Vesvese nedir? Vesveseden kurtulmanın pratik 10 çaresi

Öncelikle vesveseye maruz kalan kişi bilmelidir ki bu durum...

Terim olarak vesvese; şeytanın, insanın kalbine ilka ettiği (attığı) kuruntu veya aslı olmayan ihtimaller demektir. Vesvese, kelime olarak hışırtı, fısıltı manasında gizli ses demektir. Bu münasebetle gönülde tevali ve tekerrür eden gizli söze “vesvese” ve bir nefse böyle bir söz ilka etmeğe de “vesvese vermek” denilir.

Dolayısıyla şeytanın vesvesesinin bir hakikati bulunmuyor. Kur’an-ı Kerim'de, "Şeytanın hilesi çok zayıftır" ayeti; şeytanın hile ve tuzaklarının zayıflığına ve hüküm açısından bir ehemmiyeti olmadığına dikkat çeker. Bu husus ayette şu şekilde ifade ediliyor:

"İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler ise şeytan yolunda savaşırlar. Öyle ise ey müminler haydi, şeytanın taraftarlarıyla muharebe edin. Şeytanın hilesi, cidden zayıftır." (Nisa, 4/76)

Bunun gibi birçok ayet, şeytanın insanlar üzerinde bir tesir gücünün olmadığını, onun verdiği vesvesenin örümcek ağı gibi zayıf olduğunu ders verir.

Vesveseden kurtulmanın pratik on çaresini ise şöyle sıralayabiliriz:

1. VESVESE KUVVETLİ İMANDANDIR...

Öncelikle vesveseye maruz kalan kişi bilmelidir ki bu durum iman sahiplerine özeldir; zira şeytan vesvese silahını iman olan kalpleri tarumar etmek için kullanır hatta bunun memnun edici bir yönü de vardır ki Efendimiz (asm) “Vesvese, imanın kuvvetindendir.” ferman buyurmuştur. Sahabeden bir Zât “Ya Rasûlallah, vesveseye mübtelâyım” diyerek Resul-i Ekrem’e (asm) geldiğinde şu cevabı almıştır: “Endişe edilecek bir şey yok; o mahz-ı imandır, imanın kuvvetindendir.”

Malumdur ki “Boş eve hırsız girmez.” sözü meşhurdur; konuyla alakalı İmam-ı Nevevî Hazretleri şöyle buyurmaktadır: “Hırsız hiç harabe olan boş bir eve girer mi? Peki hırsız hırsızlık yapmak için nerelere girer? Büyük mahzenlere, mamur olan evlere girer.”

Mümin kimse pek kıymetli hazinelerin sahibidir; başta iman olmak üzere namaz gibi pek çok ibadet ve salih amel, iman ve Kur’an’a hizmet, ilim ve ihlas gibi. Elbette bu kıymetli hazineleri çalmak, mümine zarar vermek en birinci önceliği olan şeytan denilen hırsız vesveseyle, hakikati olmayan vehim ve kuruntularla hücum etmekten geri durmayacaktır.

Günah işleyen bir kişiye günahı bırakması için şeytan vesvese vermeyeceğine göre elbette namaz kılana musallat olacaktır; namaz vesair ibadetleri yaptıran kuvvetli saik olan imanı zedelemek için vesveseyle hücum edecektir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki biz iman ve istikamette olduğumuz için vesvesenin bize geliyor olduğunu bilmek, ondan dehşet alıp korkuya kapılmamızı engeller ve ziyadesiyle imanımızı kuvvetlendirmek, ibadetlerimize daha büyük bir aşk ve şevkle sarılmamızı netice verir.

2. VESVESE KALBİMİZE AİT DEĞİLDİR...

Mümin bir kimsenin kalbi elbette vesveseden rahatsız olur; bundan da vesvesenin kalbe ait olmadığı anlaşılmaktadır. Eğer vesvese kalbe ait olsaydı, kalp ondan rahatsızlık ve tedirginlik duymayacaktı.

Nasıl ki insan zararlı ve zehirli bir şey yese hemen tükürmek ister, yutsa midesi kabul etmez, vücuduna yayılsa zehirlenme gibi türlü sıkıntı ve hastalıklar baş gösterir. Aynen bunun gibi vesveseye maruz olan kişi rahatsız olur, üzülür, imanından endişe eder, kalp titremeye başlar. Bütün bu tepkiler, vesvesenin kendinden olmadığının delilidir.

İşte bu mahiyette olan vesvese zararsızdır; biz vesveseyi kalbimizden bilmezsek sorumlusu da biz değiliz diye düşünür rahat ederiz ve ona ehemmiyet vermeyiz. Şeytan, şeytanlığını elbette yapacaktır; onun oyununa gelmeyip, vesveseyi kalbimizden zannetmediğimiz takdirde zerre kadar zararı yoktur. Ne zaman “Eyvah kalbim bozulmuş.” vehmine kapılıp, vesvesenin oyuncağı olursak o zaman zarar kapısı açılır zira onu kalbinden bilen kişi “Ben ne kadar berbat bir insanım, bu bozuk kalple nasıl huzura duracağım.” diyerek namazı terk edebilir. Zaten şeytanın da istediği budur.

Elhasıl madem vesvese kalbimize ait değildir, şeytanın malıdır öyleyse endişe etmeye değmez, asla zararı yoktur.

3. MÜMİNİN KALBİ CENNET BAHÇESİ GİBİDİR...

Müminin kalbi muhteşem çiçeklerle dolu bir cennet bahçesi gibidir; iman, ibadet, ihlas, takva o bahçenin en nadide çiçekleridir. Birileri bu çiçeklerde kusur buluyor, tenkit ediyorlar diye o bahçenin ihtiyaçlarını terk etmek, kurumasına ve çürümesine sebebiyet vermek kârı akıl mıdır?

Şeytanın vesvesesi müminin iman ve ibadetini eleştirmek, küçük görmek, bu ibadetlerin sonucunun boş olduğunu iddia etmek ve “Sen cennete gidecek adam değilsin.” gibilerden hezeyanvari ifadeler üflemek olabilir; maksadı iman ve ibadetten kişiyi uzaklaştırmaktır; bu iftiradan öte geçmeyen Şeytanî lakırdıya itibar edip endişeye kapılmak yersizdir.

İman, Ağrı Dağı kadar azametli, Kâbe kadar kıymetlidir; şeytan çakıl taşı gibi küçük ve değersiz göstermeye çalışıyor diye onun hilesine boyun bükülmez; cennet kokulu nadide çiçeklerin membaı olan kalbimizi şeytanın üflemeleriyle diken ve yılanların membaı yapmak şeytanın ekmeğine yağ sürmek demektir.

4. VESVESE HAKİKAT DEĞİL HAYALÎDİR...

Bir kişi hayalen birini öldürse katil unvanı almaz, rüyasında yemek yiyen adamın karnı doymaz. Vesvese de aynen bu örnekler gibidir, ona hakikatmiş gibi muamele etmek manen zarara girmemize vesile olur.

Genellikle davetsiz misafir şeklinde gelen vesveseyi kalp kabul etmedikçe, vesvesenin istikametinde hareket etmedikçe yani hayalde kaldıkça zararsızdır. Hayalî bir fikrin hakikat sahnesine çıkması için irade ve şuur devreye girer ve ancak bu durumda sorumluluk gerçekleşir. İnsanın iradesi dahilinde olmadan hayal sinemasına akseden şeytanî görüntüler, şeytandan gelen batıl sözler zararsızdır yeter ki insan meşgul olmasın, onları fiiliyata dökmesin.

5. VESVESE İMAN VE İBADETTE İNKİŞAF ETMEYE MÂNİ DEĞİLDİR...

Şeytanın vesvesesi, vesveseli adam tarafından aşılmaz bir dağ gibi görünse de aslında örümcek ağı gibi sebatsız ve dayanıksız bir şeydir; yüce Rabbimiz “...Muhakkak, şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisa, 4/76) diye ferman buyurmaktadır.

Hiç kimse yoluna örümcek ağı çıktı diye ümitsizliğe düşmez, menzile varamayacağım diye telaşlanmaz, örümcek ağını gözünde büyütüp de yolundan geri dönmez. Şeytan vesveseyle sadece günahları süslerken, hayırlı amelleri de takat getirilmez zorluklar olarak gösterir lâkin insanın boğazına bir zincir bağlayıp haram yollarda ayak sürçmesi için çekiştirme gibi bir gücü veya silahla tehdit edip ibadeti terk ettirme gibi bir istibdadı yoktur. Hülasa gücü pek zayıftır, biz vesveseyi gözümüzde büyütmeyip, dehşete düşmezsek yani onun değirmenine su taşımazsak gelip geçici tesirsiz rüzgarlar gibidir ve asla imanımızın, ibadetimizin kemale ulaşmasına mâni değildir.

6. VESVESEYE EHEMMİYET VERMEYEN KİŞİ ZARAR GÖRMEZ...

Vesvese hastalığının en mühim ilacı vesveseye ehemmiyet vermemektir, vesvese bu yönüyle musibete benzer. Ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet verilmezse söner; ona büyük nazarıyla bakılsa büyür, küçük görülürse küçülür.

Vesvese mahiyeti itibariyle hayâl aynasında sönüp gidecek derecede zayıf ve gelip geçici bir iz; bir görüntü ve hafif yansımalardan ibarettir. Akla ve hayale gelen şeyler, hayır kaynaklı ise akıl ve düşünceyi bir derece nurlandırır; fakat şer kaynaklı bir vesvese ise, o zaman da akla, düşünceye ve kalbe tesir etmez, kir bırakmaz ve zarar da vermez. Elinizde tuttuğunuz aynaya karşıdaki yılanın görüntüsü aksetse, aynadaki o yılanın bize zararı olmadığı gibi veya aynayı bir pisliğe tuttuğumuzda aynanın içinde görünür lâkin ayna kirlenmez. Vesvese de hem kalbe zarar veremez hem de kirletemez. Nasıl ki ateşin resmi yakmaz, vesvese de tıpkı böyledir.

7. VESVESENİN ZARARI ONU ZARARLI BİLMEKTİR...

Vesveseyi zararlı gören zarar eder, vesvesenin telaşıyla “Eyvah mahvoldum!” diyen şeytanın tuzağına düşer. Özellikle altını çizerek defalarca ifade ettiğimiz hakikat; vesvesenin zararsız olması ve membaının kalbimiz değil şeytan olduğudur. Madem zararsızdır, ondan korkmak abestir ve madem bizim kalbimize ait değil öyleyse sorumlusu da değiliz, telaş etmeye değmez.

Bir arı kovanı içinde yüzlerce arı bulunur ama, önemsemeden kovanın önünden geçilip gidilebilir, onlarla meşgul olmak, kovanlarına çomak sokmak ise tehlikeli sonuçlar doğurur. Vesveseye karşı yapılması gereken onunla meşgul olmamak, kovana çomak sokar gibi onu karıştırmaktan uzak durmak, onu işletip kalbinden bilmeye, kör bir kuyuya düştüğünü zannetme gibi durumlara meydan vermemektir. Bunun için de onu zararsız bilip lakayt kalmak pek isabetli bir yoldur aksi takdirde çıkmaz sokaklarda bocalama endişesi olabilir.

8. ASABÎ VE HASSAS İNSANLAR DİKKATLİ OLMALI...

Hassas ve asabî insanlarda vesvese işlettirilirse, meşgul olunursa zarar vereceği endişesiyle telaşa ve vehme kapılmak, sonra da bunu kalben, fikren büyütüp kendine mal etmek, zaman içerisinde huy haline getirmek, adeta bir meleke gibi vesvesenin haliyle hallenmek, derken muzır bir hastalığın girdabına düşmek gibi dehşetli sonuçlara götürebilir. Bu durumda namazda iken namazın ruhuna aykırı görüntü ve düşünceler âlemine yansıyınca çareyi huzurdan kaçmakta bulmak, Allah ve mukaddes şeyler hakkında şeytanın çirkin üflemeleri karşısında kendisinin dinden çıktığını bile düşünmek gibi uçurumlar hayatına pusu kurabilir.

Şeytanın uyguladığı en mühim yöntem kişinin vehmini tahrik etmek, hakikatte olmayan şeye vücud rengi vererek sanki büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalınmış gibi habbeyi kubbe yapmak, tabiri caizse bir bardak suda fırtına koparmaktır. Yüzde bir ihtimalle gelmesi muhtemel sıkıntıyı yüzde yüz ihtimal gibi gösterip hassas ve asabî ruhların eteklerini tutuşturarak dünyalarını tarumar etmeye çalışır.

Nasıl ki damda bir adamı tehlikeye atmak için, bir hilekâr adam, o evhamlının nazarında zararlı görünen bir şeyi mesela adi bir ipi yılanmış gibi gösterip, vehmini tahrik edip, kova kova, ta damın kenarına getirir, baş aşağı düşürür, adamın boynu kırılır. Aynen onun gibi, çok ehemmiyetsiz evhamla çok ehemmiyetli şeyleri feda ettirmek şeytanın gayesidir. Onun oyununa gelmemenin önemli çarelerinden biri de vesveseyi büyütmemek, evham kuyusuna düşmemek, sinek kadar kıymeti varken onu şişirip ejderha haline sokmamaktır.

9. VESVESENİN ÇEKİM ALANINDAN UZAK DURMAK ÖNEMLİDİR...

İnsanın duygularının feveran ettiği zamanlarda, insan son derece hassas olabilir; bu gibi durumlar vesveseye açık durumlardır. Kişi çok sevindiği, çok öfkelendiği zamanlarda hata yapabilir, hislerin yoğunluğu yanlış söz veya fiillere imza atmasına sebep olabilir. Mesela, bir muvaffakiyet elde etse enaniyet ve kibirle ilahi ikramı nefsine nispet edebilir veya öfkelendiği kişiyi hiçten bir sebep yüzünden kırıp dökebilir. Bu reaksiyonların sebebi de şeytanın üflediği vesveseler sayesindedir.

Efendimiz’in (asm) "Gadaplandığınızda, ayakta iseniz oturun, oturuyorsanız uzanın veya kalkıp abdest alarak iki rekât namaz kılın,.."(1) şeklindeki tavsiyeleri pek mühimdir. Yüksek sesle salavat getirmek, Kur’an okumak da şeytanın ve vesveselerinin çekim alanından insanı kurtarabilir.

Efendimiz’in (asm) bir sefer dönüşü yorgunluktan uyanamayıp sabah namazı kazaya kalınca, “Burayı derhal terk edin; şeytan burada hâkimiyet ve saltanat kurmuş.”(2) buyurmaları konumuz hakkında çok manidardır, yine Efendimizin (asm) şeytanın ezan sesinden şiddetle kaçtığını anlatması da dikkate şayandır.

Takva zırhını kuşanan, ibadetlerini ciddi ehemmiyet sarf eden, evrad-u ezkârını ihmal etmeyen, iman Kur’an hakikatleriyle meşgul olup imanını inkişaf ettiren kişinin şeytanın çekim alanından ve vesvesenin riskinden uzak olduğu muhakkaktır; vesvesenin mahiyetini bilen, vesvese mevzusu hakkında lüzumlu olan ilmi elde eden ve vesvesenin çekim alanına girmeyen yani günahlar ve haramlardan uzak duran bu musibetin tokadını yemekten biiznillah kurtulur.

10. İBADETLERİM KABUL OLMAZ VESVESESİ KIYMETSİZDİR.

Bir kısım insanlarda “abdestin şartları ya yerine gelmemişse, namazım ya kabul edilmemişse” gibilerden vesveseler görülmesi sonucu defalarca abdest azalarını yıkamak, tekrar tekrar namazı bozup tekrar namaz kılmaya çalışmak gibi, son derece yıpratıcı ve yorucu durumlara rastlanmaktadır. Zaman içerisinde ibadetlerden soğuma ve usanmaya kadar götürme riski olan bu vesvesenin hakikatte hiçbir kıymeti yoktur.

Zira abdest azaları abdestin şartları gereği yıkanmışsa tekrar yıkamaya ihtiyaç yoktur; faraza insan farkında olmadan abdestin şartlarından birini yerine getirmese bile abdesti sahihtir çünkü o şartı yerine getirmediğinden haberi yok bu durum ona bir ruhsattır; ancak yıkamadığını hatırlarsa tekrar abdest alması gerekir. İnsan bilmediği, hatırlamadığı, unuttuğu şeyden sorumlu olmaz zira iradesi dışındadır. Bu örneği bütün ibadetlere tatbik edebiliriz. Namazın rekâtlarının eksik olduğu yönünde bir vesvese geldiğinde şayet eksik rekât bıraktığını hatırlamıyorsa namazının tamam olduğu kanaatiyle hareket etmesinde mesuliyet yoktur.

Elhasıl aşırıya kaçmamak, insanda hükmetmemek kaydıyla vesvese hakikatte gafletten uyanmaya, işin hakikatini araştırmaya, kullukta ciddiyetle hareket etmeye vesiledir; bu hikmetler sebebiyle adeta teşvik kamçısı olarak şeytanın eline verilmiştir, insanın başına vuruyor; eğer ziyade incitse sonsuz hikmet ve rahmet sahibi Rabbimize melun düşmanımızı şikâyet etmek, şeytanın şerrinden koruması için rahmet iklimine sığınmak gerekir.

Sorularla Risale

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Nur Talebeleri Haberleri