"Bunlara benzeyen daha birçok meseleyi sana yazdım. Allah'ın seni muvaffak etmesi ve ömrünü uzun kılması beni sevindirir. Çünkü bunda insanlar için menfaat olduğunu umuyorum. Her ne kadar birbirimizden uzak yerlerde isek de, senin varlığına alıştığım için, senin gibi birisinin (vefat edip) aramızdan ayrılmasını bir kayıp olarak görür ve bundan korkarım. " İmam el-Leys b. Sa'd'ın İmam Malik'e (Allah ikisinden de razı olsun) yazdığı 'eleştirel' mektubundan...
Hakikatin varlığına kendi varlığından daha fazla mutlu olmasın. Varlığını varlığına armağan edeceğin şey, mutlaka senden daha varlıksal olmalı. İlla armağan etmek istiyorsan... O öyle birşey olmalı ki, onun varlığına varlığını armağan etmek, senin varlığından da birşey eksiltmemeli. Malik-i Hakiki odur ki, sana bağışladığı bile mülkünden çıkmaz. Kul da ona denir ki; bağışladığı misliyle iade edilir, elinden alınmaz. Öyle birisine bağışlamalı ki, karşılığında daha varlıksallaşmalı. Varlığın artmalı. Âkilin ticareti böyle olur.
"Allah müminlerden canlarını ve mallarını karşılığında cennet vermek sûretiyle satın almıştır... " buyuran vahiy, sana elindekini, zaten seni terketmekte olan varlıksallığı, daha çoğunu alabileceğin bir düzlemde satmayı öneriyor. Böyle ticaretten korkana ahmak derler. O yüzden mümin, yani elinden ve dilinden emin olunan; yani aslında hayattan ve o hayat içinde ne yaptığından emin olandır. Emniyet hissi dıştan içe değil, içten dışa yansır. Eğer onun elinden ve dilinden birşey, bir şer sana ilişmiyorsa; bu onun içindeki emniyetten, taşların yerine oturmuşluğundan, dengeden. İstikamette olanın ifratı/tefriti olmaz. İfratı/tefriti olmayanın elinden zarar gelmez.
Hakikatin varlığına kendi varlığından daha fazla mutlu olmasın, çünkü o aslında senin de varlığının üzerine olduğu şey. 'Levlake levlak... ' sırrında bizim yaslandığımız, hakikat-i Muhammediyedir aleyhissalatuvesselam. Dikkatli baksan, göreceksin; manalar maddeden değil, maddeler manadan yaratılır. Öncesinde mana vardır varlığın, sonra üzerine madde giydirilir. Senin ruhunun cesedle izdivacı böyle, kelimenin mana ile irtibatı böyle, sanatın eserle bağlantısı böyle, fikrin kitapla ilişkisi böyle. Önce birşeyler var, cesedi olmayan ama cesedden daha şiddetli var olan birşeyler, sonra sen üzerine bir giysi giydiriyorsun onu kuşatabilmek için. Kuşatabilmek, yani anlayabilmek için. İnsan kuşatamadığını anlayamaz çünkü. Ancak zanneder, tahmin eder.
Hakikatin varlığına kendi varlığından daha fazla mutlu olmasın, çünkü hakikatin varlığı senden daha kavidir. Maddeler eskir, kelimeler dilden dile değişir, ama mana yokolmaz. Güzellik diye birşey var mesela, kimbilir kaç güzelin yüzünü eskitmiştir üzerinde de hâlâ kendisini tam anlamıyla ifade edememiştir.
Dostluk kelimesini, aşk kelimesini kaç dilde, kaç şekilde işitmişsindir de hepsini bir mana üzerinden tercüme edersin. Zaten mütercimin yaptığı bundan başka nedir? Mana nakli. Yani bir dilde neyi anlattığını çözüp birşeyin, sonra diğer dilde aynı manaya bir ceset giydirme meselesi. Reenkernasyon diye birşey konuşulacaksa, işte sözlüklerde var. Çevirmenler de 'mana göçünün' şahitleri.
Hakikatin varlığına kendi varlığından daha fazla mutlu olmalısın, çünkü; "Eğer bir meselenin münazarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır. Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit, o münazarada bilmediği birşeyi öğrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa, zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulur. Demek insaflı hakperest, hakkın hatırı için nefsin hatırını kırıyor. Hasmının elinde hakkı görse, yine rıza ile kabul edip taraftar çıkar, memnun olur... " diyor Bediüzzaman, ilm-i münazaranın düsturunu ders verirken. Yani hakikatin varlığına, haklı çıkmaktan daha çok sevinmek gerek eğer hakikaten ehl-i ilimsen. Zira haksız çıkmakla öğrenebilirsin ancak yeni şeyleri, hem gurura kapılma riskin daha az olur hakikat başkasının elindeyken. Öğrenci olmak, nefsine kapılma riski açısından, öğretmen olmaktan daha sağlıklıdır. İnsan bu hayatta hep öğrenci kalmalıdır.
Hakikatin varlığına kendi varlığından daha fazla mutlu olmalısın. Ve anlamalısın; Allah Resulü aleyhissalatuvesselamın ismini anarken "Anam, babam sana feda olsun ya Resulallah!" diyenler böyle bir sırrı sana ders veriyorlar: "Senin varlığın ve senin varlığının işaret ettiği hakikat, bizim maddi varlık sebebimiz olan anamızın ve babamızın varlığından bile daha tatlı ve gerekli; çünkü sen bizi manalı/hakikattar kılıyorsun... " demek bu, eğer hikmet kulağıyla işitebilirsen. Salt bir sevgi ifadesi değil. İşte bu yüzden Allah Resulü, Hz. Ömer efendim onu 'nefsi hariç' herkesten daha çok sevdiğini söylediğinde uyarıyor: "Beni nefsinden de çok sevmelisin. " Çünkü doğrusu bu: Hakikatin varlığına kendi varlığından daha fazla mutlu olmalısın. Varlığını anlamlı kılan, aslında o... Ve merhametin kahramanlığı da aslında buradan beslenir: "Varlığım, ondaki hakikate armağan olsun. "