Almanya’da çoğu insan için sürpriz sayılabilecek bir şey oldu. Siyah saçı ve çekik gözüyle Vietnam asıllı bir göçmen çocuğu, yeni kurulan Alman Kabinesinde Sağlık Bakanı oldu…
Bu olay, Demokrasiyi ve evrensel insanî değerleri savunanlar açısından olduğu kadar; Batı’da, özellikle de Kuzey Avrupa’da yaşayan tüm yabancı kökenli insanlar için de sevindirici bir olay kuşkusuz. Çünkü, çoğu zaman ‘devşirilmiş’ bir görüntü verseler de, kimi yabancı kökenlilerin önemli makamlara gelebileceği bir noktaya, kolay gelinememiştir Almanya’da.
Balkanlar, Kafkasya ve Anadolu gibi tarih boyunca çok çeşitli kavimlerin konup göçtüğü; dış göçlere ve bundan dolayı mecburen de olsa, başka halklarla sürekli diyaloğa her zaman açık olunabilmiş bir coğrafyada, bir ‘kavimler kapısında’ bulunmamaktadır Almanya. Ve başka toplumlara karşı kısmî kapalılık türünden bu ‘toplumsal hal’, Avrupa’nın bu kesiminde II. Dünya Savaşı sonrasına dek devam etmiştir. İşte buna rağmen yabancı kökenli bir kişinin bugün hükümete üye olması, bu Batı Avrupa ülkesi adına takdire değer bir başarıdır. Hem de bu ülkenin, bu konuyla alakalı yakın tarihindeki o kapkara günlerine rağmen bu noktaya gelebilmiş olması, daha da büyük bir takdiri hak ediyor zannımca…
Ancak, yaşadığım bu diyarlarda ne zaman güzel bulduğum bir uygulamaya veya hayranlık bıraktıran bir düzenliliğin eseri olan güzel işlere şahit olsam, bir hüzün de kaplar aynı zamanda beni…
Aynı düzenliliğin, ciddiyetin, iş ahlakının ya da bunların topluma kazandırdıklarını benim memleketimde de hakkınca göremediğime hayıflanır dururum.
Tıpkı, Almanya’daki bu tablo karşısında, asırlardır Anadolu gibi bir medeniyetler beşiğinde yaşıyor olmamıza ve ortak tarihimizde asla inkar edilemeyecek olan ‘Yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevme’ özelliğimize rağmen; bunca yıllık Cumhuriyet tarihimizde ‘bizim Vietnamlılar’ arasından bir bakan, bir general çıkaramayışımıza hayıflandığım gibi…
Çünkü daha sonradan, dışarıdan bu memlekete gelmemiş (gelmiş olsalar da fark etmez ya) ve aynı toprakların hamuruyla yoğrulduğumuz Rum, Ermeni, Süryani gibi, bu memleketi asırlardır vatanı bilmiş ‘Vietnamlı’ vatandaşlarımızla kağıt üzerinde her şeyde ortak ve eşit olmamıza rağmen becerememişiz biz bunu.
Bundan dolayı, üstelik dinimizde, özümüzde, tarihimizde bunu başarabildiğimize dair nice örneği de peşi sıra hatırlaya hatırlaya; tarihi bu konuda ‘kırıklarla’ dolu insanların bugün bunu gerçekleştirebilmelerini takdir ediyorum ‘boynu bükük’ bir sevinçle !...
Sırr-ı Adalet, vicdan ve ‘İşi ehline vermenin’ erdemini de düşünüyorum bir yandan her nedense (!).
Ne diyeyim, Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun!