Defne Bayrak'ın haberi
Amerika’da yaşayan ve İslam’a girdikten sonra ismini Emad’ud Din olarak değiştiren Richard Leiman küçüklüğünden beri BBC World kanalında İslami programları dinliyordu. Ancak İslam’a girmesi için daha uzun bir yolculuğa ihtiyacı vardı. İslam hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordu. Ancak yine de tevhid inancını taşıyan, Allah’a derin bir imanla bağlı bu insanların aynı zamanda ABD medyasının göstermeye çalıştığı gibi kötü insanlar olduklarına da inanmıyordu. Sonunda kendisini çeken bu yüce din hakkında istediklerini öğrenme fırsatı buldu ve 1996 yılında İslam’a girdiğini ilan etti.
Başlangıçta okuyordum. Sonra sıra camiye geldi. İkisi arasında ise etkili bir olay oldu.
Çocukken daima kısa dalga radyo yayınlarını; en çok da BBC World kanalının Orta Doğu hizmetini dinliyordum. Dünyanın bu kısmından doğan müziği de seviyordum. Belki o sıra Kur’an tilaveti de dinliyordum ama onun Kur’an olduğunu bilmiyordum. Büyüdükten sonra da BBC World kanalını dinlemeye devam ettim. O vakit “İman kelimeleri” isimli bir program vardı. Bir kelime 5-8 dakika sürüyordu. İngiltere’de tüm hafta boyunca büyük dinlerden farklı dini konuşmacılar bu programı sunuyordu. Benim kulağıma en hoş gelen ise İslam’dan bahsedildiği anlardı.
Müslüman konuşmacı her konuştuğunda ben İslam hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istiyordum. Bu din hakkındaki izlenimim İslam’ı uygulayan kimsenin, Amerikan basınının yaydığı kötü imajın aksine mutlu olduğu yönündeydi. Allah’ı böylesine derin bir sevgiyle seven insanların, basın araçlarının gösterdiği gibi insanlar olabileceğini reddediyordum. Yahudilik’ten gelen bir kişi olarak beni İslam’a bağlayan en önemli şey Allah’ın tek olduğu ve hiçbir ortağının bulunmadığı inancı oldu.
İngiltere’de çalışma
Hayatımın en önemli dönemlerinden biri gerçek bir Müslüman’la bir araya geldiğim zamandı. Ben henüz daha onu bilmiyordum. Newyork’ta bir bilgisayar programcısı şirketle sözleşmem bitmişti. İçim şiddetli bir şekilde İngiltere’yi ziyaret etme arzusuyla doldu.
Londra’ya gittim ve ziyaretim sırasında birkaç iş bulma acentesine uğradım. Ama hiç şansım yoktu. Acentelerden bir tanesi bana birkaç ticari dergi verdi. ABD’ye döndüğümde benle çalışmak isteyen başka şirketlere ve iş bulma acentelerine de özgeçmişimi gönderdim. Sonunda ziyaret vizem olmasına karşın orada iş buldum.
Beni görevlendiren şirket benden çalışma izni istedi. Ancak çalışma dairesi bana evrak işlemlerim bitene kadar ülkeyi terk etmem gerektiğini haber verdi. Daha sonra Amerika’ya tekrar döndüm. Başka bir acente geçici bir çalışma izni sağlayarak beni Logo Tech isimli bir şirkette işe başlattı. O zaman merkezi Egham’daydı.
İlk görüşme
Logo Tech’te göreve başladıktan sonra yöneticim Enis Kerim’in Müslüman olduğunu keşfettim. Ona bir Kur’an-ı Kerim nüshasına nasıl ulaşabileceğimi sordum. Birkaç gün gibi kısa bir süre zarfında Kur’an getirmesi benim için büyük bir sürpriz oldu. Benden Kur’an’ı abdestsiz okumamam ve kutsallığını çiğnemesi ihtimali olan herhangi bir kimseye vermemem için söz aldı.
Ertesi günü sabah erkenden abdest aldım ve kahvaltımı ettim. Kahvaltımı ederken okumaya başladım. Daha sonra “oku”nun Cebrail’in (as) okuma yazma bilmeyen Hz.Muhammed’e (sav) getirdiği ilk tavsiye olduğunu keşfettim.
Dünyadaki kutsal kitaplarla ilgili kısa bir bölüm okuduğumda hissettiğim duyguları anlatmaya kelimeler yetmez. On sayfa okuduktan sonra kendi kendime bu dinin benim için var olduğunu söyledim. Bu olay yaklaşık 90’larda oldu. Okudukça bilme isteğim arttı. Ne okuduğumu bilmek istiyordum.
O sırada nasıl namaz kılınacağı ya da İslam’ın ayrıntıları hakkında bir şey bilmiyordum. Enis benden kendisiyle beraber Londra’daki camilerden birine gitmemi isteseydi onunla giderdim. O sıra bildiğim tek şey nasıl secde edildiğiydi. Daha sonra Müslümanların her gün birden fazla namaz kıldığını öğrendim. Bu şekilde gece uyumadan önce ve sabah ilk kaktığımda namaz kılmaya başladım.
Amerika’ya dönüş
Çalışma iznim bittiğinde Amerika’ya dönmem gerekti. Birkaç yıl işsiz kaldım. Alabama eyaletinin Huntsville şehrinde babamı ziyaret ettim. Orada iş aramaya karar verdim. Oranın teknoloji zengini kozmopolitan bir şehir olduğunu gördüğümde babam bana annemin Newyork’tan taşındıktan sonra yaşamaya başladığı New Jersey’e dönmem gerektiğini söyledi. New Jersey’e dönme vaktimden iki hafta önce Huntsville şehrinde bir program şirketinde iş buldum.
İlk cami
Kız kardeşimle Endonezya’yı ziyaret etmeyi planlıyor, internet aracılığıyla görüşüyorduk. Kendisine hediye olarak İslami bir takı alıp alamayacağımı sordu. O vakit Huntsville’de Müslümanların olup olmadığı hususunda hiç fikrim yoktu. Allah’ın izniyle orada Hilal İthalat isimli bir dükkan bulunduğunu hatırladım. Orayı çalıştıranların Müslüman olduğunu sanıyordum. Ancak öyle değilmiş. Dükkanın sahipleri kendilerine “İslam ümmeti” ismini veren bir grupmuş. Kendilerine İslami takılar aradığımızı söylediğimizde bizi Huntsville’deki İslami merkeze yöneltti.
Beni camiye yönlendirdikleri için Allah’a şükrediyorum. Garajda sadece bir araba vardı. Arabadaki şahsa talebimizi iletmek için imamla görüşmemiz gerektiğini bildirdik. Binaya girmekten hala korkuyordum. Çünkü orası benim için kutsal bir mekandı.
O anda bir gün bir başörtülü bayanla karşılaştığımı ve kendisine İslam’a girmek istediğimi söylediğimi, onun da bana neden Huntsville camisine gitmiyorsun, diye sorduğunu hatırladım. Nihayet bu kutsal mekana girmek için yeterli cesareti topladıktan sonra camiye girdim.
İmamla konuştum. Beni Müslüman kardeşlerimle namaz kılmaya çağırdı. İşte o an hayatımdaki değişim noktasıydı. Sonra bazı akşamlar camiyi ziyaret etmeye başladım. Haftada birkaç kez gidiyordum. Ancak içimde daha fazla gitme isteği vardı. Sonunda ikindi ve akşam namazları dışında (işte olduğum için bu vakitlerde camiye gidemiyordum) namazların büyük kısmını camide kılar oldum.
İslam’a girişim
1996 yılının Kasım ayında işyerinde açıkça kelimeyi şehadet getirdim. Öğlen ve ikindi namazlarımı ya yalnız ya da işyerindeki Müslüman arkadaşlarımla cemaat olarak işyerindeki küçük mescitte kılıyorum. Seccademi insanların dikkatini çekmek ve bana elimdekinin ne olduğunu sormaları için işyeri koridorlarında gururla taşıyorum. Sorduklarında da kendilerine Müslüman olduğumu, elimdekinin de namaz kılarken kullandığım seccadem olduğunu söylüyorum. Ayrıca işyerinde bilgisayarımı da İslami manzaralarla süslüyorum. Ekrandaki görüntü ya Kabe ya da camimizin resmi oluyor.
Şu anda ben bir Müslüman’ım ve asla küfre dönmeyeceğim.
Timeturk