İktisatsızlık yüzünden müstehlikler yani tüketiciler çoğalır, müstahsiller yani üreticiler azalır. Herkes gözünü hükûmet kapısına diker. O vakit toplum hayatının en önemli yönleri olan san’at, ticaret, ziraat gerileyip fakirlik ve zillet ortaya çıkar. O millet de gücünü kaybederek tedenni edip sukut eder, fakir düşer.
Gündelik hayatımızda ihtiyaçlarımızı karşılarken, Allah’a karşı yapacağımız şükrün edası, Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle "Nimete karşı ticaretli bir ihtiramda bulunmaktır. "Bunun adına iktisat denir. İktisada riayet etmeyen insan israfta bulunmuş olur. İsraf şükrün zıddı olup, nimete karşı hafife almaktır ve insanı hüsrana uğratır.
Şu halde para verip, satın alarak soframıza getirdiğimiz ekmeği yerken, bu nimetin, toprağa tohumun ekilmesi safhasından başlayarak, biçilip buğday haline gelmesi, öğütülüp un yapılması, fırında pişirilip ekmek olduktan sonra evlere nakline kadar, birçok insanın işbirliği ve işbölümü ile gerçekleştiğini düşünmeli, bu şuur içinde onu yiyerek Allah'ın lütfettiği bu nimete karşı Bediüzzaman’ın tabiriyle "ticaretli bir ihtiramda" bulunmalıyız. Yani onu horlayarak, yarısını tabağımızda bırakarak, çöpe dökerek "hasaretli bir istihfafa" maruz bırakmamalıyız.
Bunu bilen ecdadımız, yere düşen ekmeği öpüp başına koyar, sofradaki ekmek kırıntılarından bir tekinin yere düşmemesine dikkat ederdi. İşte Bediüzzaman’ın ifadesiyle bu davranışın adına iktisat denir. Görüldüğü gibi bugünkü popüler hale gelmiş iktisat ilminin mânâsı bu temele dayanmaktadır. Bu sebeple, iktisat ilminin, iktisat kitaplarında, sınırlı kaynakların, insanların sınırsız ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamasının yollarını arayan bir ilim olarak tarif edildiğini hatırlarsak, Bediüzzaman Hazretlerinin iktisadı tarifindeki isabet ve derinlik daha iyi anlaşılmış olur.
İktisad Risalesi'nde yer alan: Allah'ın lütfettiği nimetlere karşı ticaretli bir ihtiram ifade eden iktisadı, unsurlarına ayırırsak altı önemli vasfı ihtiva ettiğini görürüz:
II. "İktisad, nimetteki rahmet-i İlâhiyeye karşı hürmet ifade eder. "
III. "İktisat bir sebeb-i berekettir. "
IV. Gıda ihtiyacının karşılanmasında iktisada riayet etmek, mânevî ve ticarî faydaları yanında tıbbî ve tedavi bakımından da sağlığa kavuşturucu bir tesir yapar.
V. "İktisada riayet, insanı mânevî dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzettir. "
"İktisat eden maişetçe aile belâsını çekmez"
VI. İktisada riayet nimetteki lezzeti hissettiren bir sebeptir.
Bir ülkenin kalkınması üreticilerin çoğalması ve tüketicilerin az olmasına bağlıdır. Bir ülkede üreticiler azalır, tüketiciler çoğalırsa o ülke fakir düşer. Memurlar ve idareciler tüketici sınıfını teşkil ederler. Toplum hayatının devamı ve ihtiyaçlarının giderilmesi ancak sanat, ticaret ve ziraat alanındaki üretime bağlıdır. Şayet ihtiyaçtan fazla üretim olursa o zaman ülke halkı fazlasını dış ülkelere ihraç ederek ülke kalkınmasına ve zenginliğine hizmet etmiş olurlar. İsrafa alışan idareci ve memurların çok olduğu, tüketimin arttığı, üretimin azaldığı, herkesin gözünü devlet kapısına diktiği bir ülke fakir düşer.
Günümüzde üretim gücü yükselen başta Çin olmak üzere Uzakdoğu ülkeleri yavaş yavaş dahi olsa dünyanın ekonomik ekseninin doğuya kaymasına sebep olmaktadır. Batı dünyası tüketim yüzünden eski gücünü yitirmeye başlamıştır. İskandinav ülkeleri gibi Batıdaki bazı refah toplumlarında çalışanların tasarrufa yönelmek ve israfın önlenmesi konusunda göstermiş oldukları tepkiler manidardır. Bu durum dahi Batının masallardaki “pembe yüzyılının” sona erdiğini göstermektedir.
ABD’nin aşırı tüketim yüzünden içine düştüğü zorlu ekonomik değişim karşılıksız para basmak sureti ile önlenmeye çalışılmaktadır. Rezerv para olan Amerikan Doları, Çin ve Rusya’nın girişimleri sonucunda tahtından indirilmeye zorlanmaktadır. Yakın bir gelecekte daha ciddi ekonomik krizlerin içine düşmesi ABD için sürpriz sayılmamalıdır. Çünkü neredeyse bütün sektörlerde üretim azalmış son derece güçlü bir tüketim ABD toplumunu içten içe ele geçirmiştir. Dünyanın en büyük borçlu devleti olan ABD, her yıl 0.5 trilyon dolara yakın cari açık vermektedir. Bu miktarı azaltmak bir yana her geçen yıl daha da fazla artışla karşılaşılmaktadır.
Ülkemize dönecek olursak üretim gücü her ne kadar artmakta olsa bile tüketim miktarımız oldukça fazladır. Ülkemiz her yıl milyarlarca dolar cari açık vermektedir. Bunu önlemenin en önemli yolu ise yukarıda belirttiğimiz üzere israfı önlemek ve tasarrufa yönelmekle mümkün olacaktır. Aileler devlet gibi yönetilmeli israftan elden geldiğince kaçınmalıdır.
Bir evde cari açık var ise yani gelirler giderlerden eksik çıkıyor ve devamlı surette borçlanılarak devam ediliyorsa iflas kaçınılmazdır. Ayağını yorganına göre uzatmalı diyen atalarımız gibi israftan ve aşırı tüketimden kaçınmak zorundayız. Eğer gelir seviyemizi arttırma imkanı bulabilir isek işte o zaman cari açığa düşmeden ihtiyaç duyduğumuz yatırımları yapabiliriz. Aksi takdirde Batı dünyasının içine düştüğü ekonomik kriz bizleri de ezip geçecektir, vesselam…