2003 yılında Aix-Marseille Üniversitesi’nden araştırmacılar Didier Raoult ve Bernard La Scola, mikrobik boyutlarda bir virüs gözlemledi. Mikrobik boyutlarda diyoruz çünkü bir mikrobu nasıl gözlemleyebiliyorsanız bu virüsü de öyle gözlemlemek mümkündü. Bu virüslere “mimivirüsler” adı verildi çünkü adeta bakterileri taklit (mimic) ediyorlardı.
Yıllar geçtikçe bu virüsler üzerinde yürütülen araştırmalar devam etti ve 150 tip farklı virüs bulundu. Sayıları ve türleri arttıkça Raoult bu virüslerin hayat ağacında yeni bir dalı hak ettiğini bile iddia etti. 2014 yılında yapılan araştırmalar ise çok daha enteresan sonuçlar vermeye başladı. Ekip bu büyük virüslerin bağışıklık sisteminin olduğunu dillendirmeye başladı. Bu sistem bakterilerdeki gibi, yabancı DNA’lara saldırarak onları sistemden uzaklaştırmak üzerine kuruluydu.
Ekip iddialarını test etmeye karar verdi. Bir mimivirüs türünü çok küçük bir virüs türüyle karşı karşıya getirdiler. Sonuç olarak ekip, gerçekten de iddialarının doğru olduğunu gördü. Ayrıca CRISPR sistemindeki gibi, bu virüslerin de savunma sisteminde baş rol oynayan enziminin olduğunu gördüler. Bu bağışıklık sistemine “mimivirüs viral direnç faktörü” ismi verildi.
Star