Risale Haber-Haber Merkezi
Geride kalan 2009 yılı ile ilgili en ilginç yorum Vakit Gazetesi yazarı Muhsin Meriç'ten geldi.
Haber kanallarının, “2009 nasıl geçti?” sorusunu yönelttiğini ifade eden Meriç, "kişilerden aldıkları cevapları, kendi bakış açılarına göre montajlar yaparak “2009 iyi geçti” yahut “Felaket bir seneydi!” hükümlerini vatandaşa pekâlâ söylettiriyorlar"" dedi.
2009'un, cumhuriyet tarihinin en fırtınalı birkaç senesinden birisi olduğuna dikkat çeken Meriç, "Yalnız bu seneki fırtınayı diğerlerinden farklı kılan bir özelliği vardı. Bazı fırtınalar kışın habercisi, bazıları ise baharın müjdecisidir. Geçmişte çok acı verici, her açıdan ve her seviyede dibi gördüğümüz yıllar yaşandı. Devletin milletine harp ilan ettiği on yıllar, ezanın susturulduğu 18 (yazıyla on sekiz) sene, sadece imana ve Kur’ân’a hizmet eden şahısların zindan ve sürgünde geçirdiği nice yıllar, hiç yere, haksız ve hukuksuzca, sırf bazı evhamlardan dolayı, doğuda-batıda, şu veya bu sebepten dolayı, sindirilen, ezilen, hayalleri yıkılan gençlerin kaybolan gençlik dönemleri, yolsuzluk ve yoksulluğa sürüklenen memleketin çalınan seneleri… Hâlâ gözümüzün önünde değil mi “irtica” veya “bölücülük” diye koparılan yaygaralar ve yıllara vurulan kara kilitler? Gerçek suçlularla masum vatandaşı, bile isteye aynı kefeye koyan zalim ve rezil kafanın, kravatlı başıbozuklarını unuttuk mu sanki? Ne fırtınalar gördü bu memleket? Ne kışlar yaşadı? Kendi komutanlarını, devlet ve fikir adamlarını, üstatlarını, hocalarını, gerçek vatanperverlerini, mütefekkirlerini birer cani gibi yargılayıp ademe mahkûm eden kaç memleket vardır? Mazisine sırtını dönüp, istikbalini karartan ve bunu “mutlu yıllar!” diye kutlayan kaç ülke bulunur?" dedi.
2009’da yaşanan fırtınanın geçmiştekiler gibi ‘kış öncesi fırtına’ olmadığını belirten Meriç, bunun bahar fırtınası ve doğum sancısı gibi olduğunu vurguladı.
Aynı soruyu kendine sormaları halinde “Türkiye, 2009’da abdest almaya başladı!” diyeceiğini de ifade eden Meriç, yazısını şöyle sürdürdü:
"Bir an düşündüm, bana sorsalardı, “Türkiye için nasıl geçti 2009?” diye, ne cevap verirdim? Cevabım hazırdı: “Türkiye, 2009’da abdest almaya başladı!” Doğru, abdest bitmedi, ezan okunmadı, namaza durulmadı. Daha alınacak çok yol var. Ama şadırvana yönelip abdeste başlamak da önemli… Abdestsiz namaz olmaz! Abdest anahtar gibidir… Bazen bir anahtar, hazine dairesi kadar kıymet kazanır. Abdest, tövbe gibidir… Namaz için niyet gibidir… Niyet, ölüleri dirilten iksir gibidir…
"Âidiyet bağları örselenen; ülkesine, toplumuna, kendine güveni derin yara alan bu ülkenin evlatları ilk defa 2009’da kendisi ile hesaplaşma ve geçmişi ile yüzleşme çabası içerisindeki devleti ile tanıştı. Klasörlere sığmayan iddialar, paçalardan akan ve kokusu şimdiden ciğerleri parçalayan zulüm ve ihanet belgeleri gün yüzüne çıktıkça baharın gelebilme ümidi arttı.
"2010, son zamanların en uzun yılı olabilir. Fırtına şiddetini artırabilir. Su ne kadar soğuk olursa olsun, hava ne kadar fırtınalı olursa olsun, abdest almaya devam edilmeli. Zor şartlarda alınan abdestlerin ve sonrasında kılınan namazların manevî kıymetine paha biçilmez, lezzeti tarif edilemez.
"2009 ve 17 Aralık’ta uğurladığımız 1430 Türkiye açısından ‘bahar fırtınaları’ ile geçti. İslâm dünyası ise kan ağlıyor. Türkiye’ye baharın gelmesini, Türkiye’nin abdestini bitirip namaza durmasını bekliyor belki…