Mana büyükleri Vahdetü’l-vücud (VaV) halini “bilen demez, diyen bilmez” olarak açıklamışlar ve bu konularda konuşmadıkları gibi konuşulmasını da hoş karşılamamışlardır.
Künh-i Zât'ı kimse bilmez bu yola etme heves
Lâl olur dil bu arada bil ki katl olur nefes
Sen mukayyed Zât-ı Mutlak'tan sakın eyleme bahs
Fark'ı Cem'i anlamaktır bu muammâdan garaz[1]
Mansur’dan,cem halinden farka gel(e)meden manevi sarhoşluk deminde VaV halinde iken,dile dökülen “Enel-Hakk = Ben Hakk'ım”” ifadesi de Allah’ın eksik anlaşılmasından kaynaklanmaktadır.
Cem halinde, fenafillah/Allah’ta yok olma halinde, tüm vücutların aslının vacibülvücud (VV) olduğu anlaşılsa ve seyredilse dahi orada kalmadan çabuk geçebilmeli, o manevi haz ve sarhoşluk terk edilerek, yaratılmışların tümüne bu cem halinden bakarak ayrı varlık ve vücutlarını seyredebilmeliyiz(Vahdet-i Şuhud/VaŞ).
Ayna Zatı gösteriyor diye, aynada Zatı görüyoruz diye;
· Aynaya Zat diyemeyeceğimiz gibi
· Aynada gözüken Zat değildir de diyemeyiz
· Ayna yok da diyemeyiz
· Ancak ayna yok olacak diyebiliriz.
“Sen Allah ile beraber başka bir ilâha ibadet etme. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve kesinlikle O’na döndürüleceksiniz”[2] ayetinden de anlaşılacağı üzere; Allah’ın Zatından başka her şey yok olacak olmakla beraber, bu aynı zamanda, yok olacakların o zamana kadar var olacakları gerçeğini de ortaya koyar.
Allah’a inanıyoruz ama nasıl(?) inanmalıyız? Bilmeliyiz ama nasıl?
Salih Baba da bir beyitinde Allah’ı bilebilmek ve vahdetten bahsedebilmek için yaratılmışlar âleminin de bilinmesi gerektiğini ifade eder[3], bu olmadan yapılan yorumları“kendini başkalarından üstün görerek laf ebeliği yapmak” olarak tanımlar:
Eser bilmez bu kesret âleminden
Atar ucb ile vahdetten kuru lâf
Üstad’ın bunu veciz bir şekilde ifade ettiğini Mehmet Evren Hocamın 15 Mayıs 2014 tarihli yazısında fark ettim[4]: Bütün evrenin özü ruhtur ve o da Allah’tan ayrılmıştır.
“Evet, nasıl ki hayat, bu kâinattan süzülmüş bir hülâsadır (özdür). Ve şuur ve his dahi hayattan süzülmüş, hayatın bir hülâsasıdır (bir özüdür). Akıl dahi şuurdan ve histen süzülmüş, şuurun bir hülâsasıdır(özüdür). Ve ruh dahi, hayatın hâlis ve sâfi bir cevheri ve sabit ve müstakil zâtıdır.”[5]
Grafik: 8 Evren-Hayat-Şuur/His-Akıl-Ruh Süzülmesi
Yani, evren-hayat-şuur/his-akıl-ruh sarkacında aynı idrak ve müşahede ile salınabilmek gerekir.
Grafik:7 Evren-Hayat-Şuur/His-Akıl-Ruh Sarkacı(VaV ve Tabiatperestliğin Birbirinden Uzaklığı)
Miraç ve vuslat ruh ile olacağına göre vuslat-vahdet anındaki idrak ve müşahedenin yansımaları kendin(i/e) dönüş yolculuğunda; ruh-akıl-his/şuur-hayat-evren sarkacında da belirmelidir ki; her seferinde Allah’ı bilme ve tanıma (nın sonu yoktur ama) hakikatine/gerçeğine daha yakın olsun.
Ve bu süzülerek ruh ile miraç edip-dönüp, eşyaya vahdet gözüyle bakma sarkacı her seferinde bir öncekinden daha âli ve yüce olarak, verimli bir döngü ile devam etmeli, hayat yolculuğundaki manevi gelişme her an kendini hissettirmelidir.
Sen mukayyed Zât-ı Mutlak'tan sakın eyleme bahs
Fark'ı Cem'i anlamaktır bu muammâdan garaz
Bu hayata gelişimizdeki bilmece/muamma da zaten karışık ve belirsiz gibi gözükmesine rağmen yukarıda açıklanan süzülme ve manevi yolculuklarla fark ve cem’in her seferinde bir öncekinden daha iyi anlaşılması ile çözülebilecektir.
En küçük zerreden en büyük gezegene kadar hepsi Allah’ın nurunu taşımıyor mu? Bu demektir ki her şeyde Allah’ın nuru (Esma, Sıfat ve Zat nurları) gözükmektedir. Zaten Cenâb-ı hak ne buyuruyor:
Grafik: 9Zahir-Batın-Ebed-Ezel O’dur
Zâhirde olan bütüncisimler görünüyor da aşikâr olanAllah niye görünmüyor? Görünmez çünkübaş gözüyle göremeyiz, onugörecek gözayrıdır. Yunus Emre “Sensin Bize Bizden Yakın” şiirindene güzel söylemiş[6]:
Yunus bu göz anı görmez
Görenler hod haber vermez
Bu menzile akıl ermez
Bu kurduğun serap nedir
Grafik: 10Zahir-Batın-Ebed-Ezel
Ayrıca belirtmek gerekir ki VaV anında Mansur’dan zahire dökülen “Enel-Hakk = Ben Hakk'ım” ifadesi;
· Ne nefsine tapanların dediği “Ben ilahım”
· Ne de doğaya tapanların dediği “Her şey O’dur” ifadelerine benzemez.
VV, manevi haz ve sarhoşluk anında, yani kendindedeğil iken cem anında aynada görüntünün yansıması gibi dilde kelimelerin aksetmesidir.
Mansur söylememiş ama duymuştur!
Bu yüzden VaV meşrebini yukarıdaki iki akıma delil olarak sunmak ya da yakın gibi göstermeye çalışmak haksızlık olacaktır.
Ama bir de var ki; bu manevi sarhoşluk anını yalnız geçirmek, sonrasında da önce olan sözleri sahiplenmemek (zaten bir sahiplenme söz konusu olursa vahdet olmamış demektir) ve akıl başta iken tekrarlamamak gerekir.
Bediüzzaman ve Mürşidi Kâmillerin özellikle gece namazlarını, sabah zikirlerini ve virtlerini neden yalnız ve bazen de üzerlerini örterek yaptıklarının bir açıklaması da bu olsa gerek…
Bilenlerin sesini çıkarmadığı bu vahdet meydanında söylediklerimizin “cahil cesareti” olarak algılanmasını isteriz. Doğrusunu Allah bilir, biz ise mutlaka bir yerlerde kusur etmişizdir, affımızı dileriz.
[1]https://www.gonullersultani.net/tevecuh-sohbetleri/346-3-teveccuehte-kalplere-zikir-tohumu-ekilir.html
[2]Kasas28:88.
[3]https://www.gonullersultani.net/salih-baba-divani/251-75-gel-ey-sufi-bu-meyden-ic-olup-saf.html
[5]Otuzuncu Lema, Dördüncü Remiz.
[6]https://yunusemre.net/siirler/36-Sensin-Bize-Bizden-Yakin.html