Yarın Recep-i Şerifin ilk günü. Hal böyle olunca zaman içinde başka bir boyutuna geçerken başka bir halin mihmandarlığına talip olalım dedim.
Zamanı başkalaştıran en ziyade Efendimizin ahlakı ile ahlâklanmak.
İlk gençlik yıllarımdan bu yana Kırk Hadis'e ilgi duydum.
Yaşım ilerledikçe insanların hayatında yaşadıkları Hadis-i şeriflerin izini sürmeye başladım. İnsanların hayatının içinde erimiş olan kaynağı bir Hadis-i şerife dayanan davranışlarının izini sürmek zaman içinde bendenizde hoş ferahlık duygusu yarattı.
Mesela rahmetli büyük ninem ile alakalı olarak yad edilen bir özelliğin esasında onun hayatına dahil olmuş bir Ayet-i kerime olduğunu fark ettim.Rahmetli boş duranı Allah sevmez dedikten sonra bir işten yorulunca başka bir işe koşulmak lazım dermiş.
Onun bu davranışı gelinlerine, torunlarına onlardan da bize geçti.
Tefekkür bazen insanın kendisine kapanması ile ,bazen en uzaktakine odaklanması ile bazen de fark etmeden soluduğu havayı başka türlü ciğerlerine çekmesi ile mümkün oluyor.
Hal böyle olunca rastladığım her olayda,gönlü gönlüme değen her insanda onun hayatına mihmandarlık eden Hadis-i şerif'e, Ayet-i kerimeye rastlamak üzere yol almaya çalıştım.
Sahabe naklediyor: " Bir gün aklından zoru olan bir kadın geldi,Allah Resulü'nün elinden tutarak çekti ve O'na "Gel benim evimdeki şu işi gör" dedi.Kadın Allah Resülünün kolundan çekiyor,O da arkasına takılıp gidiyor,derken sahabe de onların arkasına düşüyor.Ve Allah Resulü gayet rahat bir şekilde kadının dediği işi görüyor,sonra geri dönüyor.Bu iş,belki ev süpürmek,belki de yıkanmış çamaşırları sıkmaktı.İşin şekli ne olursa olsun,Allah Resulü bu işi yapmıştı.Zira o kimseyi üzmeyen ,darıltmayan bir insandı."
Yukarıdaki satırları "Kutlu Doğum Haftası" isimli zarif baskı içinde sunulmuş bir kitapçıktan okudum. Okur okumaz her yıl en az bir kere Belkıs İbrahimhakkıoğlu'na, "babasının hikâyesi" olarak anlattırdığım olay geldi aklıma.
Merhum Hakkı İbrahimhakkıoğlu (1908 – 1990), mekânlara sığamayan bir muhterem. Ötelerin çağrısını duyar duymaz vuruyor kendini yollara. Gah yürüyerek, gah vasıtalara binerek davete icabet ediyor. Davet eden kim? Gönlüne o sesi veren kimse, davetin sahibi de o elbet.
Erzurum'dan düşüyor yollara ta nasibim burasıymış diyene kadar, dur durak bilmeden yol alıyor. Yine böyle yolculukların birinde bir kahvede soluklanmak üzere oturur. Bir adam gelir kahveye. İbrahimhakkıoğlu'na yaklaşır. "Boş musun?" diye sorar. "Boşum" der merhum.
Adam önde, merhum arkada bir eve vasıl olurlar. Bir kadın ve yaşlı annesi evi toparlamaya çalışmaktadırlar. İbrahimhakkıoğlu'nu getiren adam eşyaları paketleyip, yatağı yorganı denk yapmasını söyler.
İbrahimhakkıoğlu itina ile kendisinden beklenileni yapar. Bu arada kadının annesi adamı yalnız bırakmaması gerektiğini, hırlı mı hırsız mı olduğu bilinmeyen bir adama eşya teslim edilmeyeceğini, adamın başında beklemesini söylemektedir. Kadın, "Anne hiç öyle biri değil bak ne kadar itinalı iş yapıyor" diye cevap verse de, annesinin sesinin İbrahimhakkıoğlu'nun kulağına kadar geldiğini düşünerek mahcup olur. "Anneciğim dünyanın kaç türlü hali var! Niye üstüne başına bakıp hüküm veriyorsun, çok görgülü birine benziyor" der sesini olabildiğince kısarak.
Eşyalar paketlenir, denkler hazırlanır, İbrahimhakkıoğlu başka bir iş yoksa izin istediğini söyler. Kadın cüzdanına davranır. "Para istemez" diye mukabele görünce çok şaşırır:
"Sen hamal değil misin?"
"Değilim."
"Hamal değilsen bu kadar işi niye yaptın?"
"Beni buraya getiren adam, bana hamal olup olmadığımı sormadı. Boş musun? Dedi. Ben de boşum dedim. Hakikat budur."
Hakikat budur.
30'lı yılların sonu.
Yani 65 yıl önce.
İnanmakta güçlük mü çekiyorsunuz?
Hafızamda kayıtlı başka hikâyeler de var Peygamber Efendimizin ahlakını, kitabi değil, hayati bir ilim olarak yaşatanlara dair.
Sizin de vardır muhakkak.
Unutmayın.
Gördüğümüz her güzelliği başkalarıyla paylaşalım ki, Efendimizin ahlakıyla ahlâklanmaktan hepimizin nasibine hilm düşsün, merhamet düşsün, sabır ve şefkat düşsün.
Ama hepsinden önemlisi aşk düşsün. İlahi aşk.
Yozlaşma hikâyelerini paylaşırsak nasibimize yozlaşma düşer Allah muhafaza.
Yeni Şafak