Vapur, bazı sürgünleri indirmek için önce İzmir limanına yanaştı ve daha sonra yola devam ederek Antalya’ya geldi.
Sonra vatanınızda Kurtuluş Savaşı’nın kahraman Albayı Said olarak ettiğiniz muhteşem cihad ve hizmetlere bedel olarak Burdur’a, sürgün olarak mecburi ikamete gönderildiniz.
Nereden bileceklerdi, Nurun İlk Kapısı, Burdur’da açılacaktı.
İşte Hacı Abdullah Camii.
1885 yılında yapılmış ve göle nazır bir tepenin üzerine bina edilmiş bu mübarek menzil sizi bekliyordu.
O zamanlar kırk bir yıllık geçmişi olan bu mübarek caminin içerisine, kırk sekiz yaşın bütün kemal ve sükûneti içerisinde adım atıyordunuz.
Yalnız başınıza gönderildiğiniz bu gurbet diyarında, kendinize nurlu ve sadık yoldaşlar buldunuz.
Burdurluların yakın ve samimi dostluklarını her zaman yanı başınızda hissetiniz.
Sizi ziyaret eden samimi mümin kardeşleriniz ile dersler yaptınız.
Onlarla nurlu sohbetler ettiniz, manevi âlemde engin ve zengin seyahatlere çıktınız.
Nurun İlk Kapısı’ndan nurlu kelamlar ile nur diyarına geçerken, yanınızda dostunuz ve kâtibiniz Binbaşı Asım Bey vardı.
Gerçek bir dost ve sadık bir yoldaş olmanın hazzını bütün hayatı boyunca yaşayan Binbaşı Asım Önerdem.
Sadakat ve muhabbetin gereğini yerine getirmek için canını feda etmekten zerre kadar çekinmeyen kahraman bir fedai.
Manevi şahsiyetinizin belki de ilk farkına varan insanlardan olmanın şükrünü eda ederek berzah âlemine geçen müdakkik bir talebeniz.
Mahkeme salonunda ifade verirken, Üstad’ına zarar gelebilir endişesi ile dua eden ve kabul olan bu ihlâslı duası neticesinde ruhunu Rabbine teslim eden tam bir İstikamet Şehidi.
İstikametine şahit olduğunuz bu mübarek talebenizi, her daim hatırladınız ve manevi kazançlarınıza ortak ettiniz.
Bu mübarek ‘’Asım’’ Nurun semasında daima parlayan bir yıldız olarak ebedi aleme başarılı bir imtihan vererek intikal etti.
Burdur’da ikamet ettiğiniz günlerde, sizin Birinci Dünya Savaşı’ndaki mukaddes cihadınızı ve İstanbul’da mütareke yıllarındaki çalışmalarınızı yakından bilen Fevzi Çakmak Paşa gelmişti Burdur’a.
Sizin nurlu sohbetleriniz ve çalışmalarınızdan memnun olmayan Burdur Valisi, ‘’Hocaefendi’nin sohbetlerine mani olamıyoruz’’ diye sizi Paşa’ya şikâyet etmişti.
Çakmak Paşa bu sözler üzerine ‘’Bediüzzaman’dan zarar gelmez, O’na ilişmeyiniz, hürmet ediniz’’ demişti.
Fakat aynı Paşa, ne yazık ki, ard arda yapılan ve İslam’a zarar veren bütün icraatlara, mani olmadığı gibi destek olmuş ‘’zulme rıza zulümdür’’ hakikatine fiilen musaddak olmuştu.
Sekiz-dokuz metrekarelik bu mütevazı odada, hayatınızın sekiz ayını geçirirken, gelecekteki nurlu hizmetinizin büyük muvaffakiyet ve cihanşümul inkişafını temaşa ediyordunuz efendim.
Burdur’da verdiğimiz mütevazı ‘’Isparta Kahramanlarının Sadakat Yolculuğu’’ seminerinin hemen ardından talebeleriniz Mesut ve Mahmut beylerle beraber ziyaret ettiğimiz bu mübarek mekânda, sizin ruhaniyetinizi hissetmemek mümkün mü?
Nurun İlk Kapısı’ndan yapılan dersi dinlerken, azminizin ve metanetinizin neticesi olarak yazılan nurların, ne kadar çok insanın imanının kurtulmasına vesile olduğunu, ne kadar çok insanı uçurumun kenarından çekip kurtardığını düşünüyor ve Rabbimin Rububiyet ve merhameti karşısında bir kez daha secdeye kapanıyorum.
Acaba bu kapıdan içeriye girerken, ‘’Hoş geldiniz kardaşlarım’’ hitabına mazhar olduk mu efendim?
Bilemiyorum. Bütün kalbimle ‘’inşaallah’’ diyorum efendim.
İnşaallah…