Risale Haber-Haber Merkezi
Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi'nin, bugünkü köşesinde aktardığı bilgiler, terörle mücadelede neden bir türlü başarılı olunmadığını açıkça ortaya koyuyor. Selvi, Dağlıca'da şehit edilen 12 şehit askerden biri olan bir asteğmenin notlarını hatırlattı.
İşte yazıdaki o bölüm:
"Dağlıca'daki 12 şehidimizden biriydi Mehmet asteğmen.
Önce günlüğüne not düştü, sonra şehit düştü.
Mehmet Bozkuş asteğmen biricik aşkına yazmıştı.
Bu yüzden satırları, "Bugün var ya aşkım..." diye başlıyordu.
Anlatıyordu Mehmet Asteğmen: "Bu terörün bitmeyeceğine bir kere daha şahit oldum. Gözümüzün önünden on katır on kişi geçiyor, 'gidelim öldürelim' diyoruz göndermiyorlar. Helikopter çağırıyoruz yollamıyorlar. Bir de bunun üzerine adamları telsizlerinden de dinliyoruz. Hâlâ elimizi kolumuzu bağlı tutuyorlar, çıldırıyoruz. Adamlar resmen önümüzden geçiyor. Biz de öyle salak saçma dağ başında bekliyoruz, neye kime hizmet ettiğimizi bilmiyoruz, ilk defa burada bulunuşumuzun boş olduğunu anladım."
Dağlıca baskınına katılmış olan "Ruken" kod adlı terörist ise, "Eylemden önce 1 hafta süreyle Dağlıca'ya, katırlarla silah ve mühimmat taşıdık" diyordu.
Mehmet Asteğmen'in önünden geçenlerden biri de bu teröristti.
Katırlarla taşımışlardı Doçka silahını.
"Doçka silahını karakolu gören uygun bir mevziye yerleştirdik ve mevzi yaptık" dedi.
O gün Mehmet Asteğmen günlüğüne şu notu düştü.
"O sabah sana demiştim ya terörist ve dolu katırlar gördük bir şey yapamadık diye, ***ler ellerini kollarını sallaya sallaya gittiler yüklerini boşaltıp geri döndüler ve biz gene bir şey yapamadık. Emir vermedi üstlerimiz."
Terörist Ruken, "Bütün gruplar mevzilerine ulaştıktan sonra saldırının olacağı güne kadar 1 hafta boyunca yerlerimizde kaldık, 1 hafta boyunca bütün tepelerde mevzilenmiş örgüt mensupları bulundukları yere silah mühimmat ve gıda malzemeleri taşıdı" diye anlattı.
Mehmet Asteğmen ise yine Aşkın'a yazdı.
"Gene 'gidelim' dedik 'bırakın gitsinler' dediler. Başlarım böyle işe dedik, elimizi kolumuzu bağladık. Ne kadar saçma bir şey. Çıldırdık çaresizlikten. On tane adam vardı, parçalardık ***leri. Manyak gibi durduk yerimizde."
Doçkalar mevzilerine sokulduktan, ağır silahları taşıyan katırlar ormanlık arazide soteye konulduktan, silahların bir kısmı "TC"nin eline geçmemesi için toprağa gömüldükten, Gediktepe'ye hakim tepelere yerleşilip, gıda ve silah sevkıyatı tamamlandıktan, üzerlerinden HERON'lar uçtuğu zaman çömeldikten, bu arada terörist sayısı beş yüze ulaştıktan sonra saldırı için talimatı beklemek üzere mevzilerine çekilmişlerdi.
O talimat geldi, silahlar konuştu ve Dağlıca yangın yerine döndü.
12 şehit.
Dağlıca'nın komutanı Tümgeneral Gürbüz Kaya'ydı.
Katırlarla taşınan silahlar, 1 hafta süreyle beş yüz teröristin Dağlıca'ya taşınması ve HERON'ların tespit ettiği görüntüler.
Soruldu komutana.
10 evladımızı şehit verdiğimiz Gediktepe'nin de komutanıydı Gürbüz Kaya.
O zaman, "Teröristleri çoban zannettik" demişti.
Divan-ı Harp'te yargılanması gerekiyordu. Genelkurmay Başkanı Başbuğ ise onun terfisini getirdi hükümetin önüne.
Gediktepe'yi, Dağlıca'yı, ihmali, çobanı, şehitleri hatırladı hükümet.
"Biz de onu komutan zannetmiştik" dedi, terfisini onaylamadı.
Sonrası malum.
Ülkenin Başbakan'ının imzalamadığı, hükümetinin atamadığı, Cumhurbaşkanı'nın onaylamadığı Dağlıca Paşa'sı için Genelkurmay Başkanı Başbuğ ısrar etti, Askeri yargı sivillerin işlemini iptal etti. Eğer hükümet biraz dik durmasa Gürbüz paşayı korgenerallikte bekletmeden direk orgeneral yapacaklardı.