Üstad R. Nurun Kur'ana dayandığını söyledi

Vefat yıldönümü vesilesiyle rahmet andığımız Hakkı Yavuztürk, Bediüzzaman ile yaptığı ilk görüşmesini şöyle anlatmıştı:

Risale Haber-Haber Merkezi

1934'de Kemaliye doğumlu Hakkı Yavuztürk, 1952'de Risale-i Nurları okumaya başladı. Bediüzzaman Said Nursi'yi bir çok kez ziyaret edip dersinde bulunan Yavuztürk, 5 Ocak 2007’de vefat etmişti.

Vefat yıldönümü vesilesiyle rahmet andığımız Hakkı Yavuztürk, Bediüzzaman ile yaptığı ilk görüşmesini Son Şahitler adlı eserde şöyle anlatmıştı:

"1953 yılı İstanbul'un 500. Fetih yildönümüne yakın günlerde idi. Arkadaşlardan Bediüzzaman Hazretlerinin İstanbul'a geldiğini duydum. Bayezit Marmara Otelinde kaldığını söylediler. Onun ilk ziyaretine gittiğimde, Marmara Otelinin en üst katında kaldıklarını öğrendim. İkindi vakti sıraları idi, odalarında yoktular. O anda, hizmetlerinde bulunan Ziya Beye ziyarete geldiğimi bildirince, beni daha önce tanıdığından, Üstad'ın otelin taraçasında (damında) olduğundan bahisle kendisine duyuracaklarını, müsaade ederlerse görüşebileceğimi söyledi.

"Bekledim. Müsaade almış olsa gerek ki, biraz sonra beraberce taraçaya çıktık. Hiç unutmam, Bediüzzaman Hazretlerini  elinde bir dürbün, Marmara Denizinin Adalar istikametine baktıklarını gördüm. Dama daha önce kurulmuş sandalyeler vardı. Beni orada kabul ettiler. Ellerini öptüm. Oturmamı söylediler.

"Beraberce oturduktan sonra, ne iş yaptığım, nereli olduğum hakkında sordular. Talebe ve Erzincan'ın Kemaliye kazasından olduğumu söyledim. Hitap ederlerken, 'Kardeşim' demeleri ve davranışlarındaki sâdelikleriyle mi yoksa, bilmiyorum ama, bendeki ilk heyecanlı hâl gitmiş, yerini dikkatle dinlemek almıştı. Belki Şark tarafından olduğumu söylememden olsa gerek ki; hangi aşiretten olduğumu da  sordular. Aşiretin o anda tam mânasını bilmiyordum. 'Türküm' diye cevap vermiştim. Bana iltifat ettiler. Risale-i Nur'u anlayarak okuyan talebelerinin dalâlet fırkaları da hucüm etse, sarsılmayacaklarından, Risale-i Nur'dan aldıkları iman kuvvetiyle onlara karşı koyacaklarından, Risale-i Nur'un Kur'ân'a dayandığından bahsettiler.

"Ayrıca, eskiden insanları dalâlete sevk edenlerin memleketimizde az olduğunu, ancak binde bir kişinin o zaman insanın kötü yola sevk edebildiğini, şimdi ise, tersine bir durum bulundu. Fakat hak yola teşvik eden bir kişi bile zor bulunabildiğini söylediler. Bu durumdan ye'se ve üzüntüye kapılmamak gerektiğini de, şöyle bir misâlle izah ettiler:

"Nasıl ki, bin tane badem çekirdeği bulunan bir kimse, onları toprağa dikmesi neticesinde, o bin çekirdekten, sekiz-onu badem ağacı olarak meyva verse ve diğerleri de çürüse, o adamın 'Ben bu işten zarar ettim, çünkü çekirdeklerim çürüdü' demeye hakkı yoktur. Zira o sekiz-on fidanın ağaç olmaları sonucu, her birinin binler meyva vermesiyle, o çürüyen dokuz yüz doksan  çekirdeğin verdiği zarar fazlasıyla telafi edilmiş olmaktadır. Aynen böyle de, binler adamın batıla giderek çürümesine mukabil, bir kısmının hakkı görerek, doğru yolu bulmaları neticesi, bunların cemiyete, insanlığa vereceği fayda, o çürüyenleri kat kat fazlasıyla telafi edecektir.'

"Ben o zaman ağdalı üslûp ve şivelerine alışık olmadığım için, anlamakta müşkilat çekiyor, ancak pür dikkat can u gönülden dinliyordum. Beni 'talebeliklerine kabul ettiklerini ve Risale-i Nur'u okumamı' söylediler.

"Üstad Hazretlerinin elini öperek Marmara Otelinden ayrılırken, ben, âdeta bir kuş gibi hafiflemiş olarak uçarcasına ayrılmıştım. Bu benim, o İslâm kahramanı ve çok şefkatli Üstad'ımı ilk ziyaretimdi.

Nur Talebeleri Haberleri