Sabri Arseven… Meşhur adlarıyla Sıddık Sabri, Santral Sabri ve Nur İskele Memuru Sabri…
Üstadına içten bağlılardan ve üstelik, ayak parmaklarının ikinci ile üçüncü parmağının Üstadınınki gibi yapışık olması dolayısıyla, birbirine benzeyen ve ona kritik dönemlerde kardeşlik eden bahtiyar özgürlerden.
Sıddık Sabri, Eğridir’in Bedre köyünün imamıydı. Üstadına o denli bağlıydı ki, onun asrımızın beklenen adamı olmasından en küçük bir şüphesi yoktu. Risaleleri iskele iskele uğrayıp gidecekleri yere ulaştırma görevini üstlenmişti. Üstadına olan sadakati zirvedeydi. Ona Üstadı tarafından Sıddık Sabri denmesi de bundandı.
İskele iskele koşuşturduğu bir zamanda, Bedre yakınındaki korulukta bir yangın çıkmıştı. Söndürmek için toprak attı, ağaç dallarıyla ateşi dövdü, bir yukarı bir aşağı koştu. Değişik müdahaleler uygulayarak kan ter içinde kaldı. Ancak ne yaptıysa yangını bir türlü söndüremedi. Aksine yangın alevlendikçe alevlendi. Böyle giderse, alevler bütün ormanı sarabilirdi.
Telaş içinde, Üstadından yadigâr olarak üzerinde taşıdığı cübbesi hatırına geldi. “Tamam” demiş, etrafı yalayarak tehdit eden alevlere cübbeyi göstermiş. Dalga dalga yayılan alevlerle konuşarak, şimdi sıkıysa sönmeyin dercesine, “Yak işte yakabilirsen, işte bu Bediüzzaman’ın cübbesi!” diye hitap etmiş. Sonunda alevler yavaşlamış ve bir zaman sonra yangın tamamıyla sönmüş.
Bu olay kendisine ulaştırılınca Bediüzzaman, “Keçeli, beni orman koruyucusu mu yaptın?” diyerek, latifede bulunmuştu.
Bediüzzaman, zamanın müceddidi, beklenen insanı…
Sıddık Sabri de Üstadını bu özelliğiyle o denli tanımıştı ki, cübbesinin bu kudurmuş ateşi söndüreceğine inanmıştı. İnandığı için bu özgür davranışını sergileyerek, Üstadının da tebessümüne sebep olmuştu.
ÖZGÜRLÜK LEVHASI
İnanıp azmettikten sonra, Allah’tan dilenilenin olmaması uzak bir ihtimaldir. Çünkü bu dilekte özgürlüğün en büyük özelliği olan içtenlik vardır.