Doğup büyüdüğüm yer olan Urfa’ya son 10 yılda bir-iki defa hizmet sebepli olarak gitmiştim. Gezmek görmek masadıyla gitme imkanı bulamamıştım. İki yıl önce bir akrabamın vefatı sebebiyle gidip, üç gün taziyede bulunup geri dönmüştüm. Çoluk çocuğu götürememiştim. O zaman 6 yaşında olan küçük oğlum buna hayli içerlemiş ve “ben büyüyünce oğlumu Urfa’ya götüreceğim” diyerek benim gibi kötü bir baba olmayacağını yüzüme vurmuştu.
9 Nisan sabahı Urfa’da yaşayan halam oğlunun telefonuyla halamın vefat ettiğini öğrendim. Halam Urfa’da yaşamasına rağmen 20 gün önce vefat eden damadının cenazesi için İstanbul’a gelmişti. Kızının evindeki son gece ziyaretine gelen diğer kızı ve ailesinin evlerine gitmesine müsaade etmemiş ve bu akşam burada kalın diye ısrar etmiş. Hiç bir rahatsızlığı yokken gece uyuduğu yataktan bir daha uyanmamış.
Ben haberi alıp gittiğimde hala aynı yatakta yatıyordu. Ve 20 gün önce gördüğüm canlılıktan eser yoktu.
Aileden, vefat ettiği İstanbul’da değil doğup, büyüdüğü, yaşadığı Urfa’sına götürüp defnetme kararı çıkınca, cenaze ve bizler Urfa’nın yolunu tuttuk.
Kaderin cilvesi. Yine Urfa’ya yolculuk vardı. Ama gezi değil taziye sebebiyleydi. Ben Yusuf’suz gitmem dediysem de ailem haklı olarak şartların 8 yaşındaki bir çocuğa göre olmayacağını söyleyerek beni vazgeçirdi. Umarım Yusuf da bunu anlamıştır.
Ertesi gün Urfa’ya varmış ve öğle namazını müteakip cenazeyi eller üstünde Bedirzaman (Bediüzaman) mezarlığına defin için götürdük. İstanbul’daki gibi cenaze arabası kullanmak yok. Ama cenaze sanki arabadan daha hızlı gidiyordu. Adeta eller üzerine kayıyordu. Cemaat bunu iyi insanların cenazelerinin bir an önce yerine kavuşma isteğine bağladı.
Urfa’da taziye evi diye bir uygulama var. Tarihi-kutsal mekan olan Balıklıgöl-Dergah çevresinde bile 4-5 tane taziye evi gördüm. Tarihi evlerden restore ettiklerini bu hizmete açmışlar. Özellikle apartman hayatına geçildikten sonra evlerin müsait olmamasından kaynaklanan bu taziye evleri, üç günlüğüne kiralanıyor. Merhumun yakınları burada taziyeleri kabul ediyor, acı kahve (mırra) ikram ediyor.
Adet üzere taziye için gelen kişi selam verdikten sonra başta cenaze sahibi olmak üzere orada bulunanlar “merhaba” ile cevap veriyorlar. Gelenlerden Kur’an bilenler biraz okuduktan sonra bilmeyenler de direkt olarak “merhumun ruhu için el Fatiha” diyerek Fatiha okunmasına vesile oluyor. Biz iki gün kalabildik ama beraber gittiğim büyük oğlum “hayatımda bu kadar Fatihayı bir arada okumamıştım” dedi. Evet, cenaze sebebiyle, sıradan günler birden “FATİHA GÜNLERİ”ne dönüşüyordu.
Taziye için gelenlerden taziye sahibiyle olan samimiyetine göre bir süre kaldıktan sonra ayrılırken sağ elini göğsüne (kalbinin üstüne) koyarak “Bakî Allah” diyerek mekanı terk ediyor.
Orada uzun konuşmalar yapmak isteyen, geriye kalanları irşad etmek isteyenler de çıkabiliyor. Sözü dinlenen de oluyor dinlenmeyen de.
Halbuki yakınını kaybetmiş insana söylenmekte olan “Baki Allah” gibi kısa, veciz bir söz varken, o kadar uzun laf etmeye ne gerek var? Bediüzzaman’ın Fudeyl b. İyaz’a ait sözlerden ilham alarak söylediği gibi "Nasihat istersen ölüm yeter. Evet, ölümü düşünen, hubb-u dünyadan kurtulur ve âhiretine ciddî çalışır."
Gece uyuyup sabah uyanamayanı gören bir insan ölümden gerekli dersi çıkaramamışsa uzun laf etmek boşa çabadır.
Evet, uzun söze gerek yok, “Baki Allah.”