Vesvese uğraşmamakla mağlup olur

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

İ’lem eyyühe’l-aziz!

İnsan kalben ve fikren hakaik-i İlâhiyeye bakıp düşündüğü zaman, bilhassa namaz ve ibadet esnasında, gerek şeytan tarafından, gerek nefsi tarafından pek fena, pis ve çirkin vesveseler, hatıralar, sinekler gibi kalbe, akla hücum ederler. Bu gibi hevâî, vehmî ve çirkin şeylerin def’iyle uğraşan adam, o vesveselere mağlûp olur. Ancak onları mağlûp edip kaçırmak çaresi, müdafaayı terk edip onlarla uğraşmamaktır.

Evet, arılarla uğraşıldıkça onlar hücumlarını arttırırlar. Onlara karışılmadığı takdirde, insanı terkeder, giderler. Hem de o gibi vesveselerin, ne hakaik-i İlâhiyeye ve ne de senin kalbine bir mazarratı yoktur. Evet, pis bir menzilin deliklerinden semânın güneş ve yıldızlarına, cennetin gül ve çiçeklerine bakılırsa, o deliklerdeki pislik ne bakana ve ne de bakılana bulaşmaz. Ve fena bir tesir etmez. (HAŞİYE)

(HAŞİYE) O çirkin sözler senin kalbinin sözleri değil. Çünkü senin kalbin ondan müteessir ve müteessiftir. Belki kalbe yakın olan lümme-i şeytanîden geliyor. Meselâ, sen namazda, Kâbe karşısında, huzur-u İlâhîde âyâtı tefekkürde olduğun bir halde, şu tedâî-yi efkâr seni tutup en uzak mâlâyâniyât-ı rezileye sevk eder. Meselâ, ayinenin içindeki yılanın timsali ısırmaz. Ateşin misali yakmaz. Ve necasetin görünmesi ayineyi telvis etmez. (Mesnevi-i Nuriye, Hubâb)

Bediüzzaman Said Nursî

SÖZLÜK:
âyât : âyetler
azamet : büyüklük taslama
besmele : Bismillahirrahmanirrahim’in kısaltılmış ifadesi
bidayet : başlangıç
bilhassa : özellikle
binaenaleyh : bundan dolayı
def’ : uzaklaştırma
esbab : sebepler
eyyühe’s-Said : ey Said
fikren : düşünce aracılığıyla
gaflet : habersiz davranma, umursamazlık, Allah’ın emir ve yasaklarına duyarsız davranma hâli
hakaik-i İlâhiye : İlahî hakikatler; Allah’ın zât ve sıfatlarına ait gerçekler ve isimlerinin tecellîleri
haşmet : görkem; kendisini büyük görme
hevâî : nefsin istek ve arzularına ait
huzur-u İlâhî : Allah’ın huzurunda bulunma
i’lem eyyühe’l-aziz : Ey aziz kardeşim bil ki!
i’lem : bil
ihtiyar : irade, tercih edebilme özelliği
iktidar : güç, kudret
in’âm : nimetlendirme
isnad etmek : dayandırmak
istiğna : ihtiyaç duymama; kendisini başkalarına muhtaç görmeyerek, tek başına davranma
kalben : kalp aracılığıyla
lem’a : parıltı
lümme-i şeytanî : şeytanın kuruntu ve asılsız şüpheler aktardığı kalpteki bir bölüm
mağlûp olmak : yenilmek
mâlâyâniyât-ı rezile : içi boş ve değersiz olan rezil şeyler
mazarrat : zararlar
menzil : yer, mekân
minnet : iyilik karşısında kendini borçlu hissetmek
misal : yansıma, görüntü
mukabelede bulunma : karşılık verme; cevaplama
müdafaa : savunma
Mün’im : bütün nimetlerin asıl sahibi olan ve varlıklara çeşitli vesilelerle nimetler ihsan eden
Mün’im-i Hakikî : gerçek nimet verici olan Allah
müteessif : esef duyan; üzülen
müteessir : etkilenen, üzülen
necaset : pislik
nefis : insanı kötüye yönelten duygu
nimet : iyilik, ihsan
saika : yönlendirme
semâ : gökyüzü
sevk etmek : yönlendirmek
şûle : alev, ateşin alevi
şuur : bilinç
şükran : minnettarlık, teşekkür
tedâî-yi efkâr : sürekli olarak bir fikrin başka fikirleri çağrıştırması
tefekkür : etraflıca ve derinlemesine düşünme
tekzip etmek : yalanlamak
telvis etmek : kirletmek
tesir etmek : etki etmek
timsal : görüntü, yansıma
vehmî : gerçekte olmayıp doğru sanılan, kuruntu
vesvese : şüphe, asılsız kuruntu
zerre : atom

Risale-i Nur Haberleri