Cevap 1:
Tuvalet kelimesi ile, mutlaka bu günkü modern anlamdakileri anlamamak gerekir. Hadislerde “Hela” olarak ifade edilen “dışarı çıkma” yerine artık tuvalet diyoruz. Bir hadis-i şerifte Hz. Enes şöyle diyor: “Resulullah (asm) helaya girerken (üzerinde “Muhammedu’r-resulullah” yazılı olan) yüzüğünü çıkarırdı.” (Neylu’l-Evtar,1/73)
Hela yeri bazen bir örtüyle kapatılırdı. Bunun arkasına gittiği zaman tuvalete gitmiş denilir. Çölde dahi olsa tuvaletin yapıldığı yer, bir farklılık arz ediyordu. Örneğin hadis kaynaklarında “helaya girdiği vakit, heladan çıktığı zaman” gibi ifadeler vardır. Bu girip çıkmak, helanın yerine nispetle kullanılmıştır. Belkide muhaddisler, daha sonra gördükleri kapalı alandaki helaları düşünerek bu ifadeleri kullanmışlardır. Nitekim, Buhari, “helaya gitti, helaya girdi” şeklinde yarı rivayetlere işaret etmiştir. (Buharî, Vudu’, 9) Müslim’de de “Helaya girdi, kenefe girdi” ifadelerine yer verilmiştir. (Hayz,122) Yine “Heladan çıktı” ifadesine yer verilmiştir. (Hayz, 118)
Sol ayakla tuvalete girme, sağ ayakla çıkma meselesi, Efendimizin (asm) “onurlu işlerde sağını, bayağı işlerde solunu kullanması” prensibinden alınmış ve fıkıh kaynaklarında bir edep, bir sünnet olarak telakki edilmiştir. (bk. Gazalî, İhya, 1/136; V. Zuhaylî, 1/203)
Cevap 2:
Kıyamet gününde Allah iyi olarak seçtiği kullarının defterlerini sağ ellerine, kötü not verdiği kullarının defterlerini de sol ellerine verecektir. Kur’an’da cennete gidecek olan iyi insanlar için “Ashab-ı yemin = sağın sahipleri”; cehenneme gidecek olanları için “Ashab-ı şimal = solun sahipleri” unvanını kullanılmıştır. Bu değerlendirme, sağ elin/sağ tarafın, Allah katında bir değerinin olduğunu göstermektedir.
Bu gibi hikmetlerden ötürü olacak ki, Hz. Peygamber (a.s.m), sağı, sola tercih etmiş, mescit gibi iyi yerlere giderken sağ ayağıyla, tuvalet gibi yerlere girerken de sol ayağıyla girmiştir. Çıkışları tersine yapmıştır. Diğer bilinen hususları buna kıyas edebilirsiniz.
Mü'minlerin annesi Hz. Hafsa (r.anha)'nın nakline göre Resûlullah (s.a.v.) sağ elini yemek, içmek, abdest almak ve giyinmekte, bir şey alıp vermede sol elini ise bunların dışındaki işlerde kullanırdı. (Müsned, 6/287; Ebû Dâvûd, Taharet, 18)
Yine Müminlerin annesi Hz. Aişe (r.anha) şöyle demiştir: Resûlullah (s.a.v.)'in sağ eli, temizliği ve yemek yemesi içindi. Sol eli ise, taharetlenme ve benzeri diğer rahatsızlık verici şeyler içindi. (Müsned, 6/156; Ebû Dâvûd, Taharet, 18)
Süraka b. Malik b. Cu'şum Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yanına gelerek, "Allah'ın Elçisi bize şunları öğretti" diye anlattı. Orada bulunan bir adam onunla alay ederek, "O size tuvalete naşıl çıkılacağını da öğretiyor mu?" diye sordu. Bunun üzerine Süraka b. Malik (r.a.), "Evet, onu hak peygamber olarak gönderene yemin olsun ki, O bize tuvalette sol tarafa yaslanıp sağ ayağımızı dik tutmamızı emretti" demiştir. (Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebîr, VII, 136; Mecmau'z-zevâid, I, 206)
Rivayetler dikkate alındığı zaman Resûlullah (s.a.v.)'in bazı fiillerinde sağını diğerlerinde ise solunu kullanmayı tercih ettiği anlaşılmaktadır. (bk. Müsned, 6/287; Ebû Dâvûd, Libas, 44)
Bu ve benzeri rivayetlere göre: Elbise, başlık ve mest giymek, mescide girmek, misvak kullanmak, sürme çekmek, tırnakları kesmek, bıyıkları kısaltmak, saçları taramak, koltuk altlarını temizlemek, saçları tıraş etmek, namazda bitirme selamı vermek, abdestte uzuvları yıkamak, heladan çıkmak, yemek, içmek, musafaha etmek, hacerü'l-esvedi selamlamak ve benzeri fiillerde sağı kullanmak; helaya girmek, mescitten çıkmak, sümkürmek, taharetlenmek, elbise, serpuş ve mestleri çıkarmada solu kullanmak müstehaptır..
Tuvalete girmeden önce, eûzü-besmele çekmek, biliniyorsa şu duayı okumak müstehabtır: "Allahümme innî eûzü bike minel hubsi vel habâis = Allahım Erkek ve dişi bütün şeytanlardan (zararlı her şeyden) sana sığınırım." (Buhârî, Vüdû', 9, Deavât, 14; Müslim, Hayz, 122, 123)
Tuvaletten çıkarken de şöyle dua edilir: "Gufrâneke, elhamdü lillâhillezi ezhebe annî'l-ezâ ve âfâni = Ey Rabbim, senin bağışlamanı bekliyorum. Benden, abdest bozma imkânı vererek sıkıntıyı gideren ve bana sağlık ve esenlik veren Allah'a hamdolsun" (İbn Mâce, Tahâre, 10, Tirmizî, Tıbb, 32).
Cevap 3:
Peygamberimiz (sav)'in yaptığı, konuştuğu, hal ve hareketlerinin tamamına sünnet diyoruz. Öyleyse hayatı boyunca yaptığı her şeye sünnet diyebiliriz.
Fıkıh kitapların da geçen sünnet kelimesi ise, daha çok “yaparsak sevabı var, yapmazsak günahı yok” manasına geliyor.
Mesela, yemeği sağ elle yemek, dişleri temizlemek, ayakta yemek yememek gibi. Ancak sünnet kelimesini geniş anlamıyla aldığımız da Peygamberimiz (sav)'in yaptığı her şeyi içine alır. Bu durumda, Allah’ın istekleri ve yasakları da sünnetin içinde yer alır. Mesela, Peygamberimiz (sav) namaz kılmış mı? Evet. Öyleyse namaz kılmak da bir sünnettir. Şu halde sünneti bölümlere ayırmak gerekecektir.
Farz olanları: Allah’ın mutlaka yapmamızı veya terk etmemizi istediği her şeydir. Allah’ın emir ve yasaklarını en iyi şekilde uygulayıp örnek olan Peygamberimizdir. Biz de ona uymak suretiyle en üst seviyede Peygamberimize uymuş oluruz. Namaz kılmak , oruç tutmak, zina etmemek, haram yememek gibi.
Vacip olanlar: Dinimizin vacipleri. Mesela gece namazını üç rekat olarak kılmak vaciptir.
Nafile olanlar: İbadetleri yaparken farz ve vaciplerin dışındaki yaptığımız şeylerdir. Mesela namaz kılarken Kur’an'dan bazı süreleri okumak farz, ama subhaneke duasını okumak nafiledir.
Adab olanlar: Bunlara da edeb diyoruz. Yemek yerken, yatarken, camiye, tuvalete girip çıkarken (vb.) günlük işlerimizi yaparken Peygamberimiz (sav)’e uyarsak o işi adabına uygun yapmış oluruz.
Demek ki Sünneti farz, vacip, nafile ve adap diye ayırabiliriz. Sünnetin en yükseği ve en faziletlisi bu sıraya göredir. Bunu bir insanın vücudu gibi düşünebiliriz. İnsanın yaşaması için gerekli organları vardır. Beyin, kalp, kafa vesaire. İşte iman etmemiz gereken esaslarda ruhumuzun beyni kalbi gibidir. Vücudumuzun gözü, kulağı, eli, ayağı vesaire duyu organları vardır. Farzlar da bunun gibidir. Ruhumuzun gözü, kulağı, eli, ayağıdır. Farzları yapmayan elsiz, ayaksız, gözsüz, kulaksız bir insan gibi eksiktir. Vücudumuz da bir de parmak, kaş, saç gibi güzellikler ve süsler vardır. Bunlar olmasa da yaşarız. Ama olduğu zaman daha mükemmel insan oluruz.
Bunun gibi sünnetin nafile ve adab kısımları da ruhumuzun süsü ve güzelliğidir. Yapsak çok sevabı var, yapmasak günahı yok. Özetlersek, farz ve vacip kısımlar mutlaka yapılması gereken sünnetlerdir. Nafile ve adap kısımlar ise yaparsak çok sevabı var. Haramların durumunu sorarsan o da vücudunuzu aids, zehir ve ateş gibi öldürücü şeylerden koruduğumuz gibi ruhumuzu da öldürücü ve zehirleyici haramlardan korumamız gerekir.
Sorularla İslamiyet