İsmail Tezer'in haberi:
Ahmet Taşgetiren, Bediüzzaman'ın Medresetüzzehra projesini yorumladı:
100 yıl önce Bediüzzaman Hazretleri tarafından gündeme getirilen Medresetüzzehra projesi, bir çok yönden hayati değer taşıyor:
Bir: Öncelikle, eğitimin Müslüman toplumlar için ne kadar ehemmiyetli olduğu kanaatinin yansıması Medresetüzzehra projesi. Unutmayalım ki, Osmanlı'nın çözülüşünün son merhalesi... İslam dünyası derin sarsılışlar içinde. Herkes, “Neden çözülüyoruz, nasıl ayağa kalkarız?” soruları ile boğuşuyor. İşte böyle bir arayış ortamında bir İslam âlimi, mütefekkiri, “maarif”i işaret ediyor. Bugün bile, Müslümanlar arasında eğitimin o boyutta önemsenip önemsenmediği sorgulaması yapılabilir. Böyle baktığımızda Bediüzzaman Hazretlerinin ufku çağını çok çok aşan bir ufuktur.
İki: O dönem, Osmanlı bünyesinde, kavmi farklılaşmaların devreye sokulduğu bir dönem. Emperyalist güçler, Osmanlı toplumunu oluşturan unsurları önce dini-etnik farklılaşmalarla çözmeye yönelmiş, sonra Müslüman kavimler içine kavmî farklılaşma mikrobunu sokmaya çalışmış... Arnavut, Arap ve Kürt Müslüman topluluklar üzerinde çalışılıyor ve bunun etkileri değişik şekillerde ortaya çıkıyor. Bediüzzaman Hazretleri bir Kürt âlim. Ama İslam'ın ‘kavmî aidiyetler üzerine değer inşa edilmeyeceği’ ilkesini en iyi bilen insanlardan. Bununla birlikte kurt bünyeyi kemirmeye başlamış. Osmanlı adına İttihat Terakki'nin ciddi yanlışları var. O, Medresetüzzehra'yı bu mikroba karşı bir etkili ilaç olarak görüyor. Orada ifade ettiği “Arapça vacip, Türkçe lâzım, Kürtçe caiz” sözü, tâ ilk başta tedavi edici bir reçete olarak ortaya konuyor ki, Türkiye'nin araya araya varacağı nokta buna benzer bir formül olacak.
Üç: Bediüzzaman Hazretleri, Medresetüzzehra'yı, tüm bölgeye hitap edecek bir eğitim kompleksi olarak düşünüyor. Yani Türklerin, Kürtlerin, Arapların birlikte istifade edeceği büyük üniversite. O gün kurulabilseydi bu üniversite, şimdi 100 yıllık bir geleneğe sahip olacaktı. Bölgenin çocuklarını kendi kucağında eğitecek, dolayısıyla Müslüman kavimlerin ortak potası olacaktı. Bir medeniyet kürsüsü gibi fonksiyon icra edecekti. Türkiye, bugün bile, bu çapta tüm bölgeden öğrenci çeken, ilmi muhtevasıyla dünyanın en büyük üniversiteleriyle yarışan, dolayısıyla bir cazibe merkezi olan bir üniversiteye sahip değil. Belki son hamlede, bölgedeki bir çok şehirde üniversite açıldı, bu hamlenin amaçları içinde, zımnen Medresetüzzehra olma iştiyakı da bulunabilir. Geç kalındığı kesin, ancak ‘Zararın neresinden dönülse kârdır’ anlayışıyla, şu an olan bitene bile olumlu nazarla bakmak gerekiyor.
Dört: Belki Medresetüzzehra'nın ufkuna bakıp, bugünün çok daha geniş imkânlarıyla, dünya çapında bir ilim müessesesini oluşturmaya soyunmak gerekiyor. İslâm coğrafyasının kalbi gibi, bütün Müslüman toplumların çocuklarına açık, hatta bölgede yaşayan her insana açık bir bilim müessesesi... Eğitim için Amerika'ya, İngiltere'ye giden İslam coğrafyası çocuklarına, İslam coğrafyasının kalbinde dünya ölçeğinde bir eğitim imkânı...
Yeni Asya