İnsan ömrü hüzünlerle dolu. Geçen yıl bir farklı zihin ve düşünce adamı, resmi tahsili olmayan ama resmi tahsillilere taş çıkartan büyük bir ihlas ve araştırma örneği insan öldü. Öldü de denmez ya. Abdülkadir Badıllı Ağabey, kimsenin iltifatına iltifat etmeden inandığı şeye inadına sadakat gösterip yazan bir sentez ve düşünce adamıydı. Sonra Ahmet Aytimur göçtü darı ebediye. Büyük bir zeka olduğunu Üstadı ona “şeyhül islam“ demekle ifade ediyordu. Yekpare bir fedakarlıklı, taazzumdan beri idi. Topraktan gelmiş toprak gibi yaşamıştı, sanki o toprağın üstünde hiç dekoratif bir iz yoktu.
Arkasından eze uşakları olduğumuz bir ailenin üyesi mavi bereli, Diyarbakır’da, Sur’da ebedi sura intikal etti. Eşinin karnında iki aylık çocuğu, kendi gitti ama o ailede saadet bitti denebilir mi? Bilemem. Benim atalarım Erzurumlu. Birçoğu Osmanlı, Rus ve milli mücadele yıllarında şehadet şerbetini içmiş. Belki de eğilip bükülmemek bana onlardan intikal etmiş. Kavak gibi değil söğüt gibi olsaydım başım bu kadar ağrımazdı. Ama olsun, tavır adamlığı zordur. Menfaat için ezilip büzülmek, eğilip kalkmak gül ağacı gibi herkesin önünde eğilmek insana yakışmaz değil mi.
Boşa dememiş; “Gül ağacı değilem/Her gelene eğilem”
Şimdi bir büyük adam öldü. Acayip giyimli, acayip zihni üretimleri olan, İtalyan postmodernisti Umberto Eco. Bugün batı edebiyatı dersinde ondan bahsettim. Batı Edebiyatında Deneme isimli Türkiye’de kimsenin akıl etmediği bir kitabım var onun içindeki denemelerden bazıları da ona ait. O deneme kitabı bütün entellektüellerin okuması gereken, Alman, İtalyan, İngiliz, Fransız, Macar, Amerikalı büyük denemecilerin yazılarından oluşuyor. Onlar benim “hikmet müminin yitiğidir nerede olsa alır” hitabı alisi mucibince kitabımda misafir ettiğim üdebalar. Avrupa ailesinin insanları etkilemek gibi büyük bir işi yapmış insanları. Heyeti aliye.
Eco’nun beni en çok etkileyen kitabı Gülün Adı isimli kitabı, daha doğrusu romanı. Postmodernizm geleneksel bütün değerleri bir öğütme makinası gibi yıkıp ortaya sadece geometrik olan bir şehir ve insan ruhu ortaya çıkarmış. Bir postmodern karikatürde geleneksel şehre tarlada otları dikdörtgene çeviren bir makine sürülmüş bütün değerleri geometrik hale getirmiş. Bediüzzaman büyük bir postmodernist demek istemem ama modernizmin getirdiği bilimsel felsefe ve yorum düşüncesini eserlerine uygulamış. Ama şekil modernizmi onun hayatında yok. O sarığını çıkar diyen talihsiz valiye “bu sarık bu başka beraber çıkar” diyerek modernizme en ceberut devirde karşı koyan adam.
Bizim yenileşme tarihimiz köksüz ve karikatür bir modernizmdir. Abdülmecit fesi getirmiş, cumhuriyet şapkayı ve fötrü, çarşafın yerine manto, daha sonra manto de yetmemiş, insanı bir seyirlik et yığınına çevirmiş. Şimdi İslam eşarp ve mesturelik. Billahi o da dejenere oldu. Bütün hatlar ortada ama kapalı… Neyse daha ileri gitmeyelim ama kızlara bakıyorum örtülü ama içinde sanat, edebiyat, din, felsefe yok sadece şekil. Şekilde dışarı çıkamadık.
Eco’nun Gülün Adı romanı bir postmodern roman. İtilen kakılan Hristiyanlığı ve kiliseyi yeni bir gözle yorumladığı romanı. Dağ başında bir Hristiyan mekanında manastırda, papaz yetiştiren bir okulda geçer. Postmodern romanın bir özelliği entirik bir vaka olması ama oradaki papazlar, hem biyolog, hem papaz, hem astronom yani sadece din adamı değiller. Biz bunu yapamamışız birde din adamında sınıf yok. Mesela edebiyat profesörü din adamı yok, felsefeci yok. Din adamı namaz memuru, elli yıl Yasin okur ne kendi anlatır ne de başkaları anlar.
Kayınpederim öldü bu günlerde. Resmi tahsili olmayan ama resmi tahsillilere taş çıkaran bir devlet adamı edalı şahsiyetti. Bütün bir şehir onu sevmiş, rektöründen, en sıradan esnafına kadar hepsi koşup geldiler, hüznüne ortak oldular ve “elhükmü lillah“ dediler. Üç gün gelene gidene Bediüzzaman’ın büyük metinlerini okudum, burada anladım ki Bediüzzaman Türklere Türkçe ile dini anlatmış. Yoksa gelen Yasini Şerif okuyor veya başka bir ayet, sonra bir iki hafıza bir ayet sordum Yasin’den yok. Sadece oku git, anladım ki Bediüzzaman her yere Türkçe metinler sokmuş ölümü izah etmiş.
Ziya Gökalp ölü taziyesine ne soktu onun üstadı Ahmet Vefik Paşa ne soktu ikisi de Türkçü ama… Aması geniş. Ah Bediüzzaman seni anlamadık anlatamadık. Bu toplum o kadar muhtaç kimsede gayret yok, ben cennete gideceğim, bu metinler ruhları cennet yapmasın hurilerle safa sür. İnsanlar hayatı anlamlandıramamanın cehennemini yaşasın, sen kevser suyu iç.
Gülün Adı, modernizmin aşağıladığı kilise ve incili yükseklere çıkarır, din adamını yüceltir. Bizim Orhan Pamuk “Benim Adım Kırmızı”da ondan etkilenmiş ama sadece etkide kalmamış, o da dini metinleri sokmuş romanı ve hattatlığı ve de entirikayı. Orhan Pamuk son yaptıkları çirkin öğeler içeriyor ne gerek var onlara.
“Eserleri, bilimsel çalışmaları ve fikirleriyle dünyaca tanınan ve cuma gecesi 84 yaşında hayatını kaybeden Umberto Eco için Milano kentindeki Castello Sforzesco'da laik ritüellere göre cenaze töreni yapıldı.
Törende, Eco'nun naaşının yanına 41 yıl boyunca çalıştığı Bologna Üniversitesindeyken kullandığı profesörlük cübbesi de konuldu.
Eco'nun cenaze törenine, İtalya Kültür Bakanı Dario Franceschini, Eğitim Bakanı Stefania Giannini ile Eco'nun doğup büyüdüğü, çalışmalarını gerçekleştirdiği Alessandria, Milano, Bologna, Torino gibi kentlerin belediye başkanları ve binlerce kişi katıldı.
Cenaze törenine katılan Oscar ödüllü İtalyan aktör Roberto Benigni, Eco gibi adamların gökte değil yeryüzünde olması gerektiği belirtti.
Döneminin önemli düşünürlerinden biri olarak kabul edilen Umberto Eco, İtalya'nın Alessandria kentinde 5 Ocak 1932'de dünyaya gelmişti. 1954 yılında ortaçağ felsefesi ve edebiyatı üzerine yazdığı tezle Torino Üniversitesi'nden mezun olan Eco, 1961 yılında akademik kariyerine başlayarak, sırasıyla Torino, Floransa ve Bologna üniversitelerinde bilimsel çalışmalarını sürdürdü. Göstergebilim alanında yaptığı araştırmalarla da bilinen Eco, dünya genelinde adını 1980 yılında yazdığı Gülün Adı kitabı ile duyurmuştu. Eco'nun Foucault Sarkacı, Baudolino, Prag Mezarlığı ve son çıkardığı Sıfır Sayı kitapları da farklı dillere çevrilerek, milyonlarca adet basılmıştı.
İtalyan entelektüel, son iki senedir pankreas kanseri tedavisi görüyordu.”