Uludere’de 38 kişinin feci şekilde öldürülmelerine sebeb olan hâdisenin kendisi ile çok meşgul olmadım.
Niçin oldu, nasıl oldu? Bilmiyorum... Bütünüyle bir hata mıydı, yoksa tamamıyla bir su-i kasd mı? Onu da bilmiyorum... Bütün bunları bilmesi gerekenler delilleri ile ortaya koymadıkları müddetçe de bilebilecek durumda olmayacağım...
Elbet de işin bu tarafını aydınlatıp ortaya koymak hükûmetin işidir, koymaları gerekiyor. Ama iktidarın bundan önce çok daha ehemmiyetli, çok daha hayatî bir vazifesi vardı. Maalesef o vazife hâlâ ifâ edilmiş değil...
38 insan F16’ların korkunç bombardımanı altında hayatlarını kaybetmiş, çoğu henüz çocuk denebilecek yaşta... Suçları silâh kaçakçılığı bile olsa, bu sebeple bu şekilde öldürülmelerine ne herhangi bir vicdan fetva verebilir, ne de kânunların biçtiği ceza F16 bombardımanı. Suçları ile asla mütenâsib olmayan korkunç bir cezâ ile cezalandırılıp öldürüldüler.
Ölenlerin PKK’lı olmadıkları anlaşıldıktan sonra, bütün samimiyetimle söylüyorum ki, Başbakan Tayyib Erdoğan’ın hasta hasta soluğu Uludere’de almasını beklemiştim. Onun bir kürsiye değil, bir kayanın üstüne çıkmış vaziyette, iki gözü iki çeşme, her kelimesini bir hıçkırığın boğduğu şu mealde kısa bir açıklama yapmasını bekliyordum:
“Tâlihsiz, bedbaht, kederli Uludereli kardeşlerim!.. En az sizin kadar kalbim kan ağlıyor, târifi imkânsız bir ızdırabın içindeyim. Üzgün ve mahcûbum... Bu evlatlarımızın elim akıbetinin ızdırabı içimden hiç çıkmayacak. Bu acıyı yaşadığım müddetçe sizlerle birlikte kalbimde taşımaya devam edeceğim... Özür diliyorum!.. Bu elim hâdisenin varsa kasdî suçluları gibi, ihmali olanlar da şiddetle cezalandırılacaktır, emin olunuz... Yaranız, yaramdır; sarmaya çalışıcağız. Lütfen samimiyetimi kabullenmeye çalışınız, böyle olmamalıydı.”
Bu mealde bir açıklama hem bu derin yaranın sarılması ve iyileşmesine şifâlı bir devâ olurdu, hem bu hâdiseyi kullananların ekmeğine yağ sürülmemiş olurdu; hem de AK Parti bu kadar sarsıcı bir hayâl kırıklığını defterine kaydettirmemiş olacaktı.
Evet geç kalındı, bu minvâlde bir açıklama ve tavır ilk gün ortaya konmalı idi... Ama hatadan dönmek fazilettir ve bu faziletin Erdoğan ve ekibine çok yakıştığına, çok yakışacağına inanıyorum...
İslâmiyet ve insaniyetle uzaktan yakından alâkası olmayan devletin Süfyanist reflekslerinin AK Partiye asla yakışmadığını, dünyada değilse bile âhirette büyük bir cezâsının olacağını söylemeye mecburum... Âhiret dâvâsını kaybedenlerin hiçbir kazançları yoktur, olamaz... Erdoğan ve ekibini âhiret kazancına tâlib oldukları düşüncesiyle destekledik. Sarsılmamak için ciddi mücadele verdiğimi de saklayacak değilim. Bütün bu tereddüt ve inanç sarsılmalarının sebebi evhamlarımız değil, gördüklerimizdir.
Altan’ın üslûbunu sert ve kabul edilemez bulabilirsiniz; ama söyledikleri sizi seven çokların müşterek endişe ve düşünceleridir. Benzer şeyleri düşündüğümü, benzer endişeleri taşıdığımı ve korktuğumu niçin saklayayım... Sizi sevmediğimi düşünebilir misiniz? Hayır, tahmin ettiğinizden fazla seviyoruz. Çünkü sizleri müslim ve mü’min biliyoruz. Nerede ise bir asırdır gelişinizi bekledik! Niçin sizi sevmeyelim, niçin sizden vaz geçelim?..
Ama sizler ümmetin kılıçları ile düzeltilmeyi bekleyen Ömer’den daha büyük, daha âdil ve daha keskin nazarlı değilsiniz... Lütfen milletin sesine eskisi gibi kulak vermeye çalışınız...
Uludere hâdisesinin gerçek mahiyeti ne olursa olsun tasvirine çalıştığım tavır size daha çok yakışacaktı ve çok daha doğru olacaktı. Geç bile olsa, lütfen deneyiniz... Bu gecikmiş hamleden millet gibi sizler de kârlı çıkacaksınız...
Bugün