Batılı bir İnsan Hakları Savunucusu olan Rachel Corrie, “zulüm bizdense, ben bizden değilim” diyerek Filistin’e gitmiş ve burada mazlum insanlarla omuz omuza işgalci İsrail zalimlerine karşı yapılan direnişe destek vererek gösterilere katılmış ve burada İsrail buldozerleriyle ezilerek öldürülmüştü.
Batı toplumu içinde, elbette zulüm ve haksızlıkları asla kabul etmeyen ve zaman zaman sesini çıkararak bunlara karşı çıkan çok sayıda insan var. Fakat istisnaları olsa bile, Avrupa ülkelerindeki yönetimler kahir bir ekseriyetle bu konuda seçici bir tavır içinde bulunmayı bir alışkanlık ve politika olarak uygulamaya devam etmektedirler.
Hiçbir Avrupa ülkesi, Irak’a yapılan insanlık dışı saldırılara ve milyonlarca insanın gelişmiş son teknolojik silahlarla öldürülmesine karşı hiçbir zaman ciddi ve samimi bir tepki göstermedi.
Suriye’de on bir yılı aşkın bir süredir devam eden insanlık dışı katliam ve bombalamalara, hangi Avrupa ülkesi elini taşın altına koyarak karşı çıktı ve zulmü yapan despot devletlere karşı bir yatırım ve ambargo kararı aldı?
Rusya Federasyonu, savaşın başından beri Esed ile tam bir işbirliği halinde ve ona her türlü silah ve desteği vererek, zaman zaman asker ve uçaklarını da göndererek yapılan katliam ve tahribatın tam ortasında ve içinde yer almadı mı?
Suriye’de bu kirli ve acımasız savaşta bugüne kadar 500 bin civarında insan hayatını kaybetti. Çok sayıda kayıptan da söz ediliyor ama kesin ölüm sayılarını bile vermek mümkün değil.
4 milyonu Türkiye’de olmak üzere, toplam 8 milyon civarında mülteciden bahsediliyor, 2 milyondan fazla sayıda bir mülteci nüfusu Lübnan ve Ürdün’de kaderlerini yaşıyorlar. Diğer mülteciler de dünyanın her tarafına dağılmış. Avrupa ülkelerinde sadece Almanya ciddi sayıda Suriyeli mülteciyi kabul etmiş. Bu rakamın 700 bin civarında olduğu ifade ediliyor.
Suriyeli masum ve mazlum insanlar, bu kadar büyük zulüm ve katliamlara hedef olurken büyük imkânlara sahip birçok İslam ülkesi dahi bu masum dindaşlarına sırtlarını çevirdi.
Bir tek Türkiye vicdani, İslami ve insani görevini en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştı ve halen de yerine getirmeye devam ediyor.
Yapılan bu insani ve vicdani destek ve yardıma bile, içimizden Ana Muhalefet Partisi başta olmak üzere bazı parti ve kişiler şiddetle karşı çıktılar.
900 km sınırımız olan; tarihi, coğrafi, dini ve akrabalık bağlarımız bulunan Müslüman Suriyelilere sahip çıkılmasına karşı çıktılar ama Ukraynalı mültecilere kucak açan Batı Ülkelerini sempati, takdir ve hayranlıkla izliyorlar.
On binlerce Suriyeli çocuk, bu büyük göç kargaşası içinde kayboldu veya bazı insan tüccarları tarafından kaçırıldı. Maalesef bazı Suriyeli kadınlar için de aynı üzücü ve elim durumdan bahsediliyor.
Binlerce Suriyeli mülteci, ilkel teknelerle Akdeniz üzerinden Avrupa’ya canını kurtarmak için kaçarken, olumsuz hava şartları ve Avrupa ülkelerine ve özellikle Yunanistan’a ait sahil güvenlik ekiplerinin taciz ve saldırıları sonucu serin sularda hayatını kaybetti.
Suriyeli mültecilere Avrupa ülkelerinde yapılan insanlık dışı muameleleri içimiz kan ağlayarak takip ediyoruz. Reva görülen zulümler, hakaret ve aşağılanmaların haddi ve hesabı yok. Gündeme insan hakları konusu gelince mangalda kül bırakmayan ve Türkiye başta olmak üzere diğer ülkelere ders vermeye kalkan Batı’nın, son on yılda yaşadığı sicil bozukluğu, tarihine tam bir uyum içinde ve kendilerine yakışır bir manzara ile devam ediyor.
Müslüman ve kendilerinden olmayan insanlara yaptıkları insanlık dışı muameleler, Afrika ülkelerinde yaşanan dram ve katliamlar, Uzak Doğu ve Asya ülkelerinde yol açtıkları dehşet ve trajediler, kendi ayıplı ve lekeli tarihlerinde, dünya durdukça kapkara sayfalar olarak durmaya devam edecektir.
Irak, Afganistan, Myanmar, Keşmir, Yemen ve Suriye’de ölen milyonlarca insan Müslüman olunca sessiz ve tepkisiz kalan veya insani yardım adı altında biraz para ve gıda maddeleri göndererek zevahiri kurtarmaktan öteye gidemeyen Batı ülkeleri, hedef Ukrayna olunca nasıl topyekûn bir tepki ve yaptırım yarışına girdiler?
Bir aya yaklaşan bir süredir Ukrayna’da devam eden saldırılar, Rusya’nın yüzlerce yıllık gerçek yüzünün ve çirkin hunharlığının yeniden su yüzüne çıkmasına vesile oldu. Aynı zamanda Avrupa’nın çifte standardını çok belirgin ve aleni bir şekilde ortaya çıkardı.
Canları tatlı olmasaydı veya nükleer bir savaş tehlikesi ile birlikte 3. Dünya Savaşı kuvvetli bir ihtimal olarak önlerinde durmasaydı, fiili olarak da bu savaşa müdahale edecekleri konusunda işin uzmanları asla bir şüphe duymuyorlar.
Şimdilik Ukraynalı mültecilerin sayısı 3 milyon civarında. Bu sayı her geçen gün büyük bir hızla artmaya devam ediyor.
Rusya'nın saldırıları sonucu Ukrayna'dan kaçan ve kaçacak mülteciler için Avrupa ülkelerindeki sınır kapılarında her türlü tedbir alınarak bütün imkânlar adeta seferber ediliyor. Üşümesinler diye seyyar sobalar kuruluyor. Gıda ve giyim eşyaları ile diğer bütün ihtiyaçlar temin edilmeye çalışılıyor.
Kedi ve köpekleri için yem reyonları bile hazırlanmış.
Bunların hiçbirine elbette bir itirazımız yok. Bir tek insanın, hatta hayvanın bile zulüm görmesine gönlümüz razı olamaz.
Bizim ifade ettiğimiz ve rahatsız olduğumuz durum, ırkçı ve din eksenli ayrımcı yaklaşımların bu kadar aleni ve zalimce uygulanması.
Seküler propagandanın etkisiyle duyarsızlaşan çok sayıda Müslüman’ın ve birçok İslam devletinin de durumu pek iç açıcı değil.
Maalesef mülteciler penceresinden bakıldığı zaman, görünen manzara bu kadar ayrımcı ve farklı kareler içeriyor.
Bütün bu farklı uygulamalara baktığımız zaman Batı’yı en iyi bilenlerden Bosna’nın Bilge Lideri Aliya İzzetbegoviç’in şu sözlerini hatırlamamak mümkün değil.
"Bunu hiç unutma evlat. Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği; döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur."
Böyle çağdaş bir uygarlıktan(!) nasıl hümanist, eşitlikçi ve merhamete dayalı bir yaklaşım bekleyebiliriz?
İslam âlemi, kendi problemleri ile birlikte dünyadaki bütün problemlerin en pratik ve en adil çözümünü, kendi inanç sisteminde ve dininin cihanşümul ve kapsayıcı değerlerinde bulabilir.
Başka yerlerde çözüm aramak beyhudedir ve zaman kaybından başka hiçbir işe yaramayacaktır.