Risale Haber-Haber Merkezi
Aksiyoner Hukukçular Derneği Genel Başkanı Av. Emrullah Beytar, Vicdan-ı red tartışmasını en çok yapması gerekenlerin Nur talebeleri olduğunu söyledi.
Taraf gazetesindeki yazısında vicdani red kavramının muhafazakar hatta “İslamcı” zihin kodlarıyla örtüşmediğini belirten Beytar, “Bunun sebebini Said Nursi’nin tarih okumalarında yakalamak mümkündür. Nursi’nin talebelerine yönelik yazmış olduğu bir mektupta İslam tarihinde bir kırılma noktasına işaret etmektedir. Nursi’nin tarihi bin yıl geriye götürerek aslında Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e bağlılığı ifade etmekte ve yanı zamanda bu tarihten sonra müfsit aletlerle özellikle israiliyatlarla rahnelenen kalb-i umumi, efkar-ı amme ve vicdan-ı umuminin nasıl tamir edilebileciğinin işaretlerini vermiştir” dedi.
Hz. Peygamber ve dört halife döneminde düzenli bir ordu bulunmadığını ifade eden Beytar, “Kemalizim mayasıyla mayalanmış Türkiye devletinde ise Emeviler’den gelme düzenli ordu geleneğini genişleterek devam ettirdi. Erkek yurttaşlara zorunlu askerlik uygulaması ve askerliğe karşı çıkanları kanunlarla ve mahkemelerle korkutarak sindirmeye çalışarak iktidar sahipleri iktidarlarını uzun süre sürdürmeyi başarmışlardır. Batı toplumundaki vicdan-ı red hareketi bizim kendi tarihimizle yüzleşmeyi ve gerçek asrı saadet İslamıyla tanışmaya vesile olabilir ümidindeyim” şeklinde yazdı.
Said Nursi’nin, esaret altında ve işkenceli bir hayat sürmüş olmasına rağmen doğru bildiklerini dile getirmekten asla geri kalmadığını vurgulayan Beytar, yazısını şöyle sürdürdü:
“Kur’an’ın bizi maddi müdafaadan men ettiğini söylediği gibi ‘Kur’an’ın yüzer ayetine aykırı uygulamaların olduğu bir sisteme bırakın benim gibi dindar insanların, ehl-i vicdan olan herkesin muhalif olması gerektiğini de’ mahkeme salonlarında dile getirmiştir. (Bu fotoğraf halen varlığını muhafaza etmektedir. Çünkü Kur’anın ruhu olan adalet ve fazilet henüz bu sistemle tanışmış değillerdir.) Nursi’nin bu muhalif çizgisi ve düşüncesi askerlik algısına ve askerliğe bakışına da sirayet eder. En has talebesi asker kökenli olmasına rağmen talebelerini askere göndermemek için elinden gelen gayreti gösterir.
“Benim param olsa, hüsn-ü rızamla, böyle kıymettar kardeşlerimin her birisini askerlikten kurtarmak için bedel-i nakdiye bin lira kadarda olsa verirdim” diyerek talebelerini askerlikten kurtarmanın yollarını aramıştır. Nursi’nin esaret, sürgün ve istibdatın zirve yaptığı ve vicdani red kavramının henüz hayat bulmadığı bir dönemde zikrettiği bu sözler açıktan vicdan-ı reddi tavsiye etmese de talebelerini peygamber ocağına göndermek istemediğinin açık bir delildir.
“İnsanlık tarihinin ortak birikimleri ve tamamlanmayan bir değer olarak karşımızda duran insan hakları literatürüne yeni girmiş bulunan Vicdan-ı red kavramını korkmadan medeni bir şekilde tartışılması gerekir. Bu tartışmayı da en çok yapması gerekenlerin Nur talebeleri olduğu düşüncesindeyim. Çünkü Said Nursi, Risale-i Nur hareketinin misyonundan birini hatta en önemlisini; bin yıldan beri rahnelenmiş bulunan vicdan-ı umumi ve efkarı ammeyi tedavi etmek, bozulmaya yüz tutmuş vicdanı bozulmaktan kurtarmak olduğu söyler. Bu tartışmayı, siyasi cereyanlardan bağımsız bir şekilde yapabildiğimiz takdirde Hz Ali’nin talebeliğini ve Gavsı Azam’ın(k.s) desteğini kazanmış oluruz. Aksi tutum dar ağacı denilen kabir istasyonunda ebede giden şifendiferi beklerken zillet altında ab-ı hayatı yudumlamaya devam ederek sırların ortaya çıkacağı günü beklemeye devam edeceğiz. O gün zihin kodlarımızı değiştirmek istesek de değiştiremeyiz.