Vicdan, insaf ve adaletle beslenir. Rahmet esintileri ile inkişaf eder. Hassasiyet içinde menfaat ve beklentilerden uzak, seçim/geçim telaşının etkileyen “ağızdaki hurmanın tadından uzak” olmalı ki, hurma hakkında rahat konuşsun.
Kaybetmeyi, bırakmayı, vazgeçmeyi, değişmeyi ve öğrenmeyi istemek, vicdani bir maliyet/bedel ödemektir. İlimle ahlakı, beraberlikle ortak hukuku koruyamayan beşerin, vicdan penceresi ne kadar açıktır? Hakikati ne kadar görebilir bu durumda?
Vicdani ret, kendi iklimi, şartları, süreçleri ve değişkenleri olan bütün hallerde tavrını ortaya koyabilme asaletini insana yaşatan bir asliliktir.
Vicdani ret, kanunla çatışmaz. Menfilik barındırmaz. Düzeni bozmaz. Ama kanunun ona tercihler sunmasını sağlar/ister. Müspet seçenekleri sunar. Düzene çeki düzen vermeyi temin eder. İcra karşısında bir emniyet kemeridir.
Vicdani ret, herkese, her kuruma ve her kuruluş/zümre/grup/güç odağı organize baskı ve dayatmaya karşı, meşruiyet kılığını giymiş ve sureti haktan görünen “sureten medeni” olanlar dahil bir reddiye ahlakı ve hürriyetidir.
“Büyüklere karşı nasıl hür olacağız?” sorusunu sorduran, ”onlar tahakküm ediyorsa, büyük değiller” diyen ve “siz de onları büyük tanımayınız” tavsiyesi ile cesaretlendiren Bediüzzaman’ın tutumu, imani hürriyetin gereği olan vicdani rettir.
Halife/padişah da olsa, baskı yapanlara “haydut” diyen Bediüzzaman’ın tutumu yine vicdani bir rettir. Bir bozgunluk değil, bozgunu bozmaktır.
Devamında gelen aşağıdaki ifadeler ise, vicdani reddi tanımlayacak bir tarzın ve duruşun ip uçlarını, duruş biçiminin yerini ve doğru maksadını ortaya koyuyor:
“Fakat biz kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz. Red başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır.”
Buradaki, “Kabul etmemek”, bir kabulsüzlük ve eylemsizliktir. Yani destek vermemektir, tasvip etmemektir, hatta karşı duruştur. Demokratik muhalefettir. Müspet rettir. Aksiyoner bir harekettir.
“Amel etmemek” ise, itibar etmemekle eşdeğerdir. Söyleneni yapmamak, güvenmemek ve uymamaktır. Hatayı deşifredir, bilinçlendirmektir. Farklı duruşla, farkı ortaya koymaktır.
“İstemiyoruz“ denilen konular ise, karşı gelmektir. Tavırdır. İstememek, tam bir rettir. Reddetmek, istememektir. Diğer anlamıyla, alternatif oluşturmaktır.
İşte “kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz” dediğimiz her ne ise, meşruiyet sınırlarında bir haktır/muktesebattır, beşeriyet hukukudur. “Kanun namına kanunsuzluğa” reddiyedir.
“Cihada baği” diyenler, vicdani reddi anlamayanlardır.
“Zulüm adalet külahını giymiş” ise, “külaha saldırmak” vicdani bir rettir. Adalete itiraz değildir.
Vicdani ret, hepimizin yeniden düşünüp hayatımızı yeniden tanzim edeceği yeni diyaloglar/tercihler/tavırlar özgürlüğüdür. Aynı zamanda yeni buluşmalarında. İnsani buluşmaların yeni zeminidir.
Vicdana söz hakkı veren vicdani ret, insaf ve imanla donanımlı ise, organize gücünü dayatmayan aile/devlet/hükümet/topluluk/kabile/grup yapılarının daha insaflı ve hakperest bir iklimin oluşmasına katkı yapar. Dayatan karşısında dayanmanın tek meşru silahı vicdanen ret etmek ve vicdanen yanlışı mahkum etmektir.
İkrah derecesinde ikna çabalarını/yanıltmaları reddetmek, vicdani bir harekettir.
Propagandalara, üstelik kara yalanlara itiraz, vicdani bir rettir.
Mazlumdan yana, emekten taraf, haktan şaşmaz bir vicdanın terazisinde kendimizi ve çevremizi tartıp, vicdanın kabul etmediklerini ret etmek, vicdani bir eylemdir.
“Her sözümü, ben söylediğim için kabul etmeyiniz” diyen Üstad, kendisine karşı bile bizi haktan yana örgütlüyor, cesaretlendiriyor ve vicdani ret kapılarını aralıyor ise, söyleyecek sözümüz ve yapacaklarımız olmalı her zaman.
Vicdani destekçilerle gelişen bir topluluk feraha erer ve inkişaf eder. Aksi halde koro halinde bir topluluk olmak ve buna şef olmak/bulmak, doğru bir gelişmeyi gölgeler, beraberinde obezit bir hal veya hormonlu bir büyüme getirir ya da şahısları itibarsızlaşmaya götürür.
Vicdan, her zaman doğru üzerine ilerler ve her zaman kazanmaz. Tam tersine kazananlarla, kazanç sahipleriyle, hiç kaybetmeme becerisine sahip muktedirlerle/muhterislerle her zaman kavgalıdır. Ve dünyaca “kaybeder.”
Vicdan, tasarruf sahiplerine/yöneticilerine getirilecek bir filtre, bir süzgeç ve bir sorgulama aygıtıdır. Asla bir teslimiyet ve peşinen kabullenme işgüzarlığı değildir.
“Muvazene-i adalet olan muhalefet” tam da burada işler ve icracıların yakasına yapışacak bir denge ve hakkaniyet rolüdür. Vicdan, bu sürecin motorudur. Mazlumları, zalimler karşısında güçlü tutan bu muhalif duruş, her daim tarihte şerefle yad edilen bir itibar göstergesidir.
Aksi halde, “Gururlanma padişahım, senden büyük Allah var!” ikazı, koskoca padişaha, vicdani bir sesle nasıl hatırlatılacaktı?
Hutbe okuyan Hazreti Ömer’e, tam o anda nasıl hesap sorulabilecekti?
İşte vicdani ret, şümulüne hayatı ve hakikati koyup, ilahi ölçülerin vicdanımızda karşılık bulan iradesiyle ret etme hakkıdır.
Vicdani ret, sosyal ve siyasi boyutuyla ve günümüzde, özellikle batıdaki uygulamaları ile ayrı bir analiz ve değerlendirme konusudur. Fıtrat/vicdan denkleminde vicdani ret kavramını anlamlandırsak, o zaman batının arayışına da rehberlik etmiş oluruz. İnsani zeminden İslami zemine bir yol ve seçenek sunmuş oluruz.
Vicdani ret, ezberimizi bozan, otoritelerin “birlik” adı altındaki totaliter tutumlarını ve kutsiyet yükletilmiş güç/devlet baskılarını rendeleyen ve deşifre eden çok güzel bir bakış ve çerçevedir.
Hakkını verirsek, “hür olan hürriyet” seviyesine çıkarız. Hürriyetinde hür olması gereken bir iklimi/ortamı yakaladığımızda, şeffaflık sayesinde sorgulama ve sorularımıza cevap isteme hakkı, yeni kararlarımızda vicdanla istişare ve sonrasında vicdani istişare hukukunu da verecektir.
Yasamanın vicdanla istişaresi, vicdani kararların vicdanlarda makes bulmasını ve sonunda kamu vicdanının tatminini temin eder.
Yaşasın vicdan!
“Elinizden geliyorsa, beni vicdanen tazip ediniz/cezalandırınız. Yoksa ceza, ceza değildir” haykırışı Bediüzzaman’ın vicdani ret/kabul sistemini çok güzel tarif ediyor.
Vicdanımızla yaşamak fıtridir. Vicdanımızla ret ettiklerimizde fıtridir. Vicdanımızla kabul ettiklerimiz de.
Yaşasın vicdan!
Yaşasın “vicdanın ziyası olan ulum-u diniye” marifeti ve ahlakı.
Yaşasın “aklın nuru olan fünun-u medeniye” ile desteklenmiş vicdan.
Evet, vicdan yaşamalı. Yoksa maddeten ve manen daha çok “ölü”rüz.
İşte şairin tarif ettiği ölümle yüzleşiriz:
Ölüm odur ki, ölmeden ölür kişi.
Yeni bir diriliş ve hayat ise vicdanla “sağ”lanır ve sağ kalırız.