Yeni Ezher Şeyhi Ahmed Tayyip’in seçilmesiyle alakalı tartışmalar sürüyor. Genellikle selefi Muhammed Seyyid Tantavi, Osmanlı tabiriyle ulema-ı rusum ( resmi veya saltanat uleması) arasında değerlendirilmiştir. Lakin ‘gelen gideni aratır’ diye de bir tabir vardır. Galiba bu durumda Muhammed Seyyid Tantavi’yi arayacak gibiyiz. Nedeni basit. Tantavi’nin yönetici kesime karşı bir zafiyeti vardı. Onlara karşı saygıyı dinin rükünlerinden birisi kabul eder ve ulu’l emre itaati mutlaklaştırırdı. Bazen kendisini ve bazen de temsil ettiklerini eğip bükerdi. Tamam, bunların hepsi doğru. lakin yenisi olan Ahmet Tayyip resmen iktidar partisi Hizbu’l Vatani üyesi. Ve yeni göreviyle bu mensubiyet arasında bir tezat da görmüyor. Ve Ezher Şeyhi olduktan sonra adet üzere sakalını bırakacağına dair söz verdi. Ezher kıyafeti giymenin bir zaruret olmadığını da söylemeyi ihmal etmeden.
Yeni Ezher Şeyhi devlete göbeğinden bağlı. Hatta Mübarek’le birlikte Hizbu’l Vatani’nin en üst düzey on yöneticisi arasında bulunuyor. Demek ki sadakat arayışı o kadar ileri gitmiş ki artık iktidar partisi, üyesi olmayan ulemaya kendi branşlarında bir makamı bile emanet edemiyor. Bu, Napolyon’un Mısır işgali sırasında ulemaya reva gördüğünden daha da geri ve feci bir durum. Napolyan bir divan kurarak ve ulemayı da teskin için divan üyesi yaparak; onların rızasıyla Mısır’ı yönetmek istemişti. O dönemdeki ulemayı bakın ki, bu tarz sahi ve cömert makam ve mansıpları kabul etmiyordu. Metelik dahi vermiyorlardı. Mısır’ın yönetimini ulema ile paylaşmayı teklif etmiş ama ulema vatanperverliklerinden buna yanaşmamıştı. Bunlardan birisi de 1998 ve 1801 ve 1807 yıllarında Fransızlara karşı direnişin bayraktarlığını yapan ve örgütleyen Nakibu’l eşraf Ömer Mekrem’den başkası değildir. Hatta sancağı şerifi çıkarmış ve halkı arkasında toplamış ve müstevli Fransızları defetmiştir. Bu bağlamda Mısır’ın Sütçü İmamıdır.
*
Asıl zorluk da Fransızları defettikten sonra yaşanmış ve baş göstermiştir. İstibdat Fransızlardan daha sinsi çıkmış ve Ömer Mekrem gibilerini alt etmiş ve pes ettirmiştir. Ömer Mekrem destansı mücadelesinde aslında daha önce Mısırlı seleflerinden ‘sultanu’l ulema’ lakabıyla bilinen İzzettin Bin Abdusselam’ı hatırlatmaktadır. O da devrinin bozuk ve müstebit yöneticileriyle sonuna kadar uğraşmış ve onları geriletmiştir. Lakin Ömer Mekrem, Fransızlar karşısında tutunduğu nispette hilekar ve dessas müstebitler karşısında tutunamamıştır. Önce istibdatından ve ağır vergiler koymasından dolayı Osmanlı Valisi Hurşit Paşa’nın azlini temin etmiştir. Lakin bu ani olmuş ve Babı-ı Ali ile istişareye fırsat bulamadan bu değişikliği yapmıştır. Ardından da galiz yeminlerle istibdata başvurmayacağı ve halkı hakir görmeyeceği yönünde Mehmet Ali Paşa’dan sağlam taahhütler ve sözler almış lakin ‘ümmi dahi’ Mehmet Ali Paşa, Ömer Mekrem gibi güç merkezi olarak gördüğü ulamanın üstesinden gelmeyi başarmıştır. Milli kahraman ve halk kahramanı Ömer Mekrem, Mehmet Ali Paşa’nın entrikalarının kurbanı olmuştur.
Mehmet Ali, ümmi dehasıyla sadece Ömer Mekrem gibi bir ahlak abidesinin üstesinden gelmemiş aynı zamanda Napolyon’un vuramadığı zincirleri Ezher’e vurabilmiştir. Bunun sonucu özerkliğini ve mali istiklaliyetini kaybeden Ezher, saltanatın memuru görüntüsü kazanmıştır. Ulema Mehmet Ali Paşa’dan sonra ses çıkarmakta zorlanmış ve gücünü ve özgüvenini kaybetmiştir. 1805 tarihinde Hurşit Paşa’yı görevden alan Ömer Ekrem hem Mehmet Ali Paşa nezdinde saygı hem de korku uyandırmıştır. Selefinin yolunu izlemesi halinde yine ulema tarafından azledileceğini fark eden Mehmet Ali Paşa güya kendince bir tedbir olarak önleyici darbe vurmuştur. Ömer Mekrem önce 1809’da Dimyat’a; buradaki 4 yılının andından da bu defa da Tanta’ya sürülmüş ve 1822 yılında hakkın rahmetine kavuşmuştur (doğumu: 1750).
*
Cemal Abdunnasır da makyavelist (başucu kitaplarından birisi Prens’tir) bir liderdir ve yönetim biçimi Mehmet Ail Paşa’yı hatırlatır. Cemal Abdunnasır, Mehmet Ali Paşa’yı hatırlatırken onun entrika ile tasfiye ettiği Muhammed Necip’in durumu ise bir anlamda Hurşit Paşa’yı andırır. Lakin Muhammed Necip, Suvaruzzehep gibi Arap dünyasının gördüğü gerçekten en demokrat liderlerden birisidir. Cemal Abdunnasır yine Necip’ten kurtulmak için ulemayı ve Ezher’i kullanır ve ardından da buruşmuş bir mendil gibi fırlatır atar. Yazar Abdurrahman Raşid’e göre (http://www.alarabiya.net/views/2010/03/22/103741.html) , Cemal Abdunnasır, Ezher’i kullanmış ve kullandıktan sonra da yüzüstü bırakmıştır. Nasır sadece Ezher’i değil müstebit iktidarının yollarını döşemek için aynı zamanda İhvan-ı Müslimin’i de iğfal etmiştir. Peki, burada Ömer Mekrem gibi destansı ulemanın ve Nasır karşısında Ezher’in bir kabahati yok mudur?
Belki şöyle bir şey söylenebilir: Muzaheret ettikleri kimselerin kimliğini kavrayamamış ve bilememişlerdir. Bu bir öngörüsüzlük olabilir. Olayların hızlı aktığı ve seçeneklerin sınırlı olduğu bir ortamda bunu tayin etmek de güçtür. Hilesizliği temsil eden ulema ile hileyi temsil edenler karşılaştığında elbette ki karşılaşmanın sonucu sürpriz olmayacaktır. Mübarek döneminde Ezher’in yönetimi hiç değişmemiştir hala Ezher, Mehmet Ali Paşa’dan miras köhne bir anlayışla yönetilmektedir. Hatta Ezher Şeyhi iktidar partisi bünyesinden atanmaktadır. Ne Ezher’e özerklik verilmekte ne de şeyhi ve rektörleri seçimle işbaşına gelebilmektedir. Üstüne üstlük Mübarek bir de tüy dikerek Ezher şeyhini sonunda partili de yapmıştır. ‘Kifaye’ demekten (yeter) başka bir şey elden gelmez ve bu kadar ‘sinsi maharet’e de doğrusu sadece tebessüm edilir.