H. İbrahim Önal’ın haberi
Diyarbakır Kültür Merkezi’nde gerçekleşen üniversite seminerlerinin bu haftaki konusu “Adalet” idi…
Tıp Fakültesi öğrencisi Muhammed Burak Özbek’in hazırlayıp sunduğu “Adalet” konulu seminerde, Adalet ile ilgili ayrıntılı bilgilere yer verildi. “Adalet Nedir?, Adalet ve Eşitlik, Adalet-i Mahza ve Adalet-i İzafiye, Adalet ve Haşir, İslam ve Adalet” gibi başlıkların yer aldığı seminer yoğun ilgiyle izlendi.
Kur’an ayetlerinin ekseninde döndüğü dört temel esastan biridir diyerek sözlerine başlayan Özbek, “Adalet, kelime manası olarak ölçü, layık olmak, düzeltmek, tashih etmek, yanlış yoldan doğru yola meylettirmek, dengede tutmak anlamına gelir. Terim manası olarak ise hak sahiplerinin hakkına riayet edip her şahsın hakkını kendisine vermek ve haksıza cezasını vermektir. Biraz daha açacak olursak her şeyi kendi yer ve mevkiine koymak da diyebiliriz. Yani fıtrata uygun hareket edilmesidir.” dedi.
Altı ismi azamdan birinin Adl olduğuna dikkat çeken Özbek, “Adl ismi kainat üzerinde tecelli etmiş ve böylece her şey hikmet, kudret ve mizanla yaratılmıştır. En küçük bir zerreden en büyük gök cisimlerine kadar her şeyde Adl ismi tecelli etmiştir.
Hz.Resulullah (s.a.v)’in gökler ve yer ADL üzere ayakta durmuştur hadisi şerifi de bu anlama işaret etmektedir.” dedi.
Adalet ve Eşitlik ilişkisine de değinen Özbek, Toplumda adalet ve eşitliğin aynı olduğu düşüncesi yaygın olduğunu, her eşitliğin adalet olmadığını fakat her adaletin eşitlik olduğunu(haklar noktasında), Allah (c.c)’ın adil olmasının anlamı bütün insanlara ve bütün yaratıklara eşit davranması veya bütün varlıkları aynı şekilde yaratması anlamına gelmediğini, bunun sebebinin de bütün varlıklara eşit davranmak onları layık oldukları yer ve mevkie koymamayı icap ettirdiğini, bu ise adalete aykırı olduğunu belirtti. Bir örnekle konuya açıklık getiren Özbek, “Bir ülkede çalışana da çalışmayana da mutlak eşitliği gözeterek kelle hesabıyla aynı ücreti vermek adalete zıttır. Nitekim komünizmde de durum böyleyken insanların adaletsizliğine karşı Allah (c.c) adaletiyle komünizmi parçalamıştır.” dedi.
Özbek, “Adalet kavramını ele aldığımızda az adalet veya çok adalet diye ayıramıyoruz, şu olayda şunu yapmak daha adil diye söyleyemiyoruz. Çünkü adalet uygulanabildiği yerde en iyi şekilde uygulanmalıdır, en küçük tavizde adaletsizlik edilmiş olunur. Uygulanabilirlik açısından adalet ikiye ayrılır.” dedi.
Adalet-i Mahzanın, tam ve mükemmel adalet olduğunu belirten Özbek, “Bu adalet çeşidinde birinin hatasından başkası sorumlu tutulamaz. Kur’an-ı Kerim’deki hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenemez ayeti de bunu ifade eder. Yine bu adalete göre bir masumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir fert dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenabı Hakkın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin rızası bulunmadan, hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet namına, rızasıyla olsa, o başka meseledir. Yüce Allah (c.c)’un büyüklüğünü düşününce fıtrata zıt olarak yapacağımız her şeyin hesabını bize soracağını bilmeliyiz. İnsanların da adaleti mahzayı uygulayabildiği yerlerde bunu tam uygulamaları gerekmektedir. Hz. Osman’ın şehit edilmesi olayında halife olan Hz. Ali‘nin bir topluluğu değil de sadece katili cezalandırmak istemesi adaleti mahzaya güzel bir örnektir.” dedi.
Adaleti İzafiyeyi de açıklayan Özbek, “Adaleti izafiye ise tam, mutlak değildir. Bu adalette cemaatin menfaati için ferdin hukuku nazara alınmaz, Ehven-i şer esas alınır. Bütün insanların zarara uğraması büyük ve külli bir şer, bu zararın giderilmesi için bir insanın veya küçük bir grubun hakkının çiğnenmesi ise cüzi bir şerdir. Külli şerden kurtulmak için cüzi şerri kabul etmek ehven-i şerdir ve adaleti izafiyenin esasıdır.” dedi.
Özbek, “Uhuvvet risalesinde geçen; “sen gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz masum ile bir cani var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semavata işittirecek derecede bağıracaksın. Hatta bir tek masum, dokuz cani olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz.” İfadeleriyle adalet-i izafiye ve adalet-i mahza vurgusu yapılmaktadır. Sonuç olarak adaleti mahzanın uygulanabildiği yerlerde adaleti izafiyenin uygulanması zulümdür.” kaydetti.
Cenabı Allah’ın mutlak adalet sahibi olduğundan küçük büyük her şeyin hakkı gözeteceğini belirten Özbek, iman ve ubudiyetiyle, hikmet ve adalete uygun hareket eden müminleri lütuflandırmak, aykırı hareket edenleri ve adaletine isyan edenleri cezalandırmak mutlak adalet sahibi olan Allah için zor olmayacağını, hâlbuki bu geçici dünyada O’nun hikmet ve adaletinin binden biri insanlara uygulanmadığını, ceza ve mükafatlarımızın çoğu ertelendiğini, ehl-i dalaletin çoğu ceza almadan ehl-i hidayetin çoğu mükafatlandırılmadan bu dünyadan göçüp gittiğini, dolayısıyla bunların bir Mahkeme-i Kübra’ya bırakıldığını ifade etti.
Özbek, “Hakiki adalet ister ki benim gibi küçücük olan bir insan küçüklüğü nispetinde değil belki cinayetinin büyüklüğü, mahiyetinin önemi ve vazifesinin büyüklüğü nispetinde mükafat ve mücazat görsün. Dünya da böyle bir adalet ve hikmete uzak olduğundan ebedi hayata bırakıldığı söylenebilir.” dedi
İslam’da adalet konusunu da işleyen Özbek seminerine şöyle devam etti:
Adl isminin tecellileri tüm peygamberlerde görüldüğü gibi Peygamberimizde azami derecede tecelli etmiştir. Allah “Andolsun, biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar arasında adaleti ayakta tutsunlar diye…”ayetiyle elçilerin gönderiliş sebeplerinden birinin de adaleti ayakta tutmak olduğu bildirilir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in “Adalet isteyen bulacaktır, ne zalim ne de mazlum olacaktır.” şeklindeki sözü insanlar arasında nasıl bir adalet uygulandığının ifadesidir. Yapılan bir hırsızlık sonucu Peygamberimizden istenen ayrıcalığa karşı şayet kızım Fatıma aynı şeyi yapmış olsaydı onun da elini keserdim diyerek adaletinin kimse arasında fark gözetmediğini gösteriyor.
Peygamberimizin sünnetini örnek alan nice idareci ve şahsiyet, adaletle ilgili tarih kitaplarında altın harflerle yazılabilecek örnekler yaşamışlardır. Adaletiyle ün salan Hz. Ömer, Yahudi ile aynı mahkemede yargılanan Hz. Ali ve Rumi bir mimarla aynı mahkemede yargılanan Fatih Sultan Mehmet buna verilebilecek bazı örneklerdir.
"Seminerimi Cuma hutbelerinde söylenen bir ayetle bitirmek istiyorum. “Şüphesiz Allah (c.c) adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalığı ve azgınlığı da yasaklar. O düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.”