Alâ-yı İlliyine çıkmak için uzun bir seferdeyim.
Arzdan arşa yükseliş yolunda, bir garip, bir biçare gibi, basamakların eşiğindeyim.
Elini tuttuklarımı bırakırsam düşerim.
Dilimi tutamazsam düşerim.
Gözümü sakındıramazsam, kulağımı kapatamazsam yine düşerim.
Bed sözler ayağıma çelme olur. Su-i niyyetler beni aşşağılara çeker. Hele iftira…?
Esfel-i safilin bekliyor en aşşağıların aşşağısında. Ateşten çukurlaşmış ağzını açmış, biri –birileri- düşsün diye bekliyor.
Kâinatın mayası muhabbeti bırakırsam, ne besleyecek beni?
Ne ile aklanacak, paklanacağım şimdi?
İbadet muhabbetle yapılır. İtaat…? Muhabbetsiz ise, eziyet…
Oruç idrak ve infak zamanları.
Oruç; elini, dilini, gözünü tutmak talimi.
Kendini sever gibi, kardeşini de sevme imtihanı.
Hani derdimiz, tasamız “rıza” basamaklarını tırmanmaktı ya…
Hani yükseklerin yükseğine çıkmaktı ya…
Hani kendin için istediğini kardeşin için istemedikçe tam iman etmiş sayılmazdık ya.
Hani şerefte, şanda, makamda, teveccühte tercih önceliği kardeşimindi ya.
Oruca tutuna tutuna yapabilir miyim? diye sorarım kendime.
Yapabilirsin diyor bir ses.
Ya Rabbini razı edeceksin, ya da heves ve nefsini…
Rabbini razı edenlerden olmak istiyorsan tutun O’nun emirlerine.
Tutunmalıyım… Tutunmazsam düşerim.
Cehennem ağzını açmış bekliyor… Yanmayana gülistan hayal… Ya burda yakacaksın nefsini ve egolarını… Ya da öte tarafta yakacaksın ruhunu ve hissiyatını…
Tercih senin ey garip.
Tutun da gel o halde.
Kul olmaya, kullukla taçlanmaya, kullukla paklanmaya gel.
Adetlerini ibadete çevire çevire, güzel ahlak Peygamberinin sünnetine tutuna tutuna gel.
İyiliğe de, kötülüğe de iyilikle mukabele ede ede, kardeşinin gıybetini yapmadan, mü’min ve mütakki olanlara buğz etmenin vebalini duya duya, su-i zansız düşünceleri dağıta dağıta gel.
Biliyorum… Tutunmazsam düşerim…