Muhtelif târihçe ve biyografilerde Üstâd Bedîüzzamânın çeşitli hayât safhalarına âid târih farklılıklarının ve yanlış târihlerin önemli bir kısmı mevcud Belgelerdeki Rûmî târihlerin Mîlâdîye çevrilmesinde ortaya çıkmaktadır. (bknz: Birbirini tutmayan tarihler )
Bâzı rakamlarla meselenin ehemmiyetini gözle görülür hâle getirmeğe çalışalım.. Meselâ; B.T.Hayât'ta 3-4 yerde çevirme hatâsı varken BTBSN'de 50'lere, Mufassal T.Hayâtta 70'lere çıkıyor. Bu kaynaklardan faydalanılarak yapılan çalışmalar, pekçok dillere yapılan çevirmeler, internet siteleri ve sâir yayınlar, hele hele bunların izleyici ve okuyucuları da dikkate alınırsa sehivlerin milyonlara katlandığı kolayca anlaşılabilir.
Mevzûu, biraz dahâ yaklaştıralım
Büyük T. Hayât dâhil, Üstâd biyografilerinin hemen hemen tamâmında (R.N.A.Enstitüsünün hazırladığı Biyografi hâriç) doğum târihi yanlış tesbit edilmekte veyâ yanlış hesaplanmaktadır.
Önce belgeler ne diyor, ona bakalım:
Bedîüzzamân Dârül-Hikmette iken doldurulan nüfus, eşkâl ve ikàmet bilgilerinin bulunduğu 26 Eylûl 1337 (1921) târihli tezkerede 1293 ve 1295 gibi iki târih bulunmaktadır.
Tevfik Göksunun, Yimisekizinci Lemanın İkinci Emâresine hâşiye yapılan bir istihrâcı da bu belgeyi desteklemektedir: .. yanî arza bastığın zaman ki, cifirce 1295 Arabî, 93 Rûmî târîhidir ki, târîh-i velâdetine ve Rus Harb-i müdhişine tevâfukla berâber; .."
Mezkûr belgelere göre, Üstâdın doğum târîhi; ne Târihçe-i Hayât'taki gibi 1873, ne Mustafa Süzen ve N. Şahiner'in iddiâları gibi 1876, ne de A. Feyzi (r.a.) ve A. Kadir Badıllı Ağabeylerin tesbitleri gibi 1877'dir.. R.N.A. Enstitüsünün yaptığı doğru hesaplama ile (05 Ocak 12 Mart) 1878dir. Çünki, 1295 Hicrî ile 1293 Rûmî ancak bu târihlerde çakışıyor.
***
B.Târihçe-i Hayâtta (Y. Asya, 2001, s. 104) diğer bir târih yanlışı: .., Viyana tarîkıyle H.1334 senesinde İstanbula teşrif eder.
Buradaki târihin Hicrî değil Rûmî olduğu, hemen karşı sayfada Vatana Avdet Belgesinde bulunan 17 Haziran 1334 (1918) târihi ile açık olarak görülmektedir. Doğrusu; H.1336, R.1334tür.
***
Bir de nasıl ortaya çıktığı anlaşılamayan bir tesbit (s:123): Hutuvât-ı Sitteyi neşrettiği zaman Çanakkalede muhârebe oluyordu.
Çanakkalede muhârebe oluyordu denilince, meşhur Çanakkale Muhârebeleri akla geliyor.. Ama bu muhârebelerin bitiş târihi, 9 Ocak 1916.. Hutuvât-ı Sittenin neşri, Millî Mücâdele yıllarında.
Külliyâtın bütünü dikkate alındığında, Hutuvât-ı Sittenin Millî Mücâdele yıllarında ve herhâlde İtilâf Devletlerinin İstanbulu filî işgàli olan 16 Mart 1920yi müteâkip neşredildiği açık olarak görülür. Meselâ:
Müdür Bey,
Size teşekkür ederim ki, Kurtuluş Bayramının bayrağını koğuşuma taktırdınız. Harekât-ı Milliyede İstanbulda, İngiliz ve Yunan aleyhindeki Hutuvât-ı Sitte eserimi tab ve neşirle, belki bir fırka asker kadar hizmet ettiğimi Ankara bildi ki, Mustafa Kemâl şifreyle iki defa beni Ankaraya taltif için istedi. Hattâ demişti: Bu kahraman hoca bize lâzımdır. Demek, benim bu bayramda bu bayrağı takmak hakkımdır.(Şuâlar)
***
1950ler şartlarında bu kabîl sehivleri mâzur görmemek insafsızlık olur. Ancak yarım asır devâm etmesini îzah etmek pek kolay olmasa gerek!?.