Nurculuk nedir? Kaça ayrılır? Ünlülerden Nurcu olan var mı? İktidarda kaç Nurcu bakan, milletvekili var? X hareketinin y kişisi şöyle miydi? Z cemaatinin kaç mensubu var?
Kişi ve sayılardan hoşlanan bir toplum olarak kimin ne kadar alan kapladığı düşüncemiz için nasıl bir tehlike oluşturduğu önemsenmektedir. ‘Kimlerdensin’ sorusunun günümüz versiyonlarından üçü; ‘Hangi takımlısın?’, ‘Hangi partidensin?’, ya da ‘Hangi cemaattensin?’ şeklindedir. Genel olarak ‘nurculuk’ diye tabir edilen Risale-i Nur hareketinde ise bir kişinin nurcu olmasının yanı sıra nurculuğun hangi grubuna mensup olduğu da ilgi konusudur.
Bir gün şeriatın gelme korkusuyla yaşayan, laik çevrenin mutsuz insanları ise din, İslam, peygamber üçgeninde yer alan haberleri gördükçe evham katsayıları da alabildiğine yükselir. ‘Elhamdülillah Müslümanım (ben de her Cuma camiye gidiyorum)’ diyen bir çok kişi bile cemaat kavramını bir öcü gibi karşılamaktadır. Bize enjekte edilen İslam kültüründe (!) cami, emekli olunca gidilecek masum bir yapıdır. Kitaplar ve okuma ise düşünmeye yönelik faaliyetler olduğundan tehlikelidir.
Nurcu ne demektir, kime denir?
Risale-i Nur Talebesi yerine kullanılan Nurcu kelimesi (aslında tam karşılamıyor); Risale-i Nuru okuyan, yazan, yazdıran, intişarına (yayılması-yayınlanması) yardımcı olan kişiye denir. Risale-i Nur’u kendi malı gibi bilip, buna göre hareket etmektir. Türkiye’de dillere pelesenk olan ve cılkı çıkmış –cılık, -culuk, eklerinden Nur hareketi de nasibini alarak ‘Nurculuk’ şeklinde çokça ifade edilir duruma gelmiştir.
Nur talebeliği toplum içinde kişinin kendinden menkul bir sıfattır. Bu hareket içinde hiç kimse kimseyi Nur talebeliğinden aforoz edemez. Bir dernek kartı, üyelik başvurusu, talebeliğe giriş-çıkış mezuniyet sınavı yoktur. Üçüncü kişilerce belirlenen ölçüsü, metresi, cetveli yoktur. Tüm içtenliğiyle ben Nur talebesiyim diyen bir kişiye -öyle olmasa bile- kimse itiraz edemez.
Nurculuk ile Müslümanlık arasında fark var mıdır?
Bugün özellikle Hristiyan dinine mensup birçok kişi tarafından da istifade edildiği bilinen Risale-i Nur, yazarının da ifadesiyle öz be öz Kuran’dan gelir. İslam’ın malıdır. Biri ‘Nur talebesiyim’ diyen iki Müslüman arasında ki tek fark tırnak içindeki cümle ve sorumluluğundan ibarettir.
Bir Nur talebesinin en birinci vazifesi ‘İman davasında, tehlikede olan nefsini ve sevdiklerini korumak için mücadele etmektir.’ Bu savaşın en modern ve donanımlı silahı ise Risale-i Nur’dur. Risale-i Nur, Kur’an-ı Kerim’i doğru anlamak ve hadisleri doğru yorumlamak için başvurulacak en temel rehberlerden biridir.
Türkiye’de nurculuk algısı
Türkiye’de rejimin, rejimin elindeki medyanın ve bazı cemaat davranışlarının toplumsal etkisiyle Risale-i Nur hizmeti ile ona muhtaç olan gönüllerin arasına duvar örülmüş, kalın bir perde çekilmiştir.
Günümüzde çok hızlı değişen bilgi trafiğinin içinde sindirilememiş, afaki, kulaktan dolma bilgiler; kendini güncelleyemeyen bazı hizmet modelleri ve korku tohumlarıyla filizlenen abartılı korumacılık, hakikatlerin zamane insanlarına ulaşamadan ve anlaşılmadan atıl kalmasına neden olmuştur.
Saymakta yetersiz kaldığımız diğer nedenlerle birlikte maalesef toplumumuzda (az da olsa) hala Nurculuğu bir din(!) Said Nursi’yi nurcular tarafından ilan edilmiş bir peygamber(!), Risale-i Nur’u Kur’an’ın yerine(!) koyan bir grup algısı devam etmekte. Bunun yanında öne sürülen ırkçı ifadeler de araştırmaya yatkın olmayan bir toplumda hala yanlış tutumlara ve algılamalara sebep olmaktadır.
Nurcular Türkiye için bir tehlike midir?
Türkiye’de ki nurculuk algısı ve her kitap okuyanı nurcu ilan etme yanılgısı, nefsine düşkün çevrelerde tehdit olarak yorumlanıyor. Dünyada özgürlük ve demokrasi alanındaki kaçınılmaz gelişmeler, teknolojinin ilerlemesi, bilgiye ulaşımın kolaylaşması ve bunların sonucunda artan bilinç düzeyi ile birlikte insanların İslam’a yaklaşması, İslam’ı yaşaması; İslamsız yaşamayı arzu edenlerce bir tehlike arz ediyor.
Çünkü bilinçli, uyanık bir Müslüman şeytanın askerlerinin en büyük düşmanıdır.
Said Nursi’nin stratejik eğitim sisteminde nurculuk
Said Nursi’nin derdi nurcu yetiştirmek değildir. Said Nursi, zamanın şartlarına uyum sağlayabilen, toplumu ve kâinatı okuyabilen, üreten, bilinçli, imanlı bir nesil yetiştirme derdindedir.
O, eğitim sisteminde belki ilk uzaktan eğitim çalışmalarına örnek olabilecek mekândan ve binadan bağımsız bir üniversite kurmuştur. Mezunu olmayan sürekli bir eğitimin fedakar talebelerini kabiliyetlerine göre yetiştirmiş ve görevlendirmiştir. Said Nursi’nin eğitim sisteminde tek tip -tornadan çıkmış- insanları göremezsiniz.
Onun yetiştirdiği sistemde bir kişi, yerine göre aktivist, yerine göre gönüllü, asker, doktor, öğretmen, avukat, imam olabilir. Her biri aynı hedefe kilitlenmiş, İman mücadelesi veren; devlette, iktidarda gözü olmayan kitapşörler. Kur’an, peygamber âşıklarıdır. Bir tahta kurusuna kıyamayan fakat yerine göre bir valiye kafa tutan, gerektiğinde Cumhurbaşkanına mektup yazan; yerine göre hapishanede gardiyandan sopa yiyip de, gıkını çıkarmayan kahramanlar.
Bediüzzaman, “Van’daki ada içinde yetiştireceğim on adam (bir rivayete göre elli), dünyayı idare eder!” demiştir. Risale-i Nur’un bir çok yerinde “üç elif ittihad etse 111 kıymeti alır” örneğini verir. Zira kendini davasına adamış bir avuç Nur talebesi, bugün dünyaya yayılmış bir hizmetin tohumlarıdır.
Türkiye’de kaç milyon nurcu var?
Konunun başından bu yana ifade ettiğimiz gibi kimse kimseye nurculuk payesi veremez. Bir kimse diğerini bu davadan aforoz edemez. Türkiye’de nurculuk üzerine yapılan istatistiki tahminler üç milyon ile on milyon arasında bir sayıya işaret ediyor. Ayrı ayrı üç milyon elifin sırt sırta vermesini düşünmek lazım şimdi… 1111111111111111111111111111111111…~