Akkor, Sultanahmet'teki lokantasının önüne kurduğu dev kazanda odun ateşinde aşure pişirirken, kazanın başında Mülk ve Yasin surelerini okudu.
Piştikten sonra kaselere konularak süslenen aşureler, yoldan geçenlere ücretsiz dağıtıldı.
Bir süre sonra kuyruk oluşan ikram noktasında, turistler de sıraya girerek aşure aldı.
Şef Yunus Emre Akkor, aşurenin tarihinin çok eski olduğunu, birçok yabancı kültürde de farklı şekilde yapıldığını söyledi.
Aşure yapıp dağıtmanın kültürel anlamda "bereket" manasına geldiğini anlatan Akkor, Osmanlı döneminde ve bugün yapılan aşure arasında pek farklılık olmadığını belirtti. Akkor, şöyle devam etti:
"Fakat hem Evliya Çelebi'nin notlarında hem saray kayıtlarında farklı tarifler görüyoruz. Aslında en popüler olanı süzme aşure tekniği ancak bugün pek yapılmıyor. Çünkü zor bir teknik. Buğdayı iyice devamlı süzüyorsunuz. Buğday içerisinde yok olup kayboluncaya kadar pişirmeye devam ediyorsunuz. Çok uzun bir süre. Sonra içerisine diğer malzemeleri ekliyorsunuz. Aslında bu sarayın aşuresidir. Fakat Evliya Çelebi'nin bahsettiği iki farklı aşure tarifi kayıtlara geçmiştir."
Geçmişte aşure pişirmenin ve servis etmenin tören şekilde yapıldığını ifade eden Akkor, aşurenin önceleri bakır kazanda odun ateşinde pişirildiğini bildirdi.
"İlk kaşığa gelen bakla, yıkanıp cüzdana konuluyor"
Akkor, Osmanlı dönemindeki aşure geleneğini şöyle anlattı:
"Odun ateşinde pişen aşureyi saatlerce kaynadıktan sonra dağıtıyorsunuz. İçinden aldığınız ilk kasenin evde kalması çok önemli. Çünkü haneye bereket getirsinler diye eski dönemlerde ilk pişen aşureyi mutlaka eve ayırırlar. İçinde mutlaka bakla olmak zorunda. Bakla tanesi ilk kaşıkta kaşığınıza gelirse onu hemen yıkarsınız ve cüzdanınıza koyarsanız, o yıl boyunca bir sonraki aşure dönemine kadar size bol bereket getirir. Aşurenin üstü kapatılarak pişiriliyor. Kapatıldıktan sonra üstündeki tepside biriken buhar suyunu bir tabağa süzersiniz. Süzülen suyu gözlere sürmek, uğur getirir. Bir diğer önemli nokta da aşurenin başında, servisten önce Mülk ve Yasin sureleri okunur. Bunun da bereketi artırdığına inanılır."
Kendi yaptığı aşureye şeker yerine bal koyduğunu ve bakla da eklediğini söyleyen Akkor, aşurenin bir diğer önemli püf noktasının ise odun ateşinde pişmesi olduğunu dile getirdi.
Akkor, bugün kaselerle dağıtılan aşurenin, Osmanlı döneminde kapaklı fincanın bulunduğu "aşure takımı" ile servis edildiğini kaydetti.
Dağıtılan aşurelerden alan Yuliia Nozdrina, "Aşureyi ilk kez denedim ve tadını çok beğendim. Türkçe kursuna gidiyordum, arkadaşlarım bahsetmişti. Ancak bugün ilk kez yedim. Lezzetli." dedi.
Amine Nazlı Çelik de "Tadı çok lezzetli, böyle bir etkinliğe denk gelmek güzel oldu. Burada çok fazla turist var, bu yöntemle de turistlere kültürümüzü tanıtmış oluyoruz." diye konuştu.
aa