Ülkücü Hareketin Eleştirel Tarihini Yazdım..

Mustafa Oral, Risalehaber okurları için Selçuk Küpçük İle söyleşti.

Sağcılık Yerli Duyarlılığı Manipüle Etmiştir

Onu ilk kez “Tebessüm Provaları” adlı müzik albümünden tanıdık. Ve en son çıkan “Artık Kuşlarını Uçur” isimli o müthiş albümünden... Besteleri insanı üst bilince taşıyan bir özelliğe sahipti. Dinlerken hem düşünür hem duygulanırdık. Bu topraklara bağlı kalarak kaliteli müzik yapılabileceğini gösterdi muhafazakâr kesimlere. Sonraları pek çok edebiyat dergilerinde şiir ve eleştiri yazılarıyla karşımıza çıktı. Kısa bir süre sonra Şule yayınlarından çıkan “Kirletilmiş Ölümler Kitabı” adlı şiir kitabıyla bizi karşılayınca her bakımdan kendini geliştirmiş bir entelektüelle tanışmış olduk. Müzik teorisi içerikli yazıların, sosyo-politik içerikli makalelerin, konserlerin, şiir dinletilerinin, konferansların ardı arkası kesilmedi. Türkiye toplumunu ilgilendiren hemen her dosyada Selçuk Küpçük’le karşılaştı okurlar. Türkiye’ye dair derdi, umudu olan herkesin tanıdığı bir yazar, müzisyendir Selçuk Küpçük. Neler yaptığına dair, müziğe dair, insanlığa ve dünyamıza dair sorular sorduk, cevaplar aldık. (Mustafa ORAL

İsterseniz müzik ile başlayalım. Eserlerinizde muhafazakâr sanat camiasında görmediğimiz bir form var. Daha özgün, daha kentli ve elbet alışılmışın dışında bir duygu frekansı araladı bize. Yıllar yılı duygudan, perdenin arkasındaki sırdan, ezgilerden, esintilerden mahrumiyetimizi sizin bestelerinizle bir nebze olsun giderebildik. Bu tarzı oluştururken hangi duygu ve kültür kodlarından yola çıktınız?

Yaptığım çalışmalara ilişkin söylemem gereken ilk şey belki şu: Yarına dair nitelikli ürünleri tarihe not düşmeye çalıştım. Müziğe abartılı bir form biçmek gibi hamaset merkezli yaklaşımlardan hep uzak durdum. İnsanların dini, milli ya da içsel kaygılarını sömürerek varolmaya çabalayan pragmatik eğilimlere hiç girmedim. Bunlar meselenin ahlaki tavırları. Bunu besleyen teknik belirlenimler ise benim çok küçük yaşlardan itibaren bağlama çalmaya başlamam ile ilgili. İlkokul sıralarından itibaren sazımla beraber büyüdüm adeta. Yıl 80’lerin ikinci yarısı.. Rizeli Cengiz Tekeşin isimli ve komşumuz olan bir öğretmenin kapısına varıp, birkaç türkü çalmasını öğrenebilmek için kontrol edilmez bir aşk taşırdım içimde. Cengiz hoca bana 3 türkü öğretti, sonra tayin olup gitti. Ben gerisini tamamlamak için okuldan gelince saatler boyu parmaklarıma tellerin izi geçip sızlayana kadar delicesine çalardım. Ayrıca düzenli şekilde kasetler alır ve yeni çıkan çalışmaları takip ederdim. Arabeskten, halk müziğine ve TRT Radyosunun FM bandından yayınlanan yabancı müziklere kadar. O yıllardan kalan ve şimdi müzik arşivimin en kıymetli eserleri olan yüzlerce kaset var elimde. İlk bestelerimi üniversite birinci sınıfta yaptım. Sonra sevgili Hasan Sağındık ile tanıştım. Ardından bir bestemi okudu. 90’ların ilk yarısı.. O bestemi kısa bir müddet sonra Selda Bağcan, Ahmet Kaya ile beraber çıkardıkları “Koreço” isimli kasette de seslendirdi. Ve birçok müzisyen arkadaş zamanla bestelerimi kendi albümlerinde değerlendirdiler.

Bu işe başlarken ne yapacağımın, hangi formatta yürüyeceğimin kararını çoktan vermiştim. Ayrıca modern müziğin geldiği noktayı kavramış, dünya müziğinin farklı dokularından az çok haberdar olmuştum. Geleneksel türkü formunu aşmaya çalışmak, daha kent soylu, estetik nitelikleri öncelenmiş, şarkı sözlerinde kimi vakit modern Türk şiirinin günümüz örneklerine yer aralamak gibi özel kaygılarım hep oldu. Ticari beklentileri hiç öncelemedim. Benim beslendiğim ana damar hep türkülerimiz olmuştur. Güney Amerika marşları ya da İran marşları etkilenme anlamında hiç ilgimi çekmedi. Her zaman bu topraklardaki ses’in çok güçlü ve zengin olduğuna inandım. Ayaklarımı buraya bastım. Bu böyle naif, iddiasız, abartıdan kaçan bir yolculuk.

BESLENDİĞİM ANA KAYNAK HEP TÜRKÜLER OLDU..

Sizin ilk çalışmalarınızı sunduğunuz yıllarda, benzer albümler yayınlayan şirketlerden çıkan örnekler içinde arabesk tonlar taşıyan, taklit şeylerdi. Siz daha kentli bir tarz ortaya koydunuz. Bu, ne yazık ki ender rastlanan bir durum. Sizce biz neden modern zamanların müziğini yapamıyoruz?

Kendimi çok önemli bir yere koymuş değilim. Çok daha mühim insanlar var tabi ki bu topraklarda. Ben sadece geleneğe eklemlenmek istedim. Geleneği tüketmeden, geleneği kişisel beğenilerim ile dönüştürerek. Bağlama çalıyor olmak, türküler ve oradan geriye doğru giden bir hat üzerinde yürümek sizi sahih havzalara çıkartır. Neşet Ertaş’tan, Pir Sultan’a, Erzurumlu Emrah’a ulaşmak, onların müzikal kavrayışlarını kodlayıp, modern zamanlara getirmek.. Ayrıca ait olduğumuz medeniyetin ürettiği bütün seslere kulak dayamak, duymak.. Yani Pakistan’dan, Endülüs’e, Orta Asya’dan, Afrika’nın içlerine kadar geniş bir alandan bahsediyorum. Bunun yanında büyük sözlere, hamasete, iddialara yaslanan abartıdan hep kaçındım. Küçük şeyleri, insani, naif acıları anlatmaya çalıştım. Çoğu belki kendi acılarımdı ama benimle aynı zamanı soluklayan kuşaklardan kimi çocuklar da sesime ses vererek, ürettiğim şeyleri paylaştılar.

Son zamanlarda muhafazakar sanat inşa etme tartışmaları yapılıyor. Bir düşün ve müzik adamı olarak bu meseleye nasıl yaklaşıyorsunuz?

Kendimi çok uzun zamandan beri “muhafazakar” olarak tanımlamıyorum. Sağcılık ve onun ile ilintili muhafazakarlık meselelerinin bu topraklardaki “yerli” duyarlılığı da manipüle ettiğini düşünüyorum. İktidara eklemlenmiş ve bütün zihinsel kodlarını devlet kurumu başta olmak üzere, mevcut güç merkezlerine yaslamış bireylerden ve toplumluluklardan özgün ve vicdana seslenen ürünlerin, seslerin çıkması pek olası değil.

YENİ ALBÜM İÇİN YAPIMCILARLA GÖRÜŞMELERE BAŞLADIK..

Yeni albüm çalışmalarınız var mı peki?

Albümlerimin çıkışı belirli bir periyodu takip etmiyor. İlk çalışmam “Tebessüm Provaları” 1996’da çıktı. Üçüncü çalışmam “Artık Kuşlarını Uçur” ise 2005 yılında. Bu ara çok uzun. Yaptığım çalışmaları takip eden dinleyiciler de sürekli soruyorlar e-mail ile yeni çalışmayı ama henüz bir kesinlik yok. Bazı yapımcı firmalar ile görüşmelere başlandı. Nasip olursa bir dördüncü çalışma yapıp ondan sonra bırakmak istiyorum. Şartlar -müzik sektörü anlamında- bizim yapmaya çalıştığımız müzikal formu taşıyacak bir süreçte değil artık. Belki ileride bizim duruşumuzu anlamlı bulan yapımcılar çıkabilir.

Ayrıca sürekli dergilerde, gazetelerde yazıyorsunuz. Kitaplar da var. Bu çalışmalar nasıl gidiyor.

Yeni bir kitap çıktı İletişim Yayınları’ndan. “Karardı Karadeniz” isimli. Gazeteci Uğur Biryol’un hazırladığı bir derleme kitap. Birçok kişiye Karadeniz ile ilgili bazı konular verildi ve yazmaları istendi. Ben de “Mevsimlik Fındık İşçiliği ve Kürt Sorunu” başlıklı uzun bir yazı ile katkı sundum kitaba. Ayrıca 2009’da yine böyle bir derleme kitap çıkmıştı Vadi Yayınlarından. “Kürt Sorununda Yeni Dönem” adlı. Orada da metnim bulunuyor. Geçtiğimiz birkaç yıl evvel de Yeni Şafak’ın yorum sayfasında epey yazı yayınladım. Zaman yorum sayfası ve Star/Açık Görüş ekinde de yazılarım çıktı. Daha çok Türkiye’nin güncel meseleleri üzerine idi bu metinler. Edebiyat dergilerindeki yazı ve şiirler ise hiç durmadan 90’ların başından beri sürüyor. Bu arada 2004 yılında Şule Yayınlarının Merdiven Kitapları dizisinden çıkan “Kirletilmiş Ölümler Kitabı” adlı şiir kitabımın Granada Kitap Yayınlarınca ikinci baskısı olacak. Ayrıca yine yıl içerisinde, değişik dergilerde yayınlanmış müzik yazılarımı, bir de poetik metinlerimi hazırlıyorum. Onlar da Granada Kitap’tan çıkacak..

ÜLKÜCÜ HAREKETİN ELEŞTİREL TARİHİNİ YAZDIM..

Bir de ülkücü hareketin eleştirel tarihini yazdığınızı duymuştum..

Zaten yaklaşık 5 yıldan beni Yolcu dergisinde bu metinlerimin özet hallerini yayınlıyordum. Yani ülkücülüğün kurucu mito-politik argümanlarını, 12 Eylül ve yaşanan idamlar, işkenceler karşısında hareketin paradoksal tutumunu, Bursa Cezaevindeki ülkücülerin çıkardığı ve hareketin kendisi üzerine düşünmeye başladığı ilk metinlerin yayınlandığı Bizim Dergah dergisini, Muhsin Başkan ve devlet aygıtı ile hesaplaşmaya çalışan ekolü, ülkücü müzisyen olarak Hasan Sağındık’ı ve müziğin bu hareket içerisinde işlevini, sonra 70’lerin ülkücü ütopyası olan Esir Türk İlleri söyleminin darbenin ardından hızla terk edilmesini… Bütün bunları içeren toplam 7 uzun maddenin çözümlemelerini yazdım. Zaman zaman kendi kişisel tanıklıklarımın da bulunduğu bu metinler Granada Kitap yayınlarından sanırım Kasım ayı ortalarında çıkacak. İsmi : “YÜZLEŞMENİN KİŞİSEL TARİHİ / Mito-politik Söylemden Ağıdı Yakılmamış Çocuklara”..

Edebiyat Haberleri