YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya yeni yatay geçiş ve çift anadal sistemi hakkında yaptığı değerlendirmede, “Merkezi sınav sisteminin eksikliklerini gidermek amacıyla tasarlandı. Hayat, gerçekten de 160 dakikadan ibaret değil. Üniversite giriş sisteminin dönüşümü projesi neyi amaçlıyorsa bu yeni sistem de onu amaçlıyor” dedi.
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, yükseköğretim alanında akademik reform niteliği taşıyan adımlara ilişkin özel açıklamalarda bulundu. Yeni düzenlemeyle öğrencilere sunulan yatay geçiş olanaklarının arttırılması ve bölümler arasında çift anadal yapabilmelerine yönelik değerlendirmelerde bulunan YÖK Başkanı Çetinsaya lise eğitimini tamamlayan öğrenciler ile sınava giriş yapan kişiler arasındaki sayı farkına dikkat çekti. Çetinsaya, “Liseden 800 bin öğrenci mezun oluyor ama sınava 2 milyon öğrenci giriyor. Biz bunu analiz ettiğimizde girenlerin yüzde 40’a yakınının bir yükseköğretim programına kayıtlı olduğu halde çeşitli sebeplerle mutlu olamayıp tekrar sınava girdiklerini gördük. Sistem üzerindeki bu baskıyı kaldırarak ‘bu arkadaşlarımıza nasıl bir yol açabiliriz?’ diye düşünürken, başarı ve adalet çıtasını da indirmeden mevcut yatay geçiş uygulamasının yanı sıra yeni bir yatay geçiş uygulaması önerdik. Bu yeni uygulamada adayın merkezi yerleştirme puanları çok önemli. MF puanından program kazanmış bir öğrenci TM puanında bir yere geçmek istiyorsa biz onun merkezi puanına bakacağız. O puan oluşmuş ise ve o puanla sınava girdiği yıl hangi üniversitede hangi bölümü kazanabiliyorsa belli prosedürler çerçevesinde ona geçiş hakkı tanıyacağız” dedi.
YÖK Başkanı Çetinsaya, “Yeni sınav sistemine yönelik çalışmalar bir yandan yürütülüyor ama yeni yatay geçiş sistemi merkezi sınav sisteminin eksikliklerini gidermek amacıyla tasarlandı. Hayat, gerçekten de 160 dakikadan ibaret değil. Üniversite giriş sisteminin dönüşüm projesi neyi amaçlıyorsa bu yeni sistem de onu amaçlıyor. İstanbul İktisat Fakültesini kazandınız ama Endüstri Mühendisliği okumak istediğinizi fark ettiniz. Bir yıllık, iki yıllık üniversite eğitimi bir öğrenciye lisede sahip olduğu vizyondan çok daha ötesini kazandırıyor. Bunu farketmek zorundayız. Bu son derece doğal. Öğrencinin sınava girdiği yılda aldığı puan yine önemli. Sınava girdiğiniz yıl aldığınız puanın yettiği üniversite ve bölüme başvurabiliyorsunuz. Gerekli şartları sağlayan öğrenci kabul ediliyor. Bu yükseköğretime giriş sistemini rahatlatacak, yükseköğretim alanımıza kalite getirecek bir süreçtir. Bu sistemin eleştirilebilir bir tarafı yok çünkü adalet çıtasından ödün verilmiyor. Siz aslında o sınavı kazanabilirdiniz ama çeşitli imajlar, yanlış beklentiler yahut yanlış yönlendirmelerden dolayı farklı tercihler yapmışsınız. Biz sistemi rahatlatıyoruz. Türkiye’nin büyüme hedeflerine, yeni iddialarına uygun bir yükseköğretim sisteminin altyapısını oluşturuyoruz.
Aynı çerçevede ve aynı mülahazalarla, çift ana dalı da da genişletiyoruz. Eğitim, Fen-Edebiyat Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler öğrencileri başka branşlarda da okuyabilir. Artık hem iktisat hem de sosyolojiyi birlikte okuyabilirsiniz. Yeni Türkiye’ye bu yakışır. Bir öğretmen adayı işletme fakültesinde de okuyabilir. Bu yeni sistemle tekrar ve tekrar sınava girme eğilimlerini adil olarak çözmekle kalmıyoruz, aynı zamanda ülkemizin yarınları için nitelikli insan gücünün gelişimine katkı sağlıyoruz” diye konuştu.
“MESLEK KUTSAL, İYİ KAZANÇ ALGISI YANLIŞ”
Yükseöğretim çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda hükümetin yetkilileri ile sürekli istişare halinde olduklarını da dile getiren YÖK Başkanı Çetinsaya şu açıklamalarda bulundu: “Çeşitli raporlar yazıldı. En üst düzeylerde bütün hükümet yetkilileri ile görüşüyoruz. Bu konu gerçekten de Türkiye için önemli bir konu. Henüz bu konu hakkında bir kamuoyu algısı yok. İnsanlar için öğretim üyeliği kutsal bir meslek ve iyi bir kazanç olduğu algısı da var. Ama gerçeklere baktığımız zaman öğretim elemanlarının özlük haklarının son derece dezavantajlı bir konuma geldiğini görüyoruz. Hâlbuki biz 21.yüzyıldaki hedeflerimizi geliştirmek istiyorsak en nitelikli beyinleri akademiye çekmemiz lazım. Türkiye’nin yarınları da söz konusu olduğunda bu konuda mutlaka bir adım atılacağına inanıyorum.”
BEYİN GÖÇÜ YERİNE BEYİN DOLAŞIMI
Beyin göçü kavramının 20’inci yüzyılda kaldığını, bunun yerine yetenekli, kalifiye, yetişmiş insan gücü küresel hareketinin kabul gördüğünü aktaran Çetinsaya, “ Beyin göçü kavramı da 20.’inci yüzyıl kavramı. Şu anda uluslarasılaşlaşma sürecinde küresel dünyada beyin dolaşımı daha revaçta. Yani bırakalım nitelikli beyinler tüm dünyada dolaşsın. Sonuç da hep birlikte kazanacağız” diye kaydetti.
Haber7