Röportaj: Abdurrahman İraz
RİSALEHABER-ÖZEL
Fransız Julien Drolon, Müslüman olduktan sonra ilk kez Risale Haber'e konuştu. Fransa'da gazetecilik yapan Drolon bir iş vesilesi ile gittiği Filipinler'de müziği ile şöhreti yakaladı. Klipler, televizyon derken ülkenin tanınan isimlerinden biri olan Drolon, bir yandan da "Allah" arayışını sürdürdür. Budizm ve tekrar Hıristiyanlığı deneyen Drolon, aklınadaki sorulara tatmin edici cevapları İslamiyette bulur. "İspat"a çok önem veren Drolon'un ilginç hayat hikayesini ve Risale-i Nur'la nasıl tanıştığını ziyaret için geldiği Türkiye'de konuştuk.
11 EYLÜL SALDIRILARINDAN SONRA İSLAM'I ARAŞTIRDIM
Sizi müslüman olmaya sevk eden sebep neydi ?
Doğumumdan itibaren sürekli bir Allah, bir tanrı arayışı içerisindeydim fakat katolik bir ülkede dünyaya gelmiştim. Ailem dindar bir aile değildi, dinle ilgili hiç bir bilgim yoktu, hiç birşey öğrenmedim onlardan.
İslamiyetle ilgili ne tür bir bilginiz vardı?
Fransa'da sürekli ezanı işitiyordum. Hakikaten çok güzeldi. Bende müzisyen ruhu var ama bir türlü cesaretimi toplayıp bu ses nedir, neyle alakalıdır diyemiyordum. Ta ki 11 Eylül hadisesine kadar. 11 Eylül hadisesinde işin aslı nedir diye çok merak ettim ve anladım ki bu saldırıyı Müslümanlar yapmamış. Bina sadece iki tane uçağın çarpmasıyla değil kendi içinden de bombalanarak, patlatılarak yıkılmış. Dolayısıyla böyle bir anda İslamiyete merak sardı beni. İnternetten, gazetelerden dergilerden sürekli İslamiyetle alakalı araştırmalar yapmaya başladım.
ŞARKILARIMDA "ALLAHIM BANA YARDIM ET" DİYE YALVARIYORDUM
İslamiyetle ilgili araştımalarım devam ederken Filipinler'e gittim ve Filipinler'de profesyonel müzik hayatına başladım. CD'ler, klipler, televizyon dizileri vesaire bunlarla alakalı çalışmalara başladım. O zaman bile yaptığım şarkılarda Müslüman olmadığım halde sürekli Allah'tan hidayet istiyordum. "Allah'ım bana hidayet et" diye nakaratlar halinde şarkılar söylüyordum. Şarkıydı ama şarkının içerisinde bu cümleler geçiyordu.
(Julien Drolon, Abdurrahman İraz'ın sorularını cevaplarken, yazarımız M.Rıza Derindağ ise tercümanlık yaptı.)
MÜZİK PİYASASINDA "ŞEYTAN DİNİ"Nİ KULLANIYORLAR
Müzik piyasasında, Allah inancına dair inanış nasıl?
Müzik endüstrisine girdikten sonra da başka bir araştırma içerisinde buldum kendimi. Dünyaca ünlü müzisyenlerin hemen hemen hepsi "şeytan dini mensubu" olduklarını söylüyorlar. Böyle gizli tarikatlar vesaire üyesi oluyorlar. Dedim ki "Allah da hayat sahibi şeytan da, demekki hayat sahibi kimisi şeytana kul oluyor kimisi de Allah'a kul oluyor. Bu şöhret dünyasında nasıl bir yol çizeceğim?" Çünkü bizim piyasamızda olanların çok büyük bir kısmı şeytanın kölesi durumuna gelmişlerdi
BUDİST OLMAYA KARAR VERDİM AMA...
Şunu fark ettim ki şeytan, perdeler arkasında sadece müziği, popüler kültürü değil her türlü çalışıyor. Yani kurumsal olarak televizyonuyla, medyasıyla, gazetesiyle, internetiyle, kurum ve kuruluşlarıyla kurumsal bir kimlik halinde çalışıyor. 21. yüzyılda bir şeytan partisi karşımızda. Korkmaya başladım çünkü şeytana karşı beni koruyacak hiç bir şey yoktu ve Budist meditasyonunu Yoga'yı kullanmaya başladım. Sonra şöyle bir karar verdim: "Taylan'dın bir dağ köyüne gideyim, hiç kimsenin olmadığı bir yerde budist rahipleriyle birlikte meditasyonla hayatımı geçireyim, orada beni şeytan bulamaz."
TEKRAR HIRİSTİYANLIĞA DÖNEYİM DEDİM
Gittiniz mi?
Gitmedim çünkü fark ettim ki Budizm'de Allah inancı yok. Allah'a inanmıyorlar. O zaman ben dağın tepesinde de olsam Allah olmadıktan sonra beni kim koruyacak? Budizm fikrinden vazgeçtim ve sonra "tekrar Hıristiyanlığa döneyim" dedim. Gittim Filipinler'de üç ay, papazlarla birlikte Viktoria kilisesinde kalmaya başladım. İslam'la Hıristiyanlık arasında gitgeller yaşamaya başladım. O dönemde araştırmamın başından beri biliyordum ki İslamiyet daha hak bir din. Bir noktadan hak aslında Hıristiyanlık değil ama insan sosyal bir varlık olduğu için sosyal endişelerle, mahalle baskısıyla ve konumumuz itibariyle Hıristiyanlık nefse daha uygun ve kolay geliyor.
PAPAZLAR SORULARIMA CEVAP VEREMİYORDU
Böyle git geller yaşıyordum ama kalben artık biliyordum ki İslamiyet hak ve hakikat bir din. Birlikte kaldığım papazlara sorular sormaya başladım. Üçleme inancı, Hz. İsa'nın tanrı veya tanırının oğlu olmasıyla alakalı, kaderle, haşirle ilgili çok mevzuda sorular soruyordum ve bütün sorularım hemen hemen cevapsız kalıyordu. Bu sorulara cevapları yavaş yavaş İslamiyette bulmaya başladım. O dönemde Cenab-ı Allah bana Kur'an'ın nurlarını tanıttırdı.
ASIR İSPAT ASRI!
İnsan materyalist olduğu için asır ispat asrı. Sadece inanmak lazım derseniz olmaz. Çünkü asır bilim asrı, dolayısıyla Kur'an'daki hakikatleri bilimle takviye etmek istiyordum. Hep aklımda bu vardı ve Kur'an nurlarında baktımki hep bilimle örtüşüyor. 21. yüzyılın keşiflerine aykırı birşey yok.
RİSALE-İ NUR DERSLERİNE DEVAM EDİYORUM
Risale-i Nur'u nasıl tanıdınız?
İlk defa Risale-i Nur'u bir bayandan aldım. Bayan kardeşimiz, beni gördüğü bir yerde bu kitapları vermişti. Aslında dört ay önce kendi içimde Müslüman olmuştum ama şehadet getirmemiştim. İslamiyet haktır. Hiç kimseyle konuşarak değil, internetten araştırarak Kur'an'ın hakikat olabileceği noktasında tamamen teslim oldum. Fakat şehadet getirmedim. Böyle bir tören manasında Müslüman olmadım. Zaten bir kaç gün önce ayın 15'inde facebook'tan Müslüman olduğumu ilan ettim. Ardından risaleleri bana veren bayandan Nur talebelerinin adreslerini aldım. Onlarla Manlia'da görüştüm. Risale-i Nur derslerine iştirak etmeye başladım.