Risale-i Nur Şakirdleri, Hizmet-i Nuriyeyi Velayet Makamına Tercih Eder; keşf ü keramatı aramaz; ve âhiret meyvelerini dünyada koparmaya çalışmaz; vazife-i İlahiye olan muvaffakıyet ve halka kabul ettirmek ve revaç vermek ve galebe ettirmek ve müstehak oldukları şân ü şeref ve ezvak ve inayetlere mazhar etmek gibi kendi vazifelerinin haricinde bulunan şeylere karışmazlar ve harekâtını onlara bina etmezler. Hâlisen, muhlisen çalışırlar, "Vazifemiz hizmettir. O yeter. " derler. [1]
Risale-i Nur Hizmeti malumdurki gönüller üzerine tesis edilmiş ve gönüllülük esas olan bir hizmettir. Bu hizmette istihdam olan hizmet edenlerki Risale-i Nur Talebeleri ünvanını alırlar. Bu hizmette maddi bir beklenti ve emel olamaz. Zaten Risale-i Nur’un Talebeleri maddi emel bekleyen kimseleri soğuk görür ve kalbi ısınmaz.
Risale-i Nurun canlı, ruhlu ve icraat yapan Şahs-ı Manevisi ise farklı emeller besleyen kimseleri tokatlayıp daire dışına atar. Zaten bir muhlis nur talebesini gördüğünüzde hemencecik ona hiç tanımadığı halde insan ısınır. Adeta senelerdir bir ahbabı gibi hisseder.
Şayet bir nur talebesini namı altında olan birisini gördüğünüzde içiniz ona ısınmıyorsa bilin ki o şahıs ya farklı emeller beslemekte veya şahs-ı maneviden düşmüş bir haldedir. Kendisini Nur talebesi kisvesine sokmuş, başka hesabı olan veya olanlara aldanan veya aldananların aldattıklarından birisidir. Mesela bir yere derse gidiyorsun. Orada kimisi sana can kardeşi gibi geliyor. Bazıları ise sanki düşmanın gibi itiyor. Gözleri ile veya sireti ile seni rahatsız edip taciz ediyor. Orada iki üç saat kalmayı planlıyorsan böyle insanı manen rahatsız eden bir ortamdan bir an evvel kaçıp gidesi geliyor insanın.
Siretlerin - yani iç alemin yani enfüsi alemin - insanın suretine yani dış görünüşüne yansıdığı biraz Risale-i Nur okumuş kimselerce okunabiliyor.
“Şu medenîlerden çoğunun, eğer içini dışına çevirirsen, görürsün: Başta maymunla tilki, yılanla ayı, hınzır. Sîreti olur suret. ” [2] burası üzerinde durmak lazım “Hazret-i Eyüb Aleyhisselâm'ın zahirî yara hastalıklarının mukabili, bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır. İç dışa, dış içe bir çevrilsek, Hazret-i Eyüb'den daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz. Çünki işlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şübhe, kalb ve ruhumuza yaralar açar. ” [3]
Dünyada yaşamak itibari ile hepimiz birer medeniyiz. İşlediğimiz günahlar sebebi ile manevi alemde üzerimize birer leke koyula koyula artık manevi kalbimizi kaplamakta ve o pak olan kalbimizi karanlığa getirip günah küsufuna sebep olmaktadır.
Günah küsufuna tutulan kalbler ise manevi görüntüsü olan sireti değişime uğramaktadır adım adım.. başta taklide başlar ve meynun özelliğini gösterir. Sonra biraz daha kurnazlaşır ve tilki vasfına girer. Sonra sinsileşip zarar vermeye başlar yılan kisvesine girer. Sonra kaba kuvvete güvenir ve laf anlamaz hale gelir ayılaşır. Sonra artık aleminde kutsi hiçbir mana ve mefhum kalmaz ve hınzırlaşır. Hınzırlaşması ile ne namus ne ar kalır. Tamamen çırıl çıplak olur edep ve hayadan.
Bir üst kimliğe bürünen alt kimlikleri de içerir. Tıpkı üniversite diplomasının içinde ilk okul, orta okul, lise diplomalarının olduğu gibi.
Siretini muhafaza etmenin ve insan kalmanın yolu ahlakını muhafaza etmek ve günahlardan mümkün olduğu kadar kaçmak ve uzak durmak ve günahları terketmekle mümkündür. Yoksa siretimizin karalığı yüzümüze vurur ve tiksinç bir surete sahip oluruz.
"Eğer istersen hayalinle Nurşin karyesindeki Seyda'nın meclisine git bak: Orada fukara kıyafetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melaikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris'e git ve en büyük localarına gir, göreceksin ki, akrepler insan libası giymişler ve ifritler adam suretini almışlar.. " [4] nur ve nurani manalarla meşgul olarak cismani Dünyada bile olsak ruhumuz cennet gibi bir hayat yaşar ve haz alır. Buna hadsiz ehl-i hakikat şahittir.
İman ve Kur’an hakikatleriyle hizmet edenler vazifesi tebliğdir, anlatmaktır. Kalblere tesir ettirmek ise o hizmetkarın işi değildir. Hizmetkar işini yapar efendisi neyi nasıl neye layık görürse ona göre muamele eder. Yoksa bir kişinin yapacağı işi, nasılsa birisi yapar deyip bir kişi çıkmazsa, o bir kişinin yapacağı iş yapılmaz ve yapılmamış olur.
“Hayat bir faaliyet ve harekettir. Şevk ise matiyyesidir. ” [5]
Hak ve hakikatin bekçileri “muvaffakıyet ve halka kabul ettirmek ve revaç vermek ve galebe ettirmek ve müstehak oldukları şân ü şeref ve ezvak ve inayetlere mazhar etmek gibi kendi vazifelerinin haricinde bulunan şeylere karışmazlar ve harekâtını onlara bina etmezler. ” [6] hizmet edenler aktifken başkalarını aktifler. Başkalarını hareketlendirip kinektik hale getiren kimseler bu faaliyeti yaparken kendisi ücretini almaktadır. Hizmette aktif olmak bir hizmetkar için en büyük mükafattır. Çünkü hizmetin kendisi bir ücrettir. Kitap okumayan veya haybeye okuyan, kimseye anlatmayan kimse dinamo özelliğini kaybetmiş ve hizmette enerjisini söndürmüştür. Dimanonun kinetik hale gelip ektiflemesi için hizmette faal olması elzemdir.
Bazı arabalar var. Akü bittiği için kontak çevirsenizde motor çalışmayacaktır. Ya başka bir aküden akım alıp statikten kinetik hale gelecek yani aküyü şarj edecek. Veya arabayı birileri itip kontağı çalıştıracak, halk tabiri ile vurduracak.
Bunun gibi bu şablonu şuna uyarlayalım.
Şevki olmayanlar hi hi hi hi hii
Şevki zayıf olanlar hihiiii hizmeet
Şevkli olanlar hizmet
Gibi motorun kuvvetine göre faaliyet gösterecektir.
Bir nur talebesinin okumak ve anlatmak vazifesini terketmesi ise onun manevi kıyameti kopmuş, içi pörsümüş, içeriyi kurt yemiş bir hale gelmiş demektir.
Sadece okuyan kimseler ise büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar. Bu hallerden kurtulmanın çaresi ise şevk u gayretle hizmetle kurtulmaktır.
Bizler hizmeti kurtarmaya değil, hizmetle kendimizi kurtarmalıyız. “kim olursa olsun, mes'uliyet dairesi olanlar, muhitini tenvir ile mükelleftir. Bir vilayet, hattâ bir memleketin saadet ve selâmeti, tenvir ve irşadı ile mükellef olanlar, elbette çok daha ziyade müteyakkız davranmak mecburiyetindedirler. ” [7]
Rabbim hizmetle kaim olmak şuuruna sahip kimselerdeneyleyip bizleri müteyakkızlardan eylesin. Hüsn-ü zanla şirket-i maneviye ve şahs-ı maneviden düşmekten muhafaza eylesin. Bineğimiz olan şevkimizi kaçırttırmasın.
“Biz âcizleri
böyle eserleri okumak şerefiyle müşerref kılan
Cenab-ı Hakk'a
binler, yüzbinler defa
hamd ü sena ediyoruz.
Bütün dünyanın asırlardan beri beklediği
ve nurundan istifade etmek için can attığı;
fakat muvaffak olamadığı
böyle bir hazine-i ilmiyeyi bizlere
okumayı nasib eden
o Hâlık-ı Zîşan'a
teşekküren âhir ömrümüze kadar
secdeden başımızı kaldırmasak
yeridir... ” [8]
Selam ve Duayla