Merhum efsane Merhum Recep Yazıcıoğlu tarihe iz bırakan valilerdendi.
Hakkında filmler yapıldı. Kitaplar yazıldı. Ezber bozan beyan ve davranışlarıyla biliniyordu. Ecel hak sebepler perde olduğuna inanmakla beraber Merhum Yazıcıoğlu’nun bir trafik kazasıyla vefatı bir komplo olduğuna dair değerlendirmeler oldu. Yabana atılacak bir iddia değil. Merhum Yazıcıoğlu’na bu vesileyle Cenab-ı Haktan rahmet diliyorum.
“Zülfü yâre dokunmak” anlamında eski Türkiye’nin statükosu hakkında çok “sivri” çıkışları oluyordu. Hakkını teslim etmek lazım o beyanları bugün karşılık bulmuş olduğunu söyleyebiliriz. O günlere göre önemli değişimler olmuştu Türkiye’de. Devlet dairelerinde “bugün git yarın gel” dönemi kapanmıştır. Daha çok şeyler olumlu yönde değişmiştir.
Merhum Recep Yazıcıoğlu’nun ilk Valilik görevi Tokat’ta başlamıştır. Benim de ilk memuriyet vazifem Tokat Merkez Teknik Lise ve Endüstri Meslek Lisesine Elektrik Atölyesine öğretmen olarak atanmıştım.
Öğretmenliğimizin ikinci yılı sonuydu galiba Müdür Yardımcılığı görevine getirildim.
Bilenler bilir adı geçen okulumuz ile o zamanki vali lojmanı karşı karşıya, aradan cadde geçiyor. Çalıştığım ofisin penceresi ile Vali lojmanı ile karşı karşıyadır.
Vali bey planlanmamış zuhurattan gezmeleriyle bilinir. Bazen sabahları arabasına binmez bizim okula bir uğrar “selamünaleyküm” diye dalardı.
Bir sabah erken mesai henüz yeni başlamıştı ve henüz okul müdürü de gelmemişti bizim okula dalmış görmedim, bizim odaya girdi “selamünaleyküm” dedi ve müdürü sordu… Ne cevap verdim hatırlamıyorum “okulu bir gezelim dedi” İlk karşıda kapı Tesviye atölyesi girdik. Tezgâhlarda torna tezgâhları çalışıyor. Kısa bir dolaştık çıktık.
Bir gün Tokat İl merkezinde görev yapan öğretmenleri İl Özel İdare konferans salonunda toplanması ve Valinin konuşma yapacağı duyuruldu.
O toplantıda unutamadığım çok önemli noktalara temas etti. Öğretmenlerin motivasyonunun düşük olduğunu, öğretmen evinde geç saatlere kadar gitmeyişinin yanlış olduğunu, kılık kıyafetlerine bakıldığında “dökülüyorlar” gibi tespitlerini, görüşlerini kendine özgü sert üslubu ile köpürerek anlattı.
“Tokat’a ilk geldiği sırada tanınmıyordu. Bir akşam Tokat Öğretmenevine gider bir masanın başına varır. “Siz niye bu saate kadar buradasınz, çocuklarınız sizi gurbetten geldi zannedecekler evinize niye gitmiyorsunuz,?” der. Bir öğretmen de “sana ne?” anlamında tepki verir. Rivayete göre o öğretmenin uzakta bir şehre tayini çıktığı söylenmişti.
Şehir dışı tebdili kıyafetle traktöre biner trafik polislerine takılır. Ceza kesilecek rüşvetle işi kurtarır. Fakat o polis elbisesinin çıkarılmasından kurtulamaz!!!
Köyün birinde görev yapan bir bayan öğretmen valiye gelip bir bay öğretmenin kendisine asıldığını rahatsız ettiğini şikayet eder. Vali bir Pazar günü makam arabasına atlar adı geçen köye ve şikayet edilen öğretmenin görev yaptığı köye gider. Öğretmene, “Niye o bayan öğretmeni rahatsız ediyorsun?“ der. Öğretmen “Özgürlük var efendim siz ne karışıyorsunuz?” anlamında bir şeyler söyler. Vali hemen fiili durum tekme tokat öğretmene dalar… Bunu kendisi anlattığı için yazdım. Söylenti gıybet falan değil.
Sigara ve içki meselesine çok önem verirdi. “Sigara ve içki içmeyen adam sayılmıyormuş. Saymasınlar. İşte ben adam değilim o zaman” diye kendine özgü ifadelerinden…
Unutamadığım bir tavsiyesi var çok önemli:
Sayın Yazıcıoğlu samimi, içten, doğal bir insandı. Eğitime göstermelik değil gerçekten önem verdiğini ispatlayan bir devlet adamıydı. Onun valilik yaptığı yıllarda Tokat’ta okul yapımında iller arasında ilk sırada yer almıştı. Bir köyde okul yapılırken çok yakından takip ederdi. Müteahhitleri de köylüleri de sıkıştırır seferber ederdi. O yıllarda en çok okul yapılan İl olmuştu Tokat…
Bahse konu özel İdare konferans salonundaki toplantıda öğretmenlik misyonu hakkında çok önemli bir hatırlatması oldu. Dedi ki,
“Kardeşim Matematik öğretmeni sadece matematik öğretmez. Yanında hayata dair bir punduna getirir çocuklara hayata dair bir şeyler söyler. Ama bizim öğretmenler dökülüyor, söyleyecek sözleri yok….” Bu sözlerini destekleyen şeyler söylemişti. Henüz öğretmenliğimizin ilk yıllarıydı. Yıl 1983 veya !984
Kırk yıl geçmiş hey gidi günler hey…
Okula dönünce öğretmenler odasında açıkça ilan ettim:
“Arkadaşlar validen fetva aldık. Ben bundan böyle dersin son 10 dakikasını çocuklara hayata dair şeyler için ayıracağım” dedim. Ve uyguladım elhamdülillah. Neler anlatmış olabileceğimi tahmin edersiniz. İman ve âhlaka dair şeylerdi…
Öğrencilerimden bazı duyduklarım bildiklerimden öğretmenlik ve idari görevlerde olanlar. İftihar edebileceğim örnek profiller çıktı…Buradan onları tebriklerimi iletiyor Selamlıyorum.
Yalova Valisinin bir öğretmeni sınıftan kıyafeti yüzünden kovması ile aklıma geldi bunları paylaşmak. Olayın şekli kabul edilebilir bir şey değil elbet...
Öğretmen sınıfta ilk sözü de son sözü de söyleyecek kişidir. Dışardan her gelen misafirdir. İster Cumhurbaşkanı da olsa. Eleştiriler sınıfta değil ayrı bir zeminde olmalıydı.
Yalova’da Serkan öğretmenin olay sonrası stresten kalp krizi sonucu vefatı zahiri sebeptir. Hakiki sebep takdir-ilahidir eceldir. Tabii ki ecel gerçeği valinin yanlışına mazeret olamaz. Bunu bahane edip başka çıkarımlar yapmayı da haklı çıkarmaz. Yeniçerinin “hoşafın yağı yok” deyip isyan etmesine benziyor sokağa taşan olaylar.
Öğretmenler hakkında Bediüzzaman, “Öğretmen için ortası yok, iyisi minarenin tepesi kötüsü kuyunun dibindedir “ diyor.
Çok heyecan isteyen bir meslek. Öğretmenlik mesleği sadece maişet vesilesi ile yapılmaz. Aşk ve heyecan lazımdır. Asıl peygamber mesleği öğretmenliktir. Kutsal bir görevdir.