Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Âl-i İmrân Suresi 149-151. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
149 . Ey îmân edenler! Eğer inkâr edenlere uyarsanız, sizi ökçeleriniz üzerinde geriye (küfre) çevirirler de hüsrâna uğrayanlara dönersiniz.(1)
150 . Hayır! Sizin Mevlânız Allah’dır! Ve O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.
151 . Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaları sebebiyle, inkâr edenlerin kalblerine korku salacağız!(2) Varacakları yer de ateştir. Zâlimlerin kalacağı yer ise ne kötüdür!
1- Bu âyet-i celîle, Uhud’un sıkıntılı vaktinde münâfıkların Müslümanlara: “Kardeşlerinizin dînine dönün! Muhammed eğer peygamber olsa idi öldürülmezdi!” demeleri üzerine nâzil oldu. (Beyzâvî, c. 1, 184)
2- Uhud Savaşı gününde üstünlük kâfirlerde iken Allah, onların kalblerine korku saldı ve zâhirde hiçbir sebeb yokken kaçtılar. (Râzî, c. 5/9, 34)
“Evet, her hakîkî hasenât (iyilikler) gibi cesâretin dahi menbaı (kaynağı) îmandır, ubûdiyettir (kulluktur). Her seyyiât (kötülük) gibi cebânetin (korkaklığın) dahi menbaı dalâlettir. Evet, tam münevverü’l-kalb bir âbidi (ibâdetle kalbi nûrlanmış bir kulu), küre-i arz (dünya) bomba olup patlasa, ihtimâldir ki, onu korkutmaz. Belki hârika bir kudret-i Samedâniyeyi, lezzetli bir hayret ile seyredecek. Fakat meşhur bir münevverü’l-akıl (aklı aydınlanmış) denilen kalbsiz bir fâsık feylesof ise, gökte bir kuyruklu yıldızı görse, yerde titrer. ‘Acabâ bu serseri yıldız arzımıza çarpmasın mı?’ der, evhâma düşer.” (Sözler, 3. Söz, 8-9)