Üstad Hazretleri ilmin izzetini herşeyin fevkinde tutuyor

Afife ARTIK

25. Emirdağ Müzakeresinden Dersler

Bu hafta müzakere edilen mektublardan çıkarttığımız derslerden numuneler bunlardır. Bu mektubları evvela kendimiz için ve bu içinde bulunduğumuz zamanı anlamak ve yorumlamak ve çıkış yolları bulmak için çok daha dikkatli ve müdakkik bir nazarla incelemenin faydasını ve lüzumunu her müzakerede bir kez daha idrak etmekteyiz.

65. Mektub[i]

  • Dindar milletvekilleri vazifelerini tam yapıyorlar mı? dindar halk kendini serbest ve hürriyet-i şer’iyenin ferahlığı içinde görüyor mu? hayatını dinin gereklerine uygun yaşamak, dinine uygun eğitimi evlatlarına vermek gibi konularda dindar haklın içleri rahat mı? gelecek nesillerin iman nurundan nasiblerini alacaklarına dair ümit içindeler mi?
  • İman ve Kur’an hakikatleri bir sedd-i Zülkarneyn gibidir. Mütecaviz, tahripkar kuvvetlere karşı ancak böyle bir kuvvet dayanabilir. Rus’u, Çin’i ve yar Avrupa’yı istila eden dinsizlik kuvvetinin bu memleketi istilasına mani olan iman ve Kur’an hakikatleridir. Ve daima da böyle olacaktır. Vatanın memleketin istilasına karşı, anarşiliğe karşı tedbir almak isteyenler iman ve Kur’an hakikatlerinin ravacına çalışmaları elzemdir.
  • Adliye vasıtasıyla verilen maddi ceza ile külli bir tahripkar kuvvetin önüne geçmek mümkün değildir. Kendisine karşı manevi bombalar lazım olan bu kuvveti Bediüzzaman böyle tarif ediyor:” serserilere ve fakirlere, zenginlerin malını peşkeş çeken ve hevesli gençlere ehl-i namusun kızlarını ve ailelerini mübah kılan ve az bir zamanda Avrupa’nın yarısını elde eden…” Eskiden komünizm perdesi altında yapılan bu tahrip şimdi de aynen vardır. Bu sefer arkasına gizlendiği perde ise hakikî ve hakikatli ve insanî olmayan bir –sözde- hürriyettir.
  • Bu vatanı ve memleketi kurtaracak, istilacılara set olacak, milyonlar ehl-i imanın kuvvetini arkasına almasına sebeb olacak ancak ve yalnız iman ve Kur’an hakikatleridir. Müslümanların selameti de bu hakikatler etrafında kenetlenmek iledir. Bu hakikatleri şimdiki zamanın aklını kullanan insanlarına tam izah ve isbat eden ise Risale-i Nur’dur. Bu izah ve isbatlar, ehlince, akıl ve vicdan sahibi olan her kime ulaştırılsa kabule müheyya oluyor ve olacaktır. Bu ulaşımın suhuleti ve yaygınlığı ve etkinliği için Medreset-üz-Zehra’yı Bediüzzaman öngörmüş ve arzu etmiştir. Çekirdek müfredatını ve programını da Risale-i Nur’a derç etmiştir. Bu çekirdekler ilim ehli tarafından sulanmayı beklemektedir.
  • Mezkur maddeyi nazara alınca Risale-i Nur’u “sulanmayı bekleyen kudsî çekirdekler ambarı” olarak göremez miyiz? Ehl-i hamiyet ve gayret bu ambarı hayatlarının suyu ile sulamakla o çekirdekler sümbüllenip meyve vermeleri ile İman ve Kur’an hakikatleri âleme hâkim olamaz mı?

66. mektub

  • Bediüzzaman’ın hayatında görünen harikalar ve fevkalade haller ile ilgili olarak dostlarında kendisine çok yüksek manevi makamlar vermek, düşmanlarında ise onda harika bir zeka ve kuvvetli bir sihir tevehhümü meydan almış. Bediüzzaman bu harika halleri değerlendiriyor ve bunların hepsinin Risale-i Nur’u netice verecek tarzda kendisine Cenab-ı Hakk’ın ihsanları olduğunu söylüyor. Hem bunları inkar etmiyor hem de kendisine ait olmayıp Cenab-ı Hakk’ın bir ihsanı olduğunu vurguluyor.
  • Bu harika hallerden biri budur ki; onbeş senelik bir tahsil ile ulaşılacak ilmî seviyeye üç ay gibi kısa bir zamanda ulaşmasıdır ve icazet almasıdır. Bediüzzaman bunun hikmetini şöyle açıklar; on beş senede tahsil edilebilecek îman ilmini üç dört ayda ellere verecek bir Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur’a işarettir. İman ilmini ders verecek medreselerin bulunmadığı bir zamanda Risale-i Nur iman ilmini kısa bir zamanda tahsil etmeye vesile olmuştur.
  • Said Nursi’nin çocukluğundan beri olan hayatı, hiçbir zaman değil sadaka, bilerek zekat bile almaması; şehamet-i ilmiyesi; fevkalade iktisadı; ihlasa mugayyir hiçbir halinin görünmemesi gibi hallerin daim hayatında hükmetmesi ve daha çok harikalar tamamen Risale-i Nur’u netice verecek bir tarzdadır. Böyle bir hayatın meyvesi böyle harika bir eser olmuştur ve Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ın nuranî manevi şeceresinin de bir meyvesi olmuştur.
  • Risale-i Nur’un şahs-ı manevisi, Bediüzzaman’ın manevi şahsiyeti; bir şecere-i Tuba-i Cennet hükmünde olan Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ın manevi şahsiyetinin bir timsali ve mümessilidir ve mütemessilidir. Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’a -O’nun nuruna- aşina olan Risale-i Nur’un saff-ı evvel talebelerinin, Risale-i Nur’un hizmetini evvelden süluk ettikleri yollara tercih etmekte hiç tereddüt göstermemelerinin ve canları bahasına bu yolda sebat göstermelerinin bir hikmeti de bu olsa gerek.

67 ve 68. mektublar

·         Kur’an-ı Kerim tam hakim olup beşeriyete tam bir bayram getirecektir.

·         Muarızların hücumu, Nurların parlamasına ve intişarına vesile olmaktadır.

·         Risaleler insanların kalplerinde bir yasakçı bırakıp asayiş ve güveni sağlayarak bir nevi zâbıtanın (polisin) vazifesini görür.

·         Polislerimizin tahribatçılara karşı daha etkin mücadele etmeleri için hocalardan daha çok ehl-i takva olmaları, kebairden kendilerini muhafaza etmeleri ve farzları yerine getirmeleri gerekmektedir.

71. mektub

·         Üstad Hazretleri ilmin izzetini herşeyin fevkinde tutuyor.

·         Bediüzzaman, Kur’an’ın sırlarını keşfetmeyi, onları yakalamayı, kaydetmeyi hayatının en birinci gayesi olarak görüyor, hayatını buna adıyor ve böylece Risale-i Nur ile Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez bir nur olduğunu isbat ediyor. Aklen ilmen yapılan bu isbatla küfrün dayanak noktaları kırılıyor ve etkisiz hale geliyor.

·         Bediüzzaman, Hazret-i Peygamber Aleyhissalatü Vesselam’ın varisi ve vazifeli bir zâttır. Cenab-ı Hakk’ın kıyamete kadar gelecek insanlar için inzal buyurduğu Kur’anın bu asrın insanlarının aradığı ve muhtaç olduğu hakikatlerini Bediüzzaman ve muhatapları ortaya çıkarmış ve insanlığın istifadesine sunmuşlardır. Müteaddid mektublarda Bediüzzaman vazifesinin istihraç-ı esrar olduğunu, mevcud mesaili nakil olmadığını, fıkh-ul ekber olan esasat-ı imaniye ile meşgul olduğunu belirtmiştir.

·         İşârât-ül Î’caz tefsiri, Kur’an-ı Kerîmin nazmındaki mucizeliği göstermesi bakımından harikadır. Bediüzzaman yetmiş cilt olarak bütün Kur’an-ı Hakîm’i o tarz ile tefsir etmeye niyeti varken bir manevi tefsir olan Risale-i Nur “bu zamanda bana daha lüzum var” dediğinden İşarât-ül İ’caz yerinde sair Risale-i Nur mecmuları yazılmıştır.

73. mektub

·         Fenn-i hikmet, hilkat-i kainat hükûmetinin zabıta memuru hükmündedir; müstantık ve sorgucudur.

·         Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam burada işiniz nedir diye hikmetin ettiği suale mukabil; burada ebedî saadetimize lazım olanları almak için ve bize verilen istidatları iman ve Kur’an ile inkişaf ettirmek için bulunuyoruz demiştir.

 

 

[i] Mektub numaraları erisale tasnifine göre verilmiştir. Emirdağ Lahikası 2’nin mektublarıdır. 

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.