Kitap, mütareke yıllarından Sivas Kongresine kadar yakın tarihimizi anlatıyor. Birçok belgeye dayanarak otantik olarak kaleme alınmış bir eser.
Padişah saltanat şurasını topladı bir şeyler yapmak istiyordu ama eli kolu bağlıydı. Damat Ferid’e toplantıyı yönetme hakkını verdi giderken ağlıyor ve “karılar gibi ağlıyorum” diyordu. Sadrazam yetersiz bir açılış yaptı, birbirine zıt fikirler sundu, toplantıyı kapattı. Anlayışları farklı bu kişilerin uzlaşması imkansızdı. Ancak onlar da milli bir şuraya milletin geleceğini tevdi etmek gereğini duyuyordu.
1 Haziran 1919’da Osmanlı heyeti Barış Konferansına davet edildi. Onlar bir nevi başkaldırı ihtiva eden maddeleri ortaya koydular. Artık öldüğüne kani olunan “Hasta Adam”ın mirasını paylaşmak için bir araya gelen galip devlet temsilcileri bu maddeler karşısında şaşırdılar. Kimi kızdı, kimi güldü çünkü onlar Türkiye’nin verilecek hükmü bekleyen bir suçlu olduğunu kabul ediyorlardı. Bununla beraber itilaf devletleri Osmanlı’nın tasfiyesi işinin kolay olmadığını anladılar. Damat Ferit Yunanlıların geri çekilmesini istiyordu.
Fransa Başbakanı Clemenceau Osmanlı’yı tarihinin şehametine zıt bir şekilde yorumladı. Üslubu nezaketsiz ve yalanlarla doluydu.
Sevr Anlaşması ile artık öldüğüne inanılan Hasta Adam’ın mirası üzerinde leş kargalarının kıyasıya vuku bulan çekişmeleri sebebiyle, ganimetin şöleni ve resmi vesikası gecikmek zorunda kalmış.
Osmanlıyı sadece din farkından dolayı barbar gören ve asırlık hınçlarını uygun bir zamanda onu batırarak almak isteyen Avrupa, maşa olarak Yunanlıları kullanmıştır. Zaten Yunan milli hedefleri de onların gönüllü ve arzulu bir maşa olmalarını gerektirmekteydi.
Önce Osmanlıya sonra da Türkiye Cumhuriyetine karşı takib edilmiş İngiliz, Fransız ve bilhassa da Rus politikasının tarihi gelişimini bilmeden bugünkü problemlerimize çözüm bulmak katiyyen mümkün değildir. Yakın tarihimiz bu durumu bilmeyen devlet adamlarımızın işledikleri büyük hatalarla doludur. Mekteplerde öğretilmeyen tarihi gerçekler yüzünden düşünceleri olmayan nesil fikren sakat kalmıştır. Rusya bu düşmanların en azılısı. 241 yıl boyunca 11 defa savaşmak zorunda kaldığımız ve 11 defada tam 51 yıl savaştığımız devlet.
Korkunç İvan’dan sonra Yunanlı, bir Rus maşası olmak durumuna getirildi. Rusya bir kolunu kopardığı Osmanlı’nın ölümünü beklemeye başladı.
Yunan başbakanı Venizelos ile İngiltere başbakanı Lloyd George’un fikirleri tam uyuşmuştu. İngiliz başbakanı akıllı bir maşa bulduğunu sanmıştı. Böylece Anadolu’ya çıkarılan Yunanlılar savaştan yorgun çıkmış İngiliz ordusunun yapamayacağı bir işi yapacaklar, Türkleri Anadolu’nun doğusuna doğru sürecekler, yeni bir Yunan imparatorluğu kuracaklardı.
Erzurum
Erzurum’a 17 kilometre mesafedeki Ilıca 1919 senesinin 3 Temmuz günü mühim bir karşılamaya sahne olacaktı. Karşılayanlar Kazım Karabekir Paşa, vali Münir Bey, Hoca Raif Efendi başta olmak üzere Müdafa-i Hukuk Cemiyeti üyeleriydi. İstanbul günlerinden doğuya davet edilen M. Kemal 2 Temmuz’a kadar hayli gün geçmiştir, şimdi Erzurum’a gelmektedir.
Erzurumlu kararladır. Mezararkalı Mevlüt Ağa, “sen ne diyorsun beyim, Alimallah Ermenilere bir karış toprak bile vermeyiz. Çoluk çocuk bu uğurda can vermeye hazır” demişti.
Mustafa Kemal Paşa bu imanın ümit verici tezahürlerini Samsun’dan başladığı seyahati sırasında sık sık görmüştü. Havza’nın Sıtkı Hoca’sı Amasya’nın Kahraman Müftüsü Naci Tevfik Efendi, itimad verici bir lider bulduğu takdirde bu imanın ne harikalar doğurabileceğinin işaretlerini vermişti. Mustafa Kemal daha Erzurum’a gelirken rütbeleri elinden alınmış olarak sadece bir ferd-i milletti.
Burada Çukurova’dan dönen bir Erzurumlu konuşur. Çukurovadan memnundur ama geliş nedenini anlatır: ”Yalnız son günlerde bizim Erzurum’u Ermenilere vereceklermiş. Geldim görem, bu namertler kimin malını kime veriyorlar.” Bu ses askerlerin gözlerini yaşarttı. Bu hadiseyi nakleden Cevat Dursunoğlu, paşanın gözlerinin yaşardığını ve “Bu milletle neler yapılmaz” dediğini ilave etmektedir.
Kazım Karabekir Paşa, Mustafa Kemal’i büyük bir organizasyonla karşıladı. Karabekir Paşanın şahsı ve bütün duygularından sıyrılarak Mustafa Kemal Paşa’yı Erzurum’a empoze etmesi mühim bir feragat örneğidir. Ona “Erzurum kongresi esaslarında fikir birliğinden sonra milli kuvvetle işe başlarız” der.
İngiliz devleti İstanbul hükümetini ve sarayı sıkıştırır, paşanın İstanbul’a dönmesi istenir, Harbiye Nazırı Ferid Paşa ile makine başında görüşür. Esir hükümetin bir bakanı padişahın ısrarını ve onu İstanbul’a davet ettiğini söylüyordu. Kazım Karabekir Paşa sorar: ”İzmir’de Nurettin Paşa’yı kaldırarak yerine aciz Ali Nadir Paşa’yı koymakla İzmir felaketini kolaylaştıran hükümet bu sefer de diğer kumandanları sırasıyla tebdile mi kalkmıştır? Bu ağır mesuliyeti kimler yükleniyor? Vatanın istilası bilerek mi kolaylaştırılıyor?”
Paşa, hareketin başına kimin geçmesi konusunda fikirlerini iletti. İhtilalin lideri Mustafa Kemal Paşa olacaktı. İkinci planda kalmaya yaratılışı elverişli değildi. Paşanın liderliği kabul görüyordu. Paşa mafevk bir kumandanmış gibi emirlerinin yerine getirilmesinin kabul edilmesi şartıyla mücadeleye razı olabileceğini söylemiştir, bu da tasvip edilmiştir. Kazım Karabekir Paşa büyük feragat ve kahramanlık göstermiştir. Her türlü basit hesabın ve şahsi duyguların üzerine çıkılarak verilmiş bir karardır.
Paşa hatıratında der, ”Benim maksad ve gayem milletimizin kurtulması fikrinin muvaffak olmasından ibaretti, yoksa şahsımın herhangi bir mevkiye çıkması değildi. Bu kanaatle Mustafa Kemal’i tutuyordum. Benim ile beraber arkadaşlarım da böyle düşünüyordu.” Paşa davası için şahsi isteklerini bastıran büyük bir karakterdir. Erzurum da memleketin kurtulması hususunda tam bir fikir birliği meydana gelmişti.
1919‘un 7 Temmuz günü geldiğinde Erzurum’da tarihi dönüm noktaları belirlemeye başlamıştı. İstanbul’daki hükümete İngiliz baskısı arttıkça onlar da Mustafa Kemal Paşa’yı arıyorlar ve çağırıyorlardı. İstanbul’daki esir hükümetin İngiliz isteğinden ayrılabilmesi mümkün görünmüyordu. Zira İngilizler Anadolu’daki hareketin nereye doğru gittiğini çok iyi görüyorlardı. İngiliz istihbaratı Mustafa Kemal, Kazım Karabekir, Ali Fuat Paşa, Ali İhsan Paşa‘nın Anadolu’ya geçip milli hareketi kurmalarına engel olmak için gayret etmiştir. Mustafa Kemal ya İstanbul’a dönecek ya da istifa edip vazifeyi ifa edecekti. O rütbe ve üniformalarını atmayı kabullenemiyordu. 7 Temmuz‘da ordu kumandanlığından azledilir.
Padişahın ısrarlarını da sonunda kabul etmez ve Harbiye Nezaretine askerlikten istifa ettiğini bildiren telgrafnameyi yazdırır. Ferit Paşa da onun padişah tarafından ordudan azledildiğini söyler. Mesele kapanır. Kazım Karabekir, Rauf Bey kendisini tebrik ederler.
Miralay Kazım Bey’in vefasızlığı Mustafa Kemal Paşa’yı yeise atar, Rauf Bey onu teskin eder ümit verir. Daha sonra Kazım Karabekir Paşa gelir, paşayı hürmetle selamlar. “Kumandamda bulunan zabitlerle efradın hürmet ve tazimlerini arza geldim. Siz bundan evvel olduğu gibi bundan böyle de bizim muhterem kumandanımızsınız. Kolordu kumandanına mahsus arabayla maiyetinize birtakım süvari getirdim. Hepimiz emrinizdeyiz Paşam” der Yeis ve fütur havası gitti.
“Ben ne o zaman ne de sonraları, bazılarının bir türlü anlayamadıkları bir şeyi yaptığım, yani bana tevdi edilmiş bir makamı kendi elimle başkasına bahşettiğim o anda memleketime ancak bu suretle bu hareketimle faydalı olabileceğime ve bunu böyle yapmanın benim için vatan ve millet borcu olduğuna inanmış olmaktan başka bir duyguyla mütehassıs değildim.” Kazım Karabekir paşa bu fevkalade cicvanmertlik alameti olan güzel ve tarihi jesti ile milli mücadelenin akışına yön vermiştir. Bu civanmertlik hikayesi gençliğimize güzel bir örnektir. Örnek adamlar olmadıkça bir millette kıymet yetişmez. Gençler hayatlarında ve mesleklerinde kendilerine bir örnek seçerler. Bunu bulamazlarsa rastgele yetişirler. Ali Fuat Cebesoy da Mustafa Kemal’i teselli ve takviye etmekten geri kalmıyordu.
Kazım Karabekir Paşanın yardım edip birlikte çalıştığı Erzurum Müdafa-i Hukuk-ı Milliye cemiyeti paşaya sinesini büyük bir itimadla açıyordu. Cemiyet Heyet-i Faale’ye başkan seçiyordu Mustafa Kemal’i. Bu heyet Erzurum kongresi hazırlıkları ile uğraşıyordu. Kongrenin 23 Temmuz’da yapılmasına karar verildi.
Mustafa Kemal Paşa’nın azledilmiş ve sonra da istifa etmiş bulunmasına rağmen üniformasını ve yaverlik kordonlarını hala taşıması eleştiriliyordu. Kendine yapılan ikazlara rağmen ne üniformasını ne de padişah yaveri olduğunu gösteren kordonları çıkarmamıştı.
Rawlinson, Lord Curzon’un yeğinidir. Erzurum’a gelir ve oradaki silahları Kafkas Ermenilerine götürmek için çabaladı, ne yaptıysa sonunda silahlar gönderilmedi. Bu adam Lord Kinros’a göre de bağımsız bir Ermenistan için çalışıyordu.
Kazım Karabekir Paşa kongre başkanı olmayı kabul etmemiştir. Ona göre işi millet yapıyor kumandanlar milletin emri altında bulunuyor. Mustafa Kemal ise başkan olmak istemektedir. Kongreye hakim olmak, sonra liderlik yolunu açmak. Kazım Karabekir Paşa da Mustafa Kemal’in kongre başkanı olmasını delegelere telkin ediyordu.
İstanbul hükümeti Mustafa Kemal’i aramaktadır. Telgraf çekilen yerlerden doğru dürüst haberler verilmez. Paşa korunmaktadır.
Erzurum Kongresi‘nin Mustafa Kemal Paşa için büyük bir dönüm noktası olduğu açıktır. Herşeyden önce ona liderlik yolunu Erzurum açmıştır. Mustafa Kemal de hayatında Erzurum’un yerini müdriktir.
Erzurum ve Sivas kongreleri gereken tarihi öneme haiz görülmemiştir. Bu da garip bir tarihi tutumdur.
Nihayet 23 Temmuz günü gelmişti. O güne kadar Erzurum’a gelebilmiş olan delegelerin katılmasıyla kongre yapılacaktı. Halk büyük bir sevinç heyecan içinde sokakları doldurmuştu. Kongre için tek katlı bir okul binası –Ermeni Sansaryan Mektebi– hazırlanmıştı. Bu bina sonradan yıkılmış ve yerine Atatürk Yapı Usta Okulu binası yapılmıştır. Kolordu bandosu marşlar çalıyordu. Kongre saat onbirbe başlayacaktı. Delegeler okulun bahçesine toplanıyorlardı. Kolay iş değildi dışardan içerden, her yanından düşmanlar ve tehlikelerle sarsılmış bir yurdun evlatları yok olmaktan kurtulma çabası içinde dünyaya meydan okumaya, yok edilemeyecek bir birlik temeli atmaya hazırlanıyorlardı.
Saat 10.05’te üç araba geldi. Öndeki arabadan Mustafa Kemal ile Kazım Karabekir indiler. Saat 11’de bahçedeki tören başladı. Kurbanlar kesildi. Trabzon‘un Şiran delegesi Müftü Hasan Efendi, Arapça güzel bir dua ve amaca uygun bir hitabede bulundu.
Okulun salonu öğrenci sıralarıyla doldurulmuştu. Ön tarafta da orta büyüklükte bir başkan kürsüsü ve iki yanında katiplerin oturacakları yerler vardı. Delegeler ve Mustafa Kemal Paşa öğrenci sıralarına oturdular. Açılışı Erzurumlu Hoca Raif Efendi yaptı. Kürsüye çıktı delegelerin yoklaması yapıldı. Elli altı delege vardı. Başkan Mustafa Kemal paşa oldu.
Başkan kürsüye geldi, memleketin durumunu anlattı. Türk milletinin harekete geçtiğini, itilaf devletleri arasındaki anlaşmazlıkları, İstanbul’da iradesine bağlı bir işgal altında hükümet olduğunu, milli bir şuranın milletin iradesini temsil etmesi gerektiğini bu gaye ile kongrenin toplandığını anlattı. ”Bütün bu gayeleri istihsal için vakf-ı amel eyleyen necip milletimizin içinde bir ferd-i milli gibi çalışmaktan hasıl olan zevk ve mübahatı burada şükran ve mefharetle arz eylerim.”
“En son olarak niyazım şudur ki Cenab-ı Vahib ül Amal Habib-i Ekrem hürmetine mübarek vatanın sahip ve müdafii ve diyanet–i celile-i Ahmediye’nin ilayevmilkıyam haris-i asdaki olan millet-i necibemizi makam-ı saltanat ve hilafeti kübrayı masun ve mukaddesatımızı düşünmekle mükellef olan heyetimizi muvaffak buyursun amin.”
Samimi ikazlara rağmen Mustafa Kemal üniforma ve kordonunu çıkarmamıştı. Kongreye bu kıyafetle gelmişler nutuk irad etmek istemişler. Gümüşhane murahhası Zeki Bey, “Paşa evvela üniforma ve kordonunu çıkar, ondan sonra kürsüye gel. Ta ki milli kuvvet, askeri tahakküm şekline girmesin.“ Paşa bu ihtarla üniforma ve kordonunu çıkarıyor ve ondan sonra kongre saflarına kabul ve başkanlığa seçiliyor. Paşa bu konuda yapılan bir hatırlatmaya “Vallah bundan başka elbisem yoktur” dedi.
24 Temmuz 1919 günü kongre ikinci celseyi yaptı. 25 Temmuz’da ara verildi. Zira Cuma resmi tatil günü idi.
Kongre 14 gün süren yoğun bir çalışma yaptı. Kongrenin milli meselelere hakkıyla sahip çıktığını göstermesi bakımından bu husus ehemmiyetlidir.
Asri kelimesi üzerine kıyamet koptu. Bu kelimeye karşı koparılan tepki kongreye hakim olan dini hassasiyetin tipik bir örneğidir. Milli hareketi milletin hareketi olmaktan çıkaracak en ufak bir ihtimal dahi hassasiyetle reddediliyordu Erzurum kongresinde. Nihayet 29 Temmuz’da Mustafa Kemal ve Rauf Beylerin kati tevkif emriyle dahiliye nezaretine bildirildi. Erzurum valisi Kemal Paşa’ya “Tutuklanmanız için emir aldım, lütfen zat-ı alilerinizi tevkif etmeme müsaade eder misiniz” demiş. “Etmesem ne olacak” sorusuna da “ne olacak hiçbir şey” deyip gülmüş Kadı Hurşit Efendi. Daha sonra emir Kazım Karabekir’e gelir, o da uygulamaz. O vefasızlık rüzgarının silip süpüremeyeceği bir insandır.
Kazım Karabekir Paşa emre cevap verir. Mustafa Kemal’i harcamak isteseydi bundan daha uygun bir fırsat olamazdı. O Milli mücadeleye inancı kadar Mustafa Kemal’i harekete baş yapmakta kararlıydı
Cevabı, “Hükümetin mukadderat ve siyaseti ne olduğunu Erzurum’da bulunan Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey’in fiil ve hareketlerinde vatan ve milletin maksat ve menfaatine ve mevcut kanunlara aykırı telakki edilecek hiçbir hain tel ve hareketi olmadığını görüyorum. Bu zatlar mülk ü milletin saadet ve selameti ile alakalı her vatanperver ferd gibi yaşamaktadırlar. Tevkiflerine kanuni sebeb yoktur.” Karabekir Paşa “bir dakika tehiri idamı muciptir” kaydıyla gelen emre karşı yazmakta tereddüd göstermemişti. Rauf Bey Karabekir’e dedi ki “siz herşeyi şahsiyetinize has celadet ve civanmertlikle hallletmişsiniz“ der. Mustafa Kemal, bunca hizmetten sonra ona layık görülen netice bir hain gibi tevkif mi idi?
1926’da yapılan İzmir suikastında Kazım Karabekir Paşa da tutuklanmış daha sonra serbest bırakılmıştır. Paşa kongre yıllarında yaptıklarını göstermiştir. İstanbul hükümeti oluşturulan milli heyeti tutuklamayı ülkenin menfaatlerine uygun bulacak garip yorumlar yapmıştır. Sonuçta Paşa heyeti temsiliyeye seçildi. Bu şahıslar şunlardı. M.Kemal, Rauf Bey, Raif Hoca, izzet Bey, Servet Bey, Şeyh Fevzi Efendi, Bekir Sami Bey, Sadullah Efendi, Hacı Musa Bey, ayrıca Kazım Karabekir paşa bu heyete seçilmiş halen asker oluşu sebebiyle adı resmen açıklanmamış durum kendisine M. Kemal’in bir imzasıyla tezkere ile bildirilmiştir.
Kazım Karabekir Paşa, “Benim en mühim kolladığım pek nazik bir mesele var ki onu zikretmeyi faydalı buluyorum. Mustafa Kemal Paşa’yı hüsni idare etmek. İstanbul bütün kuvvetiyle kendisine yükleniyor, aleyhinde yapılan tecavüzler yetmiyormuş gibi suikastler hazırlanıyor. Şark kendisini tanımıyordu. Bana karşı ise halkın ve ordunun samimi hürmetiyle beraber henüz İstanbul hükümeti de teveccühkar davranıyor. O azlediliyor yerine beni tayin ediyorlar. Onun iç tevkif emri veriliyor, bana icra vazifesi veriyorlar. O Sivas’a gitmek için benim kuvvet ve nüfuzuma muhtaç. O Kemal Paşa ki Umumi Harpte muhtelif cephelerde ordu kumandanlığı yapmış, muvaffakiyetler kazanmış. Onu kırmamak için elimden gelen her türlü inceliği yapıyordum. Ve onu milli mücadelenin başına getirmek için vazifemi yaptım ve yapıyorum.”
Gurup içinde mandacılar vardıysa da Ne Erzurum da ne de Sivas‘ta bu fikirler itibar görmedi.
M. Müfit’e Mustafa Kemal sorar, “söyle bakayım kongre kararlarını nasıl buluyorsun.” Muhakkak ki çok iyi ancak şark vilayetlerine mahsus bir program halinde. Bakalım Sivas’ta ne olacak, ne şekil alacak. Paşa’nın cevabı Sivas’ta yeni bir şey olmayacağı merkezindeydi. Orada sadece bu esaslar tasdik edilecek, belki genişletilecektir. Paşa’ya göre alınan en mühim netice milli irade prensibinin kavranması ve benimsenmesidir. Erzurum‘da ve kongrede gördüğüm samimiyet mertlik ve fedakarlık azim ve iman beni doğrusu çok cesaretlendirdi. Memleketi kurtarmak yolundaki cesaretimi artırdı.
Kongre sonrasında M.Kemal’i meşgul eden bir hadise de doğudaki şeyhlere ve aşiret reislerine mektuplar yazarak desteklerini sağlanması idi. Bu akıllıca bir işti, başka çıkar yol da görünmüyordu. Şeyhlere yazdıkları mektuplar daha uzun ve daha saygılı ifadelerdir.
Batıdaki teşkilatlanmanın çok geniş olması ve adeta seferberlik ilanını bütün bölgeye yayacak çalışma yapması, biraz da bölgede fiilen bulunan Yunan işgaline bağlamak gerekir. Sivas kongresinden onbeş gün önce Alaşehir’de toplanan kongre Sivas kongresinin vasıflarını taşımaktadır. Batıdaki milli teşkilatları birleştirmek bu kongrenin ana hedefidir.
Paşa Sivas’a gidecektir, para yoktur. Heyet-i Faale azasından Süleyman Bey birikmiş dokuzyüz lirasını onlara verir, heyetin gözleri yaşarır.
Sivas valisi Mustafa Kemal‘e haber eder, Fransız binbaşısı Mustafa Kemal’in Sivas’ta bir kongre yapacak olursa onun engelleneceğini bildirir. Valinin sözlerini gülünç bulur, bir Fransız blöfü olduğunu bildirir. Yine de onun maneviyatını yükselten telgraflar çekti.
29 Ağustos 1919’da Mustafa Kemal ve arkadaşları Erzurum’dan ayrılırlar. Erzurum’un kahraman ve fedakar halkı kafileyi şehrin dışına kadar uğurladı. “Allah muvaffak eylesin. Hayırlı olsun” nidalarıyla coşkun bir uğurlama yapılmıştı.