Kur’ân-ı Kerim’in sadece Mekke ve Medine’de nâzil olduğunu düşünürüz çoğu zaman. Kur’ân âyetlerinin tarihselliğini savunanlar da aynı yanılgıda bocalıyor.
Tarihsel bir sofist olduğumu düşünmeyin sakın. Elbette Kur’ân-ı Kerim, Mekke mihrabında ve Medine minberinde talim edilmeye başlandı insanlığa.
Ancak ezeli kelam, Mars’ta ya da Ay’da değil, Dünya gezegeninde nâzil oldu. Yani bütün dünyalılar için, bütün dünyada nâzil olmuş oldu.
Bazen, pek çok ülkenin geleceğini ilgilendiren antlaşmaların yapıldığına şahit oluruz. Bu antlaşmalar dünyanın belli bir bölgesinde hatta köyünde yapılmış olsa bile bütün dünya için, bütün dünyada yapılmışlardır.
Mesela İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Paris’te yayınlanmış olması onu tarihsel bir masal ve Paris’e has yerel bir bildirge kılmaz. O bildirge bütün dünyada yayınlanmış ve bütün dünya içindir artık.
İşte Allah’ın ezeli kelamı da, bütün zamanlar, bütün uluslar ve bütün ülkelerde geçerli olması için ilk olarak Mekke ve Medine’de duyurulmuştur insanlığa.
Kur’ân’ın hakikatleri aslında nâzil olmaya devam ediyor. Ayetler her okunduğunda, her tefekkür edildiğinde ve diğer insanlara her duyurulduğunda nüzul işlemi devam ediyor bitimsizce.
Asr-ı Saadette vahiy suretiyle Kitab-ı Mübînin nüzulü olduğu gibi, mânâ-yı işârîsiyle de, her asırda o Kitab-ı Mübînin mertebe-i arşiyesinden ve mu’cize-i mâneviyesinden feyiz ve ilham tarîkiyle onun gizli hakikatleri ve hakikatlerinin burhanları iniyor, nüzul ediyor.
Bu süreç kıyamete kadar devam edecek. Kur’ân’ın her asra, her ferde, her millete söyleyecek bir sözü olduğu asırlar geçtikçe daha bir anlaşılacak.
Bugün İngiltere’nin Birmingham Üniversitesinde incelenmeye devam edilen Kur’an sahifeleri de bu gerçeği açıkça gösteriyor bize.
İlk olarak insanlığa Mekke’den seslenen Kur’ân şimdi de, Batı medeniyetinin merkezinden, İngiltere’den seslendi insanlığa.
Birmingham Üniversitesinde incelenen Mushaf parşömenlerinde Kehf, Meryem ve Tâhâ surelerinden âyetler olduğu tespit edildi.
Hiçbir tesadüfe tesadüf etmediğimiz bu kâinatta, elbette bu âyetler de tesadüfen bulunmamış, tesadüfen duyurulmamıştı insanlığa.
Bu arada en eski Mushafa ait olduğu iddia edilen bu Kur’ân sahifelerindeki âyetlerin elimizdeki Kur’ân’ın âyetleriyle harfi harfine aynı olduğu da Birmingham üniversitesi bilim adamlarınca dünyaya duyuruldu.
Yani 1400 yıl önce ortaya konulan; “Kur’an asla hiç kimse tarafından değiştirilemeyecektir” vaadinin gerçekleştiği bu Mushaflardan açıkça anlaşılmıştı.
Bu öyle bir gerçekti ki, Müslümanların imanını sarsmak için en ufak bir delili abartmaya hazır olan ve şüpheciliği meslek edinen Batılı bilim adamları bile bu gerçeği kabule mecbur kaldı.
Ayrıca bu öyle bir müjdeydi ki, Kur’ân’ın sonsuzluğu kuşatan bütün davalarının ve vaadlerinin de gerçekleşeceğini ispatlamıştı bilimin yeni bulguları.
Bu Mushafların Hz. Muhammed’den önce yazılmış olabileceği masalını da bu gerçeği açıkça fark ettikten sonra uydurdular zaten.
Yani Kur’ân-ı Kerim’in en büyük vaadi, onun bir tek ayetinin bile değiştirilemeyeceği vaadiydi ve bu vaad kesin bir şekilde gerçekleşmişti.
Bu gerçeği öğrenen ateistler, deistler ve diğer din mensupları Kur’ân-ı Kerim’in nurâni yörüngesine girebilirler ve Batı medeniyetinin seküler temellerini tehdit edebilirlerdi çünkü.
Bunu önlemek için, saçma sapan algı yöntemleriyle insanların gerçek karşısındaki şaşkınlığını bir anda kararsız bir şüpheye dönüştürmeye çalıştılar maalesef.
Sanki kendileri yıllar önce üretilmiş A4 kâğıtlarını kullanmıyorlarmış gibi, o Mushafların çok önce üretilmiş deri parşömenlerini şüphe malzemesi yapmaya çalıştılar.
Ancak bu durum Kur’ân’ın 2015 yılındaki bir mucizesine daha şahit olmamıza sebep oldu. Çünkü söz konusu o parşömenlerdeki ayetler Birmingham Üniversitesi hocalarının açıklamadığı büyük bir gerçeği anlatıyordu bize.
Bütün o ayetleri inceledim ve gördüm ki, parşömenlerdeki ayetler bu asırda insanlığın ihtiyaç duyduğu pek çok hakikat yanında mucizevi bir şekilde Kur’ân-ı Kerim’in değişmezliğini de ortaya koyuyordu.
Hatta günümüze bakan detaylar o kadar fazlaydı ki, Kehf suresinin 26. ayeti, bulunan mushafın yaşı hakkındaki tartışmalara cevap veriyor gibiydi. 27. Ayette ise apaçık bir mucizeye şahit oluyorduk.
Meryem suresine ait ayetlerde ise Hıristiyanlara ve Batılılara yönelik uyarılar olmakla birlikte Kur’ân-ı Kerim’le ilgili de âyetler vardı.
Tâhâ suresine ait parşömendeki ayetlerin bir kısmı Kur’ân-ı Kerim’in hak olduğunu ortaya koyan ayetlerdi. Diğerlerinde ise Allah’ın varlık ve birliği bu seküler çağa açıkça duyuruluyordu.
Ayrıca bu âyetlerde Hz. Musa ile ilgili bir kıssa anlatılıyordu ve sanırım Kur’ân-ı Kerim bu parşömenler yoluyla Mûsevilere de önemli mesajlar veriyordu.
Evet anladık ki, Rabbimiz Birmingham Üniversitesi çalışanlarını da kendi kelamını insanlığa duyurmak için istihdam ediyor.
O halde gelin Birmingham sahifelerindeki âyetleri bir kez daha okuyalım. Okumakla kalmayıp Rabbimizin âyetlerini tüm insanlığa duyurup hayata sokmaya çalışalım.
KEHF 23-31:
23. Hiçbir şey için "Bunu yarın yapacağım" deme.
24. Ancak Allah dilerse (yapacağım de). Unuttuğun zaman Allah'ı an ve "Umarım Rabbim beni, doğruya daha yakın olana eriştirir. "de.
25. Onlar, mağaralarında üçyüz yıl kadar kaldılar ve dokuz yıl da buna ilave etmişlerdir.
26. De ki: Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gizli bilgisi O'na aittir. O'nun görmesi de, işitmesi de şâyanı hayrettir. Onların (göklerde ve yerde olanların), O'ndan başka bir yöneticisi yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.
27. Rabbinin Kitabı'ndan sana vahyedileni oku. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O'ndan başka bir sığınak da bulamazsın.
28. Sabah akşam Rablerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte candan sebat et. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme.
29. Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz, zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepe çevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri!
30. İman edip de güzel davranışlarda bulunanlar (bilmelidirler ki) biz, güzel işler yapanların ecrini zâyi etmeyiz.
31. İşte onlara, alt taraflarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Onlar Adn cennetlerinde tahtlar üzerine kurularak orada altın bileziklerle bezenecekler; ince ve kalın dîbâdan yeşil elbiseler giyecekler. Ne güzel karşılık ve ne güzel kalma yeri!
MERYEM 91-98:
91 - O Rahmân'a çocuk isnad ettiler
92 - Halbuki Rahmân'a çocuk edinmek yaraşmaz.
93 - Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki (kıyamet günü) Rahmân'ın huzuruna kul olarak çıkmasın.
94 - And olsun ki Allah onların hepsini kuşatmış, kendilerini ve yaptıklarını bir bir saymıştır.
95 - Kıyamet günü onların herbiri Allah'ın huzuruna tek başına çıkacaktır.
96 - İman edip, salih amel işleyenler var ya, Rahmân (olan Allah) onları (gönüllere) sevdirecektir.
97 - (Ey Muhammed!) Biz Kur'ân'ı senin dilin üzere kolaylaştırdık ki, onunla Allah'tan korkup sakınanları müjdeleyesin, inat edenleri de korkutasın.
98 - Hem onlardan önce nice nesilleri helak ettik. (Şimdi) onlardan hiçbirini görüyor musun, yahud onların hafif bir sesini işitiyor musun?
TÂHÂ 1-12:
1 - Tâ, Hâ,
2 - Ey Muhammed! Kur'ân'ı sana sıkıntıya düşesin diye indirmedik.
3 - Ancak Allah'tan korkan kimse için bir öğüt olarak (indirdik. )
4 - Yeri ve yüce gökleri yaratanın katından yavaş yavaş bir indirilişle (onu) indirdik.
5 - O Rahmân (kudret ve hakimiyyetiyle) Arş'a hakim oldu.
6 - Bütün göklerde olanlar, bütün yerdekiler, bu ikisinin arasında ve toprağın altıda bulunanlar O'nundur.
7 - Sen (Allah'a ettiğin dua ve zikirle) sesini yükseltirsen (bilki Allah bundan mustağnîdir. ). Çünkü O şüphesiz gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.
8 - Allah O'dur ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler O'nundur.
9 - (Habîbim!) Musa'nın (başından geçen hayat) hikayesi sana geldi mi?
10 - Hani o bir ateş görmüştü de, ailesine: "Yerinizde durun, benim gözüme bir ateş ilişti, belki size bir kor getiririm, yahut ateşin yanında bir yol gösterici bulurum" demişti.
11 - Ateşe vardığı zaman şöyle çağrıldı: "Ey Musa!
12 - "Ben şüphesiz senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar, çünkü sen kutsal bir vadi olan Tuvâ'dasın. " (OD)