Türkiye kurulurken Said-i Kürdi dinlenseydi...

Türkleri ve Kürtleri iyi tanıyan, her iki topluluğun tarihin akışı içinde edindiği sosyal karakteri bilen Said-i Kürdi...

Risale Haber - Haber Merkezi

Star Gazetesi'nde "Taşı gediğine koymanın zamanı" başlıklı yazısında Vahdettin İnce, hikmet-i hükümet tabirini açıklayarak Türkiye devletinin kurulduğu sırada Said Nursi gibi alimlerin ortaya koyduğu prensiplerin göz ardı edildiğini, bu yüzden işlerin bir türlü rayına oturmadığını ifade etti.

"Hükümet edenlerin hikmete göre hareket etmelerinin gereği vurgulandığı gibi hikmetle hükümetin aynı kökten türeyen iki kelime oldukları, anlam bakımından birbirlerini tamamladıkları, dolayısıyla biri olmadan öbürünün etkisinin eksik ve yetersiz olacağı da bilgelikle ifade edilmiştir" diyen İnce, hikmet ve hükümet kavramlarından herhangi birine yeterince önem verilmeyen medeniyetlerin tarih sahnesinden silindiğini, tarihin bu gibi imparatorlukların enkazlarıyla dolu olduğunu vurguladıktan sonra şunları kaydetti:

"İnsanlığın ortak tarihi deneyimiyle birlikte Türkleri ve Kürtleri iyi tanıyan, her iki topluluğun tarihin akışı içinde edindiği sosyal karakteri bilen Said-i Kürdi, Kürtlere hitaben “Türkler bizim aklımız biz onların kuvvetiyiz” derken Kürtlerle Türklerin birlikte yaşamak zorunda olduklarını vurguladığı gibi bu birlikteliğin her iki topluluğun tarihin akışı içinde edindikleri karakterlerine göre sistemleştirilmesinin gereğini de vurguluyordu.

Maalesef Türkiye devleti kurulduğu sırada Said-i Kürdi gibi alimlerin uyarıları dikkate alınmayarak bu hayati prensip göz ardı edildi. Ondandır ki Türkiye’de işler bir türlü rayına girmedi. Güç ve aklın, diğer bir ifadeyle hikmetle hükümetin arasındaki bağın kopmuş olmasından kaynaklanıyordu bu çarpık süreç."

İnce yazısının devamında mevcut çözüm önerilerinin ve hazırdaki uygulamaların çözüm için yetersizliğine dikkat çekti. Üretilecek çözümler için "Kürdün ve Türkün tarihine, karakterine, kültürel kimliğine uygun hikmetli bir çözümden başka seçenek yoktur" dedi.

Vahdettin İnce yazısını şöyle tamamladı:

"Mesela Selçuklu Sultanı Sencer’in bölgeye ilişkin idari yapılandırması incelenebilir. Tarihte ilk kez “Kürdistan”ı bir bölge adı olarak kullanan devlet adamının bir Türk sultanı olan Sultan Sencer olduğunu da belirtelim. Özellikle İdris-i Bitlisi ile Yavuz Sultan Selim’in hükümetle hikmetin mükemmel bir örneği olarak geliştirdikleri ve ll.Mahmud dönemine kadar ilişkilerin sorunsuz bir şekilde devam etmesini sağlayan çözümden hareketle bugüne uyarlanabilecek bir model pekala geliştirilebilir.

Bundan yüz yıl önce Said-i Kürdi zamanın sultanının kapısını çalıp Kürtçenin de eğitim dillerinden biri olarak kullanılacağı ve Van’da kurulması öngörülen Medresetu’z Zehra projesini takdim ederken bin küsur yıllık medrese geleneğinin imbiğinden süzülen ilmin ve hikmetin gereğini hatırlatmak istiyordu hükümet erbabına. ll.Mahmut döneminden itibaren hakim olmaya başlayan merkeziyetçi anlayışın Türk-Kürt ilişkilerinde meydana getirdiği tahribatın bugünküne benzer devasa bir soruna dönüşmeden önce tamir edilmesini öneriyordu.

Türkçede “taşı gediğine koymak” diye de bir deyim var. Tam da söylediğimiz gibi hikmet prensibine uygun hareket etmeyi ifade ediyor. Nitekim (deyimin mecazi anlamını bir an için unutursak) taşı gediğine koymak için de hem güç (hükümet) gerekir hem de ustalık ve beceri (hikmet) lazımdır.

Hazır taşı kaldırmışken hükümetten beklenen, onu ait olduğu yere koymasıdır. Hiçbir kuvvet, bir taşı ayağına düşürmeden uzun süre elinde tutamaz da ondan."

"Taşı gediğine koymanın zamanı" başlıklı yazının tamamını okumak için tıklayınız.

Bediüzzaman Haberleri