İhtilaller devlete, inkılaplar ise medeniyete taliptir.
Bizler, medeniyete talip olanı seçmek durumundayız. Bir medeniyet, ancak bir başka medeniyetle fethedilir. Öyleyse bizler, öncelikle fatih medeniyetin inşasını gerçekleştirmek zorundayız.
Yıkılmış medeniyetlerin harabe duvarları, ibret almaya niyetli bakışlarımızın karatahtası olmalıdır. Yarım kalmış cümleleri, harfleri düşmüş kelimeleri, şekli silinmiş harfleri bir bir tamir ederek, tashihini yaparak, yeniden kurarak eksik metinleri tam ve doğru okumalıyız; okumalı, hayata da tam ve doğru yorumlamalıyız.
Yüce Beyan bize bir uyarıda bulunuyor: "Bir millet kendini değiştirmedikçe, Allah o millete verdiği nimetlerini değiştirmez." (8/53) Bu nimetler, Allah'ın onlara lütfettiği maddi-manevi değerlerin bütünüdür. Dini değerlerin bütünüdür, ahlaki değerlerin, ekonomik değerlerin, siyasi değerlerin bütünüdür. Bu bütünler ancak bir bütün içinde korunur. O bütünün adı medeniyettir. Kendi bütünlüğü içinde kalabildiği sürece medeniyet yaşam hakkını sürdürür. Değişmek medeniyetin inkırazı, bölünmek ise intiharıdır.
Devleti bütün millet, medeniyeti ise teker teker fertler taşır. Onu taşıyacak fertler olmadan medeniyet inşası muhaldir, imkânsızdır. Var olan medeniyetin bekası da yine onların varlığına bağlıdır. Ayette dikkatimiz bu önemli ve öncelikli hususa şöyle çekilir:
"Sizden önceki medeniyetlerde(kurun) fesadı/bozulmayı engelleyici faziletli/erdemli/muhafazakâr kimseler bulunmalı değil miydi? Onların içinden hakkıyla vazifelerini yaptıklarından dolayı kurtardığımız az kimse var. Zalimler ise, içinde bulundukları refahın/bohem hayatın ardına düştüler. Doğrusu onlar suçlulardı." (11/116)
"Ülu Bakıyye" kavramından bizim anladığımız mana, dini hassasiyetiyle, faziletli, erdemli davranışlarıyla, ilim, feraset, basiret gibi seçkin donanımlı halleriyle her biri birer medeniyet temsilcisi muhafazakâr fertlerdir. Bozulmayı, dağılmayı, bölünmeyi, parçalanmayı ancak böylesi fertlerin gayretli çalışmaları önleyecektir. Lüksün, debdebenin, israfın savurduğu kişiler; dinden, ahlaktan, manevi değerlerin bütününden uzaklaşmış kitleler etkide öne geçtiklerinde ise, yıkım gerçekleşecek, medeniyet silinip gidecektir.
Bediüzzaman Hazretleri, istikbal inkılapları içinde en yüksek sedanın İslam'a ait olacağını müjdeler. Bu müjde kuşkusuz, medeniyeti talep davetini de içerir. İnkılap bir zihni değişimin; teker teker her ferdi kendi teklifleriyle şekillendirecek kıvamı yakalamış olmanın adıdır. Son dönem bağlamında söyleyecek olursak, o bir Mehdi görevi, bir Mesih vazifesidir.
Büyük Mehdi, "Mesihiyet"in ete kemiğe bürünmüş halidir. Mesih, kelime ve ruh sıfatlarıyla onda zuhur edecektir. Kelime onun sözleri, ruh ise ömrü kıyamete kadar sürecek ve cemiyet hayatına bütün cepheleriyle hayat verecek onun hizmetidir. Bizim, "Beklediğimiz Mesih" başlıklı yazımızda kastettiğimiz mana da budur. Doğrudur-yanlıştır, objektiftir-sübjektiftir ayrı konu, fakat o yazıya başka anlamlar yüklemek doğru değildir.
Bu satırların yazarı, yüce mahiyet ve zengin muhtevasıyla "sehl-i mümteni" ve taklit edilemez bir Kur'an yorumu olan Risale-i Nur Külliyatı'nın gerçek bir medeniyet nizamnamesi olduğu kanaatindedir. O yolla hizmet eden hadimlerini de medeniyet taşıyıcısı fertler olarak kabullenmektedir. Ve onun, bu kanaatinin doğruluğuna olan inancı kesin ve öyle kabullendiği kişilere olan güveni, itimadı tam ve eksiksizdir.
Bugün