Hicaz Demiryolu'nun –Mekke bağlantısı da tamamlanarak- yeniden faaliyete geçmesi için Türkiye, Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan hükümetleri arasında mutabakata varıldığına ilişkin gazete haberlerini okurken, "Vize uygulamaları kalksa da pasaportumuzu kaptığımız gibi trene atlayıp bu coğrafyayı rahat rahat gezebilsek, Müslüman halklar birbirlerini çatkapı ziyaret edebilseler" diye bir yazı yazayım demiştim.
O yazıyı yazmama fırsat kalmadan bu yöndeki ilk adım atıldı; Türkiye ve Suriye karşılıklı olarak vizeyi kaldırdı.
Üstelik, ortak bakanlar kurulu toplantıları düzenlenmesini (bir nevi koalisyon hükümeti kurulmasını) öngören Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Anlaşması da imzalandı "iki ülke" arasında.
"İki ülke"yi tırnak içine alıyorum, çünkü Türkiye ve Suriye derken aslında tek ülkeden bahsediyoruz.
Aradaki saçma sapan sınırı biz çizmedik; fitne olsun diye Frenkler çizdiler.
Vize uygulamasına son verme kararı, bu fitneyi aşma yolunda bir kilometre taşıdır.
Yakın bir gelecekte pasaport ve hatta nüfus kâğıdı ibraz etme mecburiyeti de kalkacak, tamamen serbest dolaşım uygulamasına geçilecektir inşaallah.
"O kadar da değil!" demeyin…
10 sene evvel "Türkiye ile Suriye arasında vize kalkabilir" diye yazsaydım, bundan daha 'inanılmaz' bir 'öngörü'de bulunmuş olurdum.
Türkiye'nin Suriye öncelikli Ortadoğu açılımı sayesinde şartlar radikal bir şekilde değişti.
10 sene evvel, Türkiye'yi ziyaret eden ve yahut Türkiye'den ziyaretçi kabul eden bir Suriyeli, "Muhaberat" tarafından günlerce sorgulanırdı.
Bugün ise, Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, "Şam'dan Halep'e gider gibi Türkiye'ye" ve "İstanbul'dan Ankara'ya gider gibi Suriye'ye" gidilebileceğini müjdeliyor.
Ve Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed, "yüzyıllardır aynı kültürü paylaşan insanlar"ın yabancı güçler tarafından "bölündüğü"nü belirterek, "bölgenin bütünlüğü içinde ilişkileri güzelleştirme"nin ve "bölgeyi yeniden inşa etme"nin gereğine işaret ediyor.
Dikkat buyurun; bölünmeden şikâyet ediyor, "bölgenin bütünlüğü"nü vazediyor, açıkça 'entegrasyon' mesajı veriyor…
Diyor ki:
"Suriye ve Türkiye arasındaki ilişkiler fevkalade gelişti. Bu bizi çok mutlu ediyor… Biz aslında yeni bir şey yapmıyoruz; her şeyi aslına –ihya edilmesi gereken eski haline- döndürüyoruz… Geçmiş dönemlerde birçok hatayı üst üste bina ettik... Yüzyıllardır aynı kültürü paylaşan insanlar, yabancı güçlerin oyunlarına alet olarak, bölündü. Bu yabancı güçleri eleştirmek kolaydır. Asıl hatayı kendimizde aramalıyız. Çatışma ortamında ortak çıkarlarımızı göremedik. Topraklarımızın işgal edilmesi ve bölgede insan haklarının çiğnenmesinin sebebi sadece sömürgeci güçler değildi. Bizim hatalarımız da vardı. Aramızdaki sorunların çözümünü uluslararası güçlere havale ettik, onların aleti olduk… Bölge ülkeleri kendi sorunlarını kendi aralarında çözmeli... Şimdi, bölgeyi yeniden inşa etmek için harekete geçmiş bulunuyoruz… Irk ve din ayrımı gözetmeksizin bölgenin bütünlüğü içinde ilişkileri güzelleştirmeye çalışmalıyız. Buna Türkiye ve Suriye olarak başladık. Başka bir yol yok."
Bu, 'Çırağan Ruhu'dur.
Yeni Şafak