“Laissez Faire; Laissez Passer/Bırakın Yapsınlar; Bırakın Geçsinler” liberal felsefe ile iktisadî hayata bakan, “homoeconomicus/iktisadî insan” gözlüğüyle egoist (hodgam) anlayışla omuzlara basarak zenginleşmeyi hedefleyen “vahşi kapitalist iktisat”, insanların emeklerini sömüren bir sömürü aracı olarak telâkki edilmiştir. Bu anlayış, emek sömürüsü, tüketim çılgınlığı, kapitalistlerin kümülatif bir şekilde zengin olması, devletin zinhar piyasaya müdahil olmayıp; sağlık, eğitim, güvenlik gibi temel koruyucu rollerle yetinmesi esasına dayanır.
Vahşi kapitalist anlayışta, “acımak, merhamet, empati, diğergâmlık, muavenet, isar” gibi hasletler yok denecek kadar azdır. “Ücretin Tunç Kanunu” anlayışıyla “Maslow’un ihtiyaçlar Hiyerarşisi”ndeki basamaklarda bulunan birinci basamaktaki “Fizyolojik İhtiyaçlar” bağlamında az bir ücretle emeği çalıştırmayı esas alır.
Sanayi İnkılâbı ile başlayan sürecin ilk yıllarında uygulanan bu zalimane anlayış, tepki olarak Marksizm belasını doğurmuştur. Marks, vahşi kapitalizme karşı işçileri provoke ederek isyana sürüklemiş ve “Anarko Sendikalizm” ismiyle anarşiye dayalı bir sendikal anlayış türemiş; işçi-işveren arasında şiddetli çatışmalara sebebiyet vermiştir.
Makroekonomik düzeyde insanları tüketim çılgınlığına; dolayısıyla israf furyasına sürükleyen vahşi kapitalizm, J. Babtist Say’in “Mahreçler/Say Kanunu” ismini verdiği “Her arz kendi talebini doğurur” sloganı ile “üret/sat/tüket” teşvikleriyle insanları tüketim çılgınlığına sevk etmiştir. Ancak 1929 Ekonomik Buhranı ile bu anlayış, küresel bir ekonomik krizi doğurmuş ve birçok insanı işinden etmiştir. Say’ın gazına gelerek üretim-tüketim furyası ile dünyaya yön vermeye çalışan vahşi kapitalizm, müdahil olmasını istemediği devlet müdahaleleri ile sürüklendiği buhrandan ancak kurtulabilmiştir.
Sırf dünyevî hayatı zenginleştirip ihya olmaya çalışan vahşi kapitalizme karşı Bediüzzaman, mikro iktisadı esas alarak, bireylerin “Nedret/Kıtlık Kanunu” çerçevesinde “Hikmet-i İlâhiye’ye Tevfik-i Hareket” düsturunu esas almıştır. Nedret Kanununda “İnsan ihtiyaçları sonsuzdur, onları karşılayan ihtiyaç maddeleri sınırlıdır,” kuralını bir “Hikmetli Mutasarrıf” anlayışıyla çok iyi uygulamış ve tavsiye etmiştir. Kaleme aldığı “İktisad Risalesi”nin felsefesi bu anlayışa dayanır.
Bediüzzaman, İktisad Risalesi’ndeki “İktisat, hem bir şükr-ü mânevî, hem nimetlerdeki rahmet-i İlâhiyeye karşı bir hürmet, hem katî bir surette sebeb-i bereket, hem bedene perhiz gibi bir medar-ı sıhhat, hem mânevî dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzet, hem nimet içindeki lezzeti hissetmesine ve zâhiren lezzetsiz görünen nimetlerdeki lezzeti tatmasına kuvvetli bir sebeptir. İsraf ise, mezkûr hikmetlere muhalif olduğundan, vahîm neticeleri vardır” şeklinde irat ettiği öğretisiyle, iktisadı “nimete hürmet”, “tasarruf/bereket” ve şükür bağlamında ele alarak tasarrufu teşvik; israfı reddetmiş ve manevî dilencilik olan insanlara el açmaya set koymuştur. Yani iktisad düsturuyla hareket etmeyenlerin başkalarından borç isteyerek “manevî dilencilik” bataklığına saplanacağını ve hatta kontrolden çıkınca “borç sarmalı”na sürükleneceğini ihtar etmiştir.
Bediüzzaman Batı’nın, iktisadi hayatta vicdan, merhamet, empati ve ahlâkı yok eden vahşi kapitalist anlayışına karşı ahlâk, vicdan ve iman unsurlarının birlikte olduğu iktisad anlayışını tahkim etmeye çalışmıştır. Kendisi günümüzdeki İslâmî Kalkınmanın şartının, maddeten terakki ile mümkün olduğunu da vurgulamak suretiyle, Müslümanların hem maddi hem de manevi olarak dual bir şekilde terakki etmesi gerektiğini telkin etmiştir. “Her bir mü’min, “İla-yı Kelimetullah” ile mükelleftir. İla-yı Kelimetullah bu zamanda maddeten terakkiye mütevakkıftır. Zira ecnebiler fünun ve sanayi silahıyla bizi istibdad-ı manevileri altında eziyorlar” öğretisi ile Müslümanlara iktisadî vizyon kazandırmaya çalışan Bediüzzaman, tedenni ve ten perverliği şiddetle reddetmiştir.
Bediüzzaman irad ettiği iktisadî öğretilerini bizatihi kendi hayatında da uygulamış ve hiç kimseye muhtaç olmadan; karşılıksız hediye bile kabul etmeden, yüzsuyunu hiç kimseye dökmemiştir. Kendisine zekât ve sadaka teklif eden zenginler, iktisad ve tasarruf düsturlarına uygun hareket etmedikleri için iflas durumuna düşmüşler de Bediüzzaman alnının teriyle kazandığı parasını iktisad ve tasarruf düsturlarını uygulayarak hikmetle harcamış ve hatta talebelerine tasadduk etmiştir.
Bugün günümüz dünyasının, Bediüzzaman’ın İktisad Risalesi’nde irat ettiği iktisadî öğretisine şiddetle ihtiyacı vardır ve iktisad okuyan tüm talebelere bu öğretilerin telkin edilmesi gerekmektedir.