Hakîm olan Kur’an’da müminler anlatılırken “gayba iman, ahirete yakin ederler” denilir. (Bakara 2; 3-4) Âlem-i ahiret, âlem-i şehadete nispetle gaybi bir hakikat iken “iman ederler” yerine “yakin ederler” ifadesi ile dakik bir farka işaret edilir.
Yakîn ile tasdiki birlikte ifade eden iman kelimesine bedel; yakin tabirinin tercih edilmesi, haşir mes'elesi şek ve şüphelere medar olması itibarıyla, tasdikten ziyade “yakîne” ermenin daha ehemmiyetli olduğuna dikkat çekilir.
Yani Allah’a, melaikeye ve sair gaybi hakikatlere iman eden müminlerin, ahiret mes’elesinde yakin nuruna vasıl olmaları istenir. Yakîn nurundan uzak bir imanın zannî ve mecazî olduğu, hakiki olmadığına işaret edilir. (İşarat-ül İ’caz, 59)
Halık-ı kâinatın ezeli varlığına yani gayba iman hayatın kaynağına; ahirete yakin, hayatın devam ve bekasına, mükâfat ve mücazatın varlığına iman demektir. Allah’a iman hayır ve kemalatın mebdesi, ahirete iman hasenat ve faziletin ehemmiyetli bir sebebidir.
Dünyanın zahirine hasr-ı nazar, mülk ve lehviyat cephesine sarf-ı muhabbet meleküt ve batın cihetinden kopmayı netice vermektedir. Zihin yapıları somuta ayarlı, soyuttan habersiz maddiyat ve cismaniyat ile doyuma ulaşmış müslümanlarda yakin nuru görünmemektedir. Hesap kitap yokmuş gibi hareket etmekteler, ahiret hayatı yokmuş gibi ömürlerini tüketmekteler.
Zanni ve mecazi bir tasdikten kurtulan, sağlam ve kesin bir tasdike baliğ olan iman seviyesini anlatan derece-i yakin; imanın kalbi ihata etmesi, mümine kanaat-i kat’iyye vermesi, insanın itikatta salabete ermesi, manen itminana yükselmesidir.
Ahirete imanda yakine ermek; akrebiyetin inkişafına medar bir mazhariyete yükselmek, suretten kurtulup hakikatin hakiki siretini görmek manasına gelmektedir. Allah’a imanın zaruri bir neticesi olan ahirete yakin kesbetmenin hem ilahi hukuka riayet cihetiyle hem hukuk-u ibadullaha dikkat yönüyle insanda hassasiyeti intaç etmektedir. Ahirete yakin olmazsa hukuk-u ibadullah noktasında hassasiyet görülmemektedir.
Raybı aşmış gayba yakınlaşmış, her türlü şek ve şüpheden arınmış, batıldan uzaklaşmış, cihet-i erbaasıyla hakikate dayanmış, huzur-u daimeye ulaşmış bir iman seviyesini anlatan yakin Kur’an’da üç mertebe olarak bildirilmektedir...
İlimdeki netlik ile aklın Vacib’ül Vücud’u kat’iyetle bilmesi ilmelyakin; tasdikteki kesinlik ile kalbin görür gibi iman rükünlerini kabullenmesi aynelyakin; hali ve vicdani bir derinlik ile gaybi hakikatlerin ruhen hissedilmesi hakkalyakin ile ifade edilmektedir. İlmelyakin derecesi husuli, aynelyakin seviyesi şuhudi, hakkalyakin mertebesi huzuri bir mazhariyeti bildirmektedir. Hakkalyakin mertebesi aynı zamanda zirve-i imanı temsil etmektedir.
Hakkalyakine yakın bir ilme’lyakin ile gaybi mes’elelere müteveccih olan talib-i hak ve hakikat; arş-ı kemalata yükselmesini engelleyen, gaybi hakikatleri ayine-i ruhunda temaşasına zarar veren her şeyi terk etmeye muntazırdır. Rahman’a yakınlığına zarar veren meşgalelerden uzaklaşmaya hazırdır. Bu vaziyet, irtifa kaybeden bir balondaki şahsın yere çakılmamak için tüm ağırlıklarını atmaya rıza göstermesine, onlardan kurtulmak için gayret sarfetmesine benzemektedir...
Derece-i yakin ile kabul edilen ahirete iman her ne kadar gayba iman olsa da tasdikteki kesinlik meseleyi adeta gayb olmaktan çıkarmaktadır. Hz. Ali’nin (K.S) “perde-i gayb açılsa yakinim ziyadeleşmeyecek” ifadesi bunu bildirmektedir.
Elhasıl; san’atlı a’sarın varlığından Sani’inin varlığına intikal, dünyanın varlığından hareketle bedahat ve kat’iyet derecesinde ahiretin vücudunu tasdik ‘yakin’ ile ifade edilmektedir. Aklın iknasına, kalbin itminanına medar bir mazhariyeti gösteren derece-i yakîn; ilimdeki netlik ve tasdikteki kesinlik ile imanın şüphelerden kurtulması, insanın zannî bir kabulden iz’ana ulaşması, kalbin tasdik ettiği gaybi hakikatlerde mutmain olması, ruhun huzur-u daimiye kavuşmasını bildirmektedir...
Her işin sonu önünden, her amelin sonucu öncesinden haber vermektedir. Hiçbir faaliyetin müntehası mebdesinden bağımsız değildir. Allah’a iman kesinleşmeden, ahirete imanda yakin kesbetmek mümkün görünmemektedir...