Ümmet ve düşmanları O'nun için icma etmişler ki

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Mu’cize-i Muhammedî, ayn-ı Muhammeddir (a.s.m.). Zât-ı Zülcelâl (Celle Celâlühü) ona demiş: وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظِيمٍ
 
Bütün ümmet hattâ düşmanları da dâhil olduğu halde icmâ etmişler ki, bütün ahlâk-ı haseneye câmidir.
 
Nübüvvetten evvel ondaki ahlâk-ı hamîdenin kemâline tercüman olan “Muhammedü’l-Emin” unvanıyla iştihar etmiştir.
 
Hazret-i Âişe (r.anha) her vakit derdi: خُلُقُهُ الْقُرْاٰنُ. Demek Kur’ân’ın tazammun ettiği bütün ahlâk-ı haseneye câmi’ idi. İşte o zât-ı kerîmde icmâ-ı ümmetle, tevâtür-ü mânevî-i kat’îyle sâbittir ki: İnsanların sîreten ve sûreten en cemîli ve en halîmi ve en sâbiri ve en şâkiri ve en zâhidi ve en mütevâzıı ve en afîfi ve en cevâdı ve en kerîmi ve en rahîmi ve en âdili; herkesten ziyade mürüvvet, vakar, afv, sıhhat-ı fehim, şefkat gibi ne kadar secâyâ-yı âliye varsa en mükemmel bir fîhriste-i nûranîsidir. Bunların içindeki nokta-yı i’câz şudur ki: Ahlâk-ı hasene çendan birbirine mübâyin değil, fakat derece-i kemâlde birbirine müzahamet eder. Biri galebe çalsa öteki zaifleşir.
 
Meselâ, kemâl-i hilm ile kemâl-i şecaat. Hem kemâl-i tevâzu ile kemâl-i şehâmet. Hem kemâl-i adalet ile kemâl-i merhamet ve mürüvvet. Hem tam iktisat ve itidâl ile tamam-ı kerem ve sehâvet. Hem gayet vakar ile nihayet hayâ. Hem gayet şefkat ile nihayet اَلْبُغْضُ فِى اللهِ Hem gayet afv ile nihayet izzet-i nefis, hem gayet tevekkül ile nihayet içtihad gibi mecâmi-i ahlâk-ı mütezahime birden derece-i âliyede bir zâtta içtimâı, müzayakasız inkişafları mu’cizelerin mu’cizesidir. (Şuâât-Mârifetü'n-Nebî (a.s.m.)-Zeyl)
 
Bediüzzaman Said Nursi
 
SÖZLÜK:
âdil : adaletli
afîf : iffetli
afv : affetme, bağışlama
ahlâk-ı hamîde : övülmüş, güzel ahlâklar
ahlâk-ı hasene : güzel ahlâk
câmi’ : içine alan, kapsayan, toplayan
cemîl : güzel
cevâd : cömert
çendan : gerçi
derece-i âliye : yüksek derece
derece-i kemâl : olgunluk, mükemmellik derecesi, seviyesi
fîhriste-i nûranî : nurlu fihrist
halîm : yumuşak huylu
icmâ-ı ümmet : ümmetin görüş birliği
içtihad : çalışkanlık, gayret
içtimâı : toplanması
inkişaf : gelişme ve açığa çıkma
iştihar : şöhret bulma, yayılma
itidâl : orta yolu tutma, mutedil olma
izzet-i nefis : onur, vakar ve şerefini koruma
kemâl : mükemmellik, olgunluk
kemâl-i adalet : tam bir adalet
kemâl-i hilm : yumuşak huyluluğun mükemmel derecede olması
kemâl-i merhamet ve mürüvvet : mükemmel bir şefkat ve insanlık
kemâl-i şecaat : mükemmel derecede kahramanlık, cesaret
kemâl-i şehâmet : mükemmel derecede akılla bütünleşmiş yiğitlik
kemâl-i tevâzu : son derece alçak gönüllülük
kerîm : ikram eden
mecâmi-i ahlâk-ı mütezahime : hepsi de birbiriyle üstünlük yarışında olan ahlâkî vasıf mecmuaları, toplulukları
mu’cize : Allah’ın inayetiyle benzerini yapmaktan başkalarını âciz bırakan olağanüstülük
Muhammedü’l-Emin : “güvenilir Muhammed” mânâsında Peygamberimize verilen bir unvan
mübâyin : aykırı, zıt
mürüvvet : insaniyet, yiğitlik, mertlik
müzahamet verme : birbirine zahmet verme, sıkıntı verme
müzayakasız : birbirini sıkıştırıp birbirine engel olmaksızın
nokta-yı i’câz : mu’cizelik noktası
nübüvvet : peygamberlik
rahîm : merhametli, şefkatli
sâbir : sabırlı
sâbit : kesin
secâyâ-yı âliye : yüksek ve üstün karakterler, huylar
sıhhat-ı fehim : doğru anlayış
sîreten : ahlâk ve sıfat bakımından
sûreten : şekil bakımından; fiziksel olarak
şâkir : şükreden, şükredici
tamam-ı kerem ve sehâvet : tam bir ikramseverlik ve cömertlik
tazammun : kapsama, içine alma
tevâtür-ü mânevî/mânevî tevatür : yalan üzerine birleşmeleri mümkün olmayan büyük bir topluluğun bir haberi veya bir hadis-i şerifi mânâ yönünden aktarması veya aktarılırken susmak sûretiyle doğruluğunu tasdik etmesi
tevekkül : Allah’a güvenme ve Onu vekil kabul etme
vakar : ağırbaşlılık
zâhid : ibadete düşkün, bütün işleri âhirete odaklı
zât : kişi
zât-ı kerîm : sınırsız cömertlik ve ikram sahibi şânı yüce Zât, Allah
ziyade : çok, fazla

Risale-i Nur Haberleri