Olunca iş gevezelik, ne çabuk yazıyorum, bak!
Hele ciddî bir konu sor; kolay değil cevap almak...
Yoldan geçiyordum sessiz; selâm verdim, borçlu çıktım.
Dâvete icâbet lazım. İmkân olsa kaçacaktım.
Şeddesiyle, meddesiyle iy'ki dememişim. “Eyyuuub!”
Henüz “Ey!” çıktı ağzımdan; “Lebbeyk!” deyip ettin mahcûb...
Suyunu mu bulandırdım; gülden bir yaprak düştüyse!
Kurdun bahânesi gibi, hemen çektin bir el – ense...
Güreşe dâvet edilmez, bilmeden yolcu nereli;
Gözüne kestirdiğin zât belki çıkar Kurtdereli...
Ağır sıklet isen eğer Adalı Halil'le eşleş;
Tüy sıklet bir garibansa, nasıl tutar senle güreş?
Bizden de pehlivan çıkar; fahr olmasın, Tokatlıyım;
Uzun zamandır yoldayım, kardeş, şimdi aç atlıyım...
Denilir mi bir yolcuya: “Yorgun mu, uykusuz musun?”
“Soğuk su getirelim mi; yoksa yalnız susuz musun?”
Önce bir “Yemeğe buyur!” demek yok mu, sizin elde?
Uyudum ağaç dibinde, abdest aldım hem şu gölde.
Bahsetme hiç “İskender”den; yeter bize peynir – ekmek.
Kestane şekeri kalsın; iştah keser. Önce yemek!..
O berrak, tatlı suyundan çay da yapsan Uludağ'ın,
Nasıl makbûle geçer ya! Şen olsun evin, ocağın...
Eskiden beri mahcûbum; hâlimi arz eyleyemem.
Baklava bile getirsen, sıkılırım, yok diyemem...
Mütevâzı misâfire beş öğün yemek de yeter;
Sekiz diye ısrâr etme; utanır, duyarım keder...
İştah açar diyorlardı, Bursa'nın kestane balı.
Ben de biraz iştahsızım; acep, nereden bulmalı?
Sizde varsa alsam mı ki? Yok, istemem, zahmet olur!
Bunu ben evde deneyim; arkamdan denmesin obur.
Merak ettiğim bir husus, konukluk sizde kırk gün mü?
Kuru yerde pek yatamam; yatak, yorgan, yastık yün mü?
Bu misafirperverliği doğrusu pek hak etmedim.
Sana lâyık bir hediye almayı, tüh, akletmedim!
Bu kere hazırlıksızım; sen kusûrumu affeyle!
Hiç oldu mu benim gibi kolay ağırlanan böyle?..