Risale Haber-Haber Merkezi
Yazar Mehmet Nuri Yardım, Uhuvvet Risalesi ile kavganın sona erdirilmesi çağrısında bulundu. Milat'taki yazısında "Neredeyse savaş naraları atarak birbirine girişen ‘kardeşler’ sanırım artık “cemaat kardeşliği”ne, “parti kardeşliği”ne veya “grup kardeşliği”ne iltifat ediyorlar" dedi.
Bediüzzaman Said Nursi’nin Uhuvvet Risalesi'ni hatırlatan Yardım, şöyle yazdı:
"Orada deniliyor ki: “Evet, mü’min kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır. Onun için Nass-ı Hadîs ile: ‘Üç günden fazla mü’min mü’mine küsüp kat’-ı mükâleme etmeyecek.” Üç günlük küslük yasaklanırken, aylarca, belki de yıllarca küsecek olanlar acaba göğüslerini gere gere “Biz O Yüce Nebi’nin ümmetiyiz” diyebilecekler midir? Risalede âdeta bugünkü Müslümanlara hitap ediliyor. Birleştirici unsurlar varken, ayrılığa gitmenin, kin ve düşmanlığa sapmanın akıl kârı sayılmadığı, kardeşlik anlayışına zulüm olduğu vurgulanıyor. İşte o muhteşem sözler:
“Her ikinizin; Hâlikınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir, Râzıkınız bir.. bir bir, bine kadar bir bir. Hem Peygamberiniz bir, Dininiz bir, Kıbleniz bir.. bir bir, yüze kadar bir bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir, ona kadar bir bir.” Devamında, bu kadar ‘bir’likten sonra ‘vahdet’e, ‘tevhid’e, ‘ittifak’a ve ‘muhabbet’e yönelmenin zaruretine dikkat çekiliyor. Eser, büyük ikazlar ve gerçeklerle dolu. Meselâ Hâfız-ı Şirâzi’nin şu sözü naklediliyor: “İki cihanın rahat ve selâmetini iki harf tefsir eder, kazandırır: Dostlarına karşı mürüvvetkârane muaşeret ve düşmanlarına sulhkârane muamele etmektir.”
İlerleyen sayfalarda hadis-i şeriflerde bahsedilen ahir zaman fitnelerinden söz edilir ve bu müthiş zararlı şahısların, Müslümanların hırs ve ayrılıklarından faydalanarak az bir kuvvetle yeryüzünü darmadağın edeceği ve koca İslâm âlemini esaret altına alacağı hatırlatılır. Hazret devam ediyor: “Ey Ehl-i Îman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilâfınızdan istifade eden zâlimlere karşı ‘İnneme’l mü’minune ihvatün’ (Müminler kardeştir) kal’a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Mâlumdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk, ikisini de dövebilir. Bir mîzanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunsa, bir küçük taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i îman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner; az bir kuvvetle ezilebilirsiniz.”
“Hırs, sebeb-i mahrumiyettir; tevekkül ve kanaat ise, vesile-i rahmettir. Hırs, mâden-i zillet ve hasârettir.” sözü de korkunç ihtirası gemlemeye yetmiyor mu? Nursi’yi ‘üstat’ kabul ettiğini iddia edenler, arada bir kavgadan yorulduklarında fırsat bulup risale okurlarsa belki de bu kör mücadelenin anlamsızlığını görecekler. Okumak yetmez yaşamak da lâzım tabiî.
Hazret, inananlar arasındaki sevgiyi çok önemsiyor ve herkesi kalbe dokunmaya dâvet ediyor; diyor ki: “Mü’minler mabeyninde muhabbet, ehl-i îman için güzel bir hasenedir. O hasene içinde ahretin maddî sevabını andıracak mânevî bir lezzet, bir zevk, bir inşirah-ı kalb dercedilmiştir. Herkes kalbine müracaat etse bu zevki hisseder.” Arka kapaktaki son satırlarla taçlandıralım: “Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizâckârane ittihad gittiği vakit, mânevî hayat da gider.” Çalışma odamın duvarında Tevfik Kalp’in hüsn-ü hat eseri duruyor: “Ah teslimiyet”. Hattatımıza bir yazı daha yazdırmak istiyorum. İsmi, “Ah uhuvvet!” olmalı.