Doksanına dayanmış düşünmeden konuşuyor, ağzı var ya, hem dememiş miydi konuşan Türkiye, yenilir yutulur da konuşmuyor: “Devlet gerektiğinde adam öldürebilir.”
Adamın siyasette çok adı vardı, biri de baba, neden baba dendiğini düşündürücü;
devletin diğer adı baba, baba devlet vatandaşını, oğlunu öldürür mü? Baba şefkatlidir, oğulları arasında adaletle hükmeder, hepsini ayrı sever, yaramazlıklarına zulümle karşılık vermez… Evlatlarına eşit uzaklıkta aynı yakınlıktadır; teni, rengi aynı olmasa, aynı şeyleri söylemiyor, aynı şeyleri inanmıyor, aynı şeyleri sevmiyor olsa da…
Baba, bu ülkede 20 bin faili meçhul var, meçhulleri bilinir kılacak ve aynı adaletle cevap verecek babayiğitler nerde?
Dün ne diyordu: “Demokrasi, kulun kula kul olmadığı rejimin adı” bugün ne diyor: “Devlet gerektiğinde adam öldürebilir” yarın ne der, bugün için belli değil… Kaç bin fersah fark var dünle bugün arasında, doğu ve batıdan çok daha uzak, siyah ve beyazdan çok daha renk ötesi…
Zıtlıklar zılgıt yemiş gibi suskun, 50 yıldır konuşan adamın karşısında; bugünün dünden haberi yok, yarın bugünden bihaber, bilinenlerse meçhuller, kayıp nesiller…
Kutsal baba oğullarını çarmıha geriyor vatanın selameti (!) için, analarsa sessiz ağlıyor yorgun yürekleriyle…
Fötrü sallayarak muhafazakârları az koşturmadı peşinden, meğerse fötrün içi boş değilmiş konuştukça dökülüyor sihir kelimeler; “Devlet gerektiğinde rutin dışına çıkabilir”
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat bunlar rutin şeyler mi acaba, vatanı korumak ve kollamak için yapılan!, yoksa bütün faili meçhullerin kara kutuları mı, pandoranın kutusu bir açılsa hangi babalar kalır ortada, kaç babayiğit durur geride…
Silivri ne söylüyor 5 bin sayfaya bulan iddialarla, yine sadece birileri mi konuşacak, yoksa adalet, hakkaniyet mi konuşacak? Bir de anaların yüreği açılsa da dinlenilse, hiç meçhul kalmasa kederleri, elemleri, üzüntüleri, babalar kaçacak delik bulabilirler mi?
Devlet baba, ana yasa; 20 bin evlatsa meçhul… Ya devlet aciz veya zulmün bir parçası, anayasa ise anaların yaslarına çare olamıyor, çözümse ağabeylerin oluşturacağı Meclis işlerliği, şeffaf şefkatli, her şeyi hukuki zeminde işleten ve işleyen bir Meclis… “Hâkimiyet kayıtsız, şartsız Milletindir” ağabeylerin aklında ve kalbinde yazılı Büyük Meclis…
Yarın bugün olmayacak, bugünün dün olmadığı gibi; devletini seven vatandaş, vatandaşına şefkatli devlet, mutluluk ve güven içinde yaşayan halk… İçinde mayısların, martların, eylüllerin, şubatların olmadığı, 27’lerin, 12’lerin, 28’lerin anımsanmadığı, kimsenin kalkıp da “Devlet adam öldürür” demeyeceği, diyemeyeceği uzak olmayan günler, bugün yapılacak adalet ve özgürlük mücadelesiyle gelecek…
Uzakların yakın olması için vicdanları daha sesli kılmak vicdansız gürültüleri bastıracaktır.
Ve… Bu ülke kimsenin çiftliği değildir, olmayacaktır da.