Eğitimci-hattat M. Arif Vural ile Risale-i Nur Mektebi’nin yiğit hadimlerinden Ahmed Nazif Çelebi’yi anlattı.
Arif Bey, Ahmed Nazif Çelebi merhum hakkında kısa bir bilgi verir misiniz?
Ahmet Nazif Çelebi, Kur’an-ı Kerim’e, Kur’an’ı Kerim ilimlerine ve imana hizmet aşkıyla yoğrulmuş ve ayette ifade buyrulan “kınayanların kınamasından korkmayan” ve umursamayan, Anadolu’nun bir yağız yiğidi olarak İnebolu’da doğmuş ve yaşamış bir hizmet ve dava insanıdır.
İnsani vasıflarına dair neler söylemek istersiniz?
İnsani yönü olarak anlatıldığına ve okuduklarımıza göre tam bir Anadolu yüreği taşıyan, cesur, mert ve yiğit bir şahsiyettir. Gözü pektir; yine ayet-i kerimede ifadesini bulduğu müminlere karşı şefkatli ve alçak gönüllü, kafirlere karşı celalli ve şiddetli bir gönül eridir.
“Anadolu yüreği” tabirini biraz açar mısınız?
Burada şunu bilmemiz gerekiyor İbrahim Ethem Bey. Anadolu insanının dine ve ilme hizmet eden en önemli tarafı, onun tertemiz ve içi merhamet, şefkat ve aynı zamanda izzet ve vakarla dolu olan yüreğidir. İşte merhum Nazif Çelebi’de bu yürek ve gönül bütün bu vasıflarla kendini göstermiş ve böylelikle Kur’an-ı Kerim’e hizmetkâr olmuştur.
Bediüzzaman Hazretleri’yle nasıl tanışmışlar? Bir sarhoş aracılığıyla Bediüzzaman’la tanıştığına dair bir yazı okumuştum. Vakıa nasıl olmuştur?
Bildiğim kadarıyla gençlik yıllarında Bediuzzaman’ı çarşıda görüp kısa bir süre göz göze gelmişler ve ilk kıvılcım orada ateşlenmiş. Tabi Bediuzzaman sürgün hayatı yaşamış bir zat. Anadolu’yu dolaşmış sürgünlerin peşi sıra. Sürgün olarak gittiği yerlerde Kur’an-ı Kerim hesabına gönül dostlukları kurmuş. Bu da kaderin bir cilvesi ki hak ve hakikatin her yere dağılmasına bir vesile diye düşünülebilir.
Vakt-i merhunu geldiğinde Bediuzzaman Kastamonu’ya gelir. Bir zavallı sarhoşun kahvehanede “Kastamonu’ya mübarek bir zat gelmiş” diye beyanını işitince hemen harekete geçer ve Kastamonu’daki zatı bulur.
Ahmed Nazif Çelebi merhumun, daha ilk gençlik yıllarından itibaren elinden tutacak bir hami, bir mübarek el için Rabbine yakarışlarda bulunduğu bilgimiz dâhilinde. Zuhal yıldızına kadar uzanan içli ve hisli yakarışların içindeki niyazda kâmil bir mürşide bende olmak da var. Rabbinden mürşid-i kâmil istemesi ve kavuşması ne kadar samimi bir Kur’an ve iman insanı olduğunun göstergesi olsa gerektir.
Bu tanışıklıktan sonra teşrik-i mesaileri nasıl devam etmiştir?
Ahmed Nazif Çelebi’nin bildiğim kadarıyla en belirgin hususiyeti asil bir aileden oluşu idi. Ve bulunduğu yerde sözü geçen ve nüfuzu olan bir insandı. İşte Bediuzzaman’la tanıştıktan sonra bu şahsi özelliklerini tamamen Kur’an-ı Kerim hakikatlerinin yayılması ve anlaşılması hususuna yönlendirdi ve Nur risalelerinin çoğaltılması işini üstlendi.
Bilindiği kadarıyla o dönemde teksir makinesini risaleleri çoğaltmak için ilk kullanan kişi olarak tanınır. Bunun sebebi maddi durumunun yerinde olup belki de hiç kimsenin güç yetirip de alamadığı makineyi onun almış olması mı, bu konuda kesin bilgi sahibi değilim ama tahminim bu yönde. Ailesiyle birlikte hizmete koşmuş insanlardan biridir.
Buradan, İnebolu için de bir paragraf açalım isterseniz. Bediüzzaman Kastamonu’da sürgünde bulunduğu yıllarda Risale-i Nur Camiası için İnebolu bir nevi İkinci Isparta yahut Küçük Isparta olmuş. “Küçük Isparta”da Risale-i Nur saflarını kimler sıklaştırmış? Hangi hizmetler yapılmış?
İnebolu, Risale-i Nur hizmetinin baba, oğul ve tüm kadın ve çocuklarıyla beraber yapılan bir yer olması yönüyle tahminimce Isparta’ya benzetilmiş. Mesela Ahmed Nazif Çelebi kendi çocuğuyla birlikte risalelerin teksir edilmesine ve yaygınlaşmasına ciddi hizmetler etmiştir.
Ahmed Nazif Çelebi merhumun İnebolu’da yaptığı hizmetlere dair neler söylemek istersiniz?
Ahmed Nazif Çelebi’nin yaptığı hizmetin bence en önemli tarafı yerel olmayışıdır. Yani Risale-i Nur’u çoğaltmasıyla birlikte tüm Anadolu’ya ulaştırmaya çalışması ve yaptığı işleri kendi zamanına değil, bir şekilde istikbale yadigâr bırakacak bir surette çalışması, onun en çarpıcı hizmet faaliyetleri arasında yer almaktadır.
Umumi manada Risale-i Nur halkasında bulunduğu yer neresidir?
Said Nursi, Ahmed Nazif Çelebi için “kahraman” lakabını kullanmıştır. Herkes bir şeyler yapabilir ancak o iş için kahraman olmak bir ayrıcalıktır diye düşünüyorum, tıpkı şehitlik veya gazilik gibi. İşte bu zat, Kur’an hakikatlerini neşretmede canını ve malını ve çoluk çocuğunu ortaya koymasıyla bir kahramanlık payesini almıştır diye düşünüyorum.
Şimdi her taraf günlük güneşlik, güllük-gülistanlık... Herkes istediği gibi İslâmi tedrisatını yapabiliyor. Lâkin bundan 70-80 sene önce durum böyle değildi. Kur’an-ı Kerim okumak, evlerde bulundurmak yasaktı. Ezan Türkçe okunmaktaydı. Bediüzzaman Hazretleri, Süleyman Hilmi Turahan Hazretleri, Ahıskalı Ali Hayder Efendi Hazretleri, Gönenli Mehmet Efendi Hazretleri, Mehmed Zahid Kotku Hazretleri böylesi zor zamanlarda çamura düşmüş Ümmet-i Muhammed’in evladını çamurdan kurtarmak için mücadele verdiler. Bu bağlamda Ahmed Nazif Çelebi’nin evinin tavan arasında risaleleri teksir makinesiyle çoğaltarak Anadolu’ya gönderdiğini biliyoruz. Çelebi’nin risale çoğalttığı yıllardaki Anadolu’daki din özgürlüğü ortamına dair neler söylemek istersiniz?
Bu konuda söylenecek çok şey var. Lâkin tek bir cümleyle ifade etmek gerekirse; ümmet kervanının, dinsizlik ve maddiyunluk deresinin üstünden geçtiği köprünün en dar ve en kırık dökük olduğu bir yerde, bu zatlar, düşmeden direnerek ve birbirlerine tutunarak köprüyü geçmiş ve bizim Kur’an’la olan bağlarımızı korumuşlardır.
Denizli ve Afyon hapishanelerinde Üstad Bediüzzaman’la birlikte tevkif olunmuşlar. Mahpus damlarında Risale-i Nur hizmetleri nasıl devam etmiştir?
Birçok mahkûmun Risale-i Nur okuyarak ıslah olduğuna dair çok yazılı metin ve anlatılan hatıralar bulunmaktadır.
Sizce en bariz vasfı nedir?
Ahmed Nazif Çelebi’nin vakarlı duruşu, mertliği, saygın kişiliği ve feraseti onun en belirgin sıfatlarından sadece birkaç tanesidir.
Sizde hatırası var mı? Mülakat için evinize geldiğimde mahdumunuzun isminin Ahmed Nazif olduğunu öğrenmiştim. Oğlunuzun ismi cennetmekândan mülhem anladığım kadarıyla. Oğlunuzun isminin hikâyesini anlatır mısınız?
Evet, bende önemli bir hatırası bulunuyor ki o da şu:
Oğlumun ismi Ahmet Nazif. Bu ismi çok sık duyamazsınız ancak ben bu ismi zaten biliyordum. Biz oğlumuzun ismini Ahmet olarak düşünüyorduk. Ahmed Nazif Çelebi’nin ismi aslında hiç aklımıza gelmemişti. Bu arada benim bu zâta karşı özel bir hayranlığım ve muhabbetim vardı. Çocuğumuza isim koyma ve ikinci bir isim arayışı hengâmeleri esnasında hanımımın okuduğu kitapta kaldığı yerin Ahmed Nazif Çelebi’nin yazmış olduğu mektuplar olduğunu fark edince ben hemen ani bir şekilde “Ha! İşte buldum” diye heyecan ve sevince kapıldım. Ve yavrumuza büyük bir iftiharla bu ismi verdik ve ne de iyi etmişiz diyorum, Allah evladımızı layık eylesin.
Âmin. Günümüz insanı Ahmed Nazif Çelebi’den ne tür dersler almalı?
Dava adamı olma dersi başta olarak fedakârlık ve sadakat dersi alsa yeter diye düşünüyorum. İslâm’ı ve Kuran’ı unutmak istemeyen hiç kimse, zor yıllarda din-i Mübin-i İslâm’a hizmetleri sebkat eden büyüklerimizi de unutmasın isterim.
Kaynak: İbrahim Ethem Gören-Dünya Bizim