İbrahim Mert'in haberi:
Risale Haber-Ergenekon sürecinde tutuksuz yargılanan Yalçın Küçük, Said Nursi'nin ismini zikretmesi nedeniyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için Adnan Menderes'in sonunu hatırlatan, "seni ben de kurtaramam" sözlerini kullandı.
Oda Tv adlı siteye konuşan Küçük, 1960’tan önce başbakan Adnan Menderes'in, "Saidi Nursi’yi övmeden, kendi dışındaymış gibi harekete geçirdiğini" ileri sürdü.
Yalçın Küçük, meşrutiyet ve cumhuriyeti destekleyen görüşleri bilinmesine rağmen Bediüzzaman Said Nursi'yi cumhuriyet karşıtıymış gibi lanse etti. Küçük, "Cumhuriyet Saidi Nursi’yi, kendisinin reddi olarak görmektedir. Doğru ve yanlış ama Cumhuriyet’in algılaması böyledir. Saidi Nursi varsa Cumhuriyet yoktur, Cumhuriyet varsa Saidi Nursi yoktur. Birinci nokta budur" dedi.
Başbakan Erdoğan'ın Said Nursi'nin ismini zikretmesini de eleştiren Küçük, tarihi bir sözü hatırlatarak kendince tehditte bulundu: "Çok yakın bir zamanda Tayyip Erdoğan, Saidi Nursi’yi tarihin uluları arasında saydı. İsmet Paşa Hazretleri böyle durumlarda, “seni ben de kurtaramam” der."
CUMHURİYET YERİNE KEMALİST DÜZEN
Ergenekon zanlısı Yalçın Küçük her fırsatta Bediüzzaman Said Nursi'ye iftira atması ile tanınan bir yazar. Bir çok kitabı da bulunan Yalçın Küçük'ün Said Nursi'nin cumhuriyet ile ilgili görüşlerini bilmemesi imkansız. Ancak Yalçın Küçük'ün dile getirdiği "Saidi Nursi varsa Cumhuriyet yoktur, Cumhuriyet varsa Saidi Nursi yoktur" cümlesinde cumhuriyet kelimesinin kasıtlı bir şekilde yerleştirildiği izlenimi veriyor. Küçük'ün cumhuriyet yerine "Kemalist düzen" kavramını kullanması daha doğru bir yorum olacaktı.
BEN DİNDAR BİR CUMHURİYETÇİYİM
Bediüzzaman Said Nursi'nin cumhuriyet ile ilgili görüşlerinin yer aldığı bazı bölümler şöyle:
"Mezkûr türbeye kapandığı vakit, küçük biraderi Mehmed yemeğini getiriyordu. Yemek içindeki taneleri, kubbenin etrafında bulunan karıncalara vererek, kendisi ekmeğini yemeğin suyuna batırarak kanaat ediyordu.
"Neden dolayı taneleri karıncalara veriyorsun?" denildiğinde, "Bunlarda hayat-ı içtimaiyeye malikiyet ve fevkalade vazifeşinaslık ve çalışma bulunduğunu müşahede ettiğim için, cumhuriyetperverliklerine mükafaten kendilerine muavenet etmek istiyorum" cevabında bulunmuştur.
.....
1935'te Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde "Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?" sualine cevaben, "Eskişehir Mahkeme Reisinden başka, daha sizler dünyaya gelmeden, benim dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki Tarihçe-i Hayatım ispat eder" diyerek yukarıda zikredilen "karınca hadisesini" anlatır ve şöyle der:
"Hulefa-i Raşidîn, herbiri, hem halîfe, hem reis-i cumhur idi. Sıddîk-ı Ekber, Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat, manasız isim ve resim değil, belki hakîkat-i adaleti ve hürriyet-i şer'iyeyi taşıyan, mâna-i dindar cumhuriyetin reisteri idiler." (Tarihçe-i Hayat, Birinci Kısım : İlk Hayatı, s. 36)
İSTİBDAD-I MUTLAKA "CUMHURİYET" NAMI VERMEKLE
Ve sizi iğfal eden ve adliyeyi şaşırtan ve hükümeti bizimle vatana ve millete zararlı bir surette meşgul eyleyen muarızlarımız olan zındıklar ve münafıklar, istibdad-ı mutlaka "cumhuriyet" nâmı vermekle, irtidad-ı mutlakı rejim altına almakla, sefahet-i mutlaka "medeniyet" ismi vermekle, cebr-i keyfî-i küfrîye "kanun" ismini takmakla hem sizi iğfal, hem hükümeti işgal, hem bizi perişan ederek, hâkimiyet-i İslâmiyeye ve millete ve vatana ecnebi hesabına darbeler vuruyorlar. (Şualar, On İkinci Şuâ, s. 256)