Nisan ayı boyunca, yurt içi ve yurt dışında, Hz. Peygamber’i, onun şefkat ve merhametini konu alan seri konferanslar vermiş bir kardeşiniz olarak, bu yazımı kaleme almış bulunuyorum.
Üsame bin Ladin’i öldüren ve onun ölümüne sevinen bütün dünyaya sesleniyorum:
Üsame bin Ladini kazanmak dururken niçin öldürdünüz? Niçin teröre bir kere daha terör yapma, intikam alma fırsatı kazandırdınız? Kur’an’ın: “Kötülüğü iyilikle sav” emri varken niçin kötülüğü en güzel olanla savmadınız? Niçin teröristin yöntemine tenezzül ettiniz?
“O suçluydu binlerce insanın kanına girmişti. Binlerce masumu haksız yere öldürmüştü.”
O suçluydu, değil mi? Peki siz ne kadar masumsunuz? Sizin dünyanız ne kadar temiz, ne kadar suçsuz?
Ben bu sözlerimle teröristleri savunmuyorum, teröriste ceza verilmesin demiyorum. Teröriste ceza verenlerin masum olması, eli kanlı olmaması lazım geldiğini savunuyorum.
Ben çocuktum. Bir kış mevsiminde açlıktan ve çaresizlikten olsa gerek, bir kurt köyümüze girmişti. Zavallı hayvan bir daha da canlı olarak köyden çıkamadı. Nerdeyse koca bir köy kurdun üzerine çullandı. Sopalarla kurdu linç ettiler. Çocuk yüreği işte. O olayı bir türlü unutamadım. Her hatırladıkça içim sızlar ve sorarım: Kurt bir hayvandı, belki de çaresizlikten köyünüze girdi. Ya siz? Siz nesiniz?
Şimdi aynı şeyler gözümüzün önünde cereyan ediyor. Dünya köyümüze kurt girdi, dediler. Kocaman kocaman güçler onun üstüne çullandı. Neden? O bir kurttu. Bu doğru. Ya siz? Siz nesiniz? Ve ne kadar haklısınız?
Dünyanız terörist üretmeye müsait bir dünya ise, siz, sizi yaratan Allah’ın ahkâmıyla ve ahlakıyla oturup kalkmıyorsanız, Onun yeryüzünde son temsilcisi olan Peygamber’i örnek almıyorsanız, bu yüzden türlü türlü bela ve sıkıntılarla karşılaşıyorsanız suç kimin? Sadece teröristlerin mi? Onun için diyorum ki: Keşke Üsame’yi öldürenler masum olsaydı!
Eşinden dürüstlük bekleyenlerin, kendilerinin de dürüst olmaları gerekir. Dünyada terör olmasın diyenlerin kendilerinin de terörist tavırlardan uzak durmaları, hakperest ve adil olmaları farzdır ve elzemdir.
Irak’ta, Filistin’de, Gazze’de, Afganistan’da… milyonlarca insan öldürüldü. Binlerce kadının ırz ve namusu kirletildi. Milyonlarca çocuk anasız-babasız kaldı, sakat kaldı. Bunları kim yaptı? Niçin yaptı? Hangi haklı gerekçeler vardı? Bu masumların hakkını-hukukunu kim arayacak, kim savunacak? Yoksa Amerikalı ve Avrupalı insan da bunlar insan değil mi?
Bunları söylerken teröristleri savunduğum kimsenin aklına gelmesin. Teröre ve teröriste bin la’net. Kendilerini dünyanın efendisi, başkalarını köle gören, insan yerine koymayan, başkalarının coğrafyalarını kendi coğrafyası sanıp istediği yerde atını oynatan, her ülkenin yer altı ve yerüstü kaynaklarını babasının malı sanan zalim ve terörist güçleri kınamak için söylüyorum. Bu, kim olursa olsun, ister Müslim, ister gayr-i Müslim fark etmez. Zalim zalimdir. Babamız dahi olsa. Allah, zalimlere meyletmeyin, buyuruyor. Allah, zulüm yapmayı değil, zulme, zalime meyl etmeyi, yani taraftar olmayı dahi yasaklıyor.
VAHŞİ YAHŞİ OLDU
Keşke dünyanın dizginlerini elinde tutanlar, güçleri kadar adil olsalardı, merhametli olsalardı. Keşke âlemlere rahmet gönderilmiş son Peygamber Hz. Muhammed’i (s.a.v) tanısalar veya onun şefkat ve merhametinden nasiplerini alsalardı.
Böyle olsalardı ne olacaktı?
Dünyada zulüm ve zalim, savaş ve yağma, yalan ve talan olmayacaktı. Gözleri onun bunun kasasında, kesesinde, petrol kuyularında, ırz ve namusunda olmayacaktı. Irkçılık, bölgecilik yapmayacaklardı. İçlerinden terörist çıkmayacaktı. Çıksa da uzun ömürlü olmayacaktı, az zararla bertaraf edilecekti.
Keşke suçluların üzerine Peygamber imanıyla, ahlakıyla, affıyla, şefkat ve merhametiyle gidilseydi?
Böyle gidilseydi ne olurdu?
Vahşi, yahşi olurdu.
Dünyayı anarşi ve terörden kurtarmak isteyenler, neden 23 sene gibi kısa bir zamanda ülkesini ve dünyasını anarşi ve terörden kurtaran Hz. Peygamber’i görmezler? “Nasıl ve ne ile başardın?” diye sormazlar, örnek almazlar? Neden?
O Peygamber ki, Uhud savaşında, amcası Hz. Hamza’nın bağrına mızrağı saplayan, Mekke’nin fethedildiği gün de Taif’e kaçan Vahşi’yi kurtarmak ve kazanmak için üç defa mektup yazdı. Tövbe edip geldiği takdirde affedeceğini söyledi. Müslüman olmasını sağladı. Vahşi’yi kiralayıp Hz. Hamza’yı öldürten kadını yani Ebu Süfyan’ın hanımı Hindi affetti, Müslüman olmasını sağladı. Kendisini yurdundan çıkmaya zorlayan Mekke’lileri, Mekke’nin fethi gününde kılıçtan geçirme kuvvetine sahip olduğu halde en ufak bir mahcubiyetlerine meydan vermeden hepsini, en azılı düşmanlarını dahi affetti, İslam’la şereflenmelerine vesile oldu. Peygamber’in bu örnek davranışı ve güzel ahlakıyla düşmanlarımızın karşısına çıkmayı bir deneseydik ne olurdu? Veya bir denesek ne olur?
Terörün işini bitirmek için gelin bir de bunu deneyelim. Peygamber ahlakıyla ahlaklanalım, her hak sahibine hakkını verelim, adil olalım, affedelim, merhametli davranalım. Ben güçlüyüm, öyleyse haklıyım havasından vazgeçelim. Güçlüden yana olmayalım. Haklıdan yana olalım.
ZARARA ZARARLA KARŞILIK VERMEK
Teröre, terörle cevap verilmez. Zarara zararla mukabele edilmez. Bu da Peygamber ahlakı ve sünnetidir. Üsame bin Ladini öldürmekle zafer naraları atmak akıllı adamların işi değildir. Akıllı adamların işi, terörü azdıracak davranışlardan ve zulümlerden uzak durmaktır. İmanlı ve ahlaklı yaşamaktır.
Asr-ı saadette kolay kolay günah işlenmiyordu. Çünkü hakiki iman ve ahlak iliklere işlemişti. Kazara biri nefsine hakim olamaz da günah işleseydi, gidip kendini ihbar ve suçunu itiraf ediyordu. Bu dünyada şeriatın cezasına çarpılarak ahrette ki dehşetli cezadan kurtulmayı düşünüyordu. Bu tavır da yine onun imanından kaynaklanıyordu.
Nitekim zina eden bir kadın, gidip kendisini Peygamberimize şikâyet etti. Bu kadına gereken ceza verildi, kadın vefat etti. Bu sefer Peygamber, bu kadının cenaze namazını bizzat kendisi kıldırdı. Ceza vermesi, adaletin; cenaze namazını kıldırması da İslam Peygamberinin rahmet ve merhametinin gereği idi.
Suçluya muamelesinde bile merhamet tecellisi bulunan bir Peygamber’in ahlakına, hukukuna, medeniyetine dünden daha çok muhtacız. Ah keşke bunu bir anlayabilsek ve anlatabilsek! İşte o zaman ne terör kalacak ve ne de terörist. Dünyamız cennet olacak. Allah dünyamızı cennetleştiren o yüce Peygamber’in ahlakıyla hepimizi ahlaklandırsın. Âmîn.