Van’dan Burdur’a, Nurun ilk kapısına (III)

Abdulkadir MENEK

Başınızda bekleyen komutan, sizin için bir askeri görevlendirmiş ve sıkı sıkıya tembih etmişti:
’’Sakın gözünü bu menfiden ayırma, bu çok önemli bir şahsiyettir.’’

Bu görevli nefer, sıkı sıkıya yapılan bu tembihin ardından ürkmüş ve sabaha kadar gözüne uyku girmemişti.

Siz, O’nu rahatlatmaya çalışmış ve uyumasını istemiştiniz.
‘’Merak etme, hiçbir yere gitmeyeceğim.’’
Fakat ne mümkün.

Kapınızda, gözünü kırpmadan beklemiş, sabaha kadar uyanık kalarak ibadet ve ezkarla meşgul olmanızı hayretle takip etmiş, bu ezkara sanki bütün kâinatın eşlik ettiğini korku ve hayranlık ile müşahede etmişti.

Bu durum, bu saf neferi iyice korkutmuş, sabah olur olmaz soluğu komutanının yanında almış ve dudaklarından telaşla şu sözler dökülmüştü:

‘’Komutanım, beni bir daha bu Hocanın yanında görevlendirmeyin. Korkarım ki hoca uça.’’
Komutan, bu saf neferin, sizin bazı farklı hallerinize şahit olduğunu anlamış ve şu sözlerle teselli vermişti:

‘’Hiçbir şey olmaz. Eğer Hoca uçarsa, sen de eteğine yapış. Hoca nereye giderse, sen de onunla beraber gidersin.’’

Sabah, yeniden yolculuk başlamıştı, karlar içinde ve Trabzon’a doğru.
Trabzon’da uzunca bir mola vermiştiniz.
Yirmi gün kadar bir caminin hücresinde misafir olmuş, tefekkür, tezekkür ve ibadet ile vakit geçirmiştiniz.

Sonra bir vapur ile yeniden yolculuk başlamıştı İstanbul’a, bir zamanların Dersaadet’ine doğru.
İstanbul değişmeye yüz tutmuştu.
Hilafetin ve İslamiyet’in merkezi, yeni ve ladini bir hayatın merkez üssü haline getirilmeye çalışılıyordu.

Hatta bir zamanların Meşihat’ı, fetva ve ilim merkezi olan bina, büyük kızların mektebi ve mel’abegahı yapılmıştı.
‘’Ah’’ demiştiniz. ‘’Ah.’’

İçiniz yanmıştı, çok ama çok üzülmüştünüz.
Bu ‘’Ah’’ çok yakıcı olmuştu. Çok yakmıştı sizi.
Sizinle beraber Meşihat binasını da yakmıştı, derinde çektiğiniz bu yakıcı ‘Ah!!
‘’Ateş, bazen sudan daha fazla temizlik yapıyordu’’

Sonra defalarca ifadeye götürmüşlerdi, manevi cihad meydanının kahramanı olan sizi.
Şeyh Said hadisesi ile hiçbir irtibatınızın olmadığını bile bile defalarca ta’ciz etmiş ve sorguya almışlardı.

Oysa Siz dâhilde silahla cihad yapmaya kalkışanlara, ‘’aman kan dökmeyiniz’’ demiştiniz defalarca.  ‘’Aman kan dökmeyiniz’’

‘’Mehmed’i Ahmed’e, Hasan’ı Hüseyin’e kırdırmayınız. Millet tenvir ve irşad edilmelidir.’’
Buna rağmen size eziyet etmek bazılarının hoşuna gidiyordu.

Belki de kendi geleceklerini, kendi varlıklarını buna bağlamışlar,  kendi menhus düşüncelerinin ikame edilmesinin şartı olarak da, sizi susturmanın şart olduğunu anlamışlardı.
Susturmalı, konuşturmamalı ve ücra bir köşeye atmalıydılar sizi.

Tarassut ve tazyik ile yalnız bırakmalı, kimseyi size yaklaştırmamalıydılar.
Etrafa korku ve dehşet saçarak, sizinle konuşmak isteyenleri uzaklaştırmalıydılar.
Yeniden bindirdiler bir vapura.

Galata’da dostlarınız ile vedalaşıp yeniden sürgün yollarına koyuldunuz.

Nurlu meyveler verecek, nura kapılar açacak bir sürgün yolculuğuna…
 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.